“İnsan Gerçeği ve İslâmî Hayat”, “Gerçek Mutluluğa Çağrı”, “Çocukların Dünyası”, “Gençlerin Dünyası” isimli kitapların yazarı, Süleyman Gülek ile Mutlu olmanın püf noktalarını konuştuk. Ayrıca Özel FM’de “Mutluluk Yolu” isimli program yapan Süleyman Gülek, sorduğumuz sorulara, çok çarpıcı cevaplar verdi.
Röportaj: Ziya Gündüz
Hocam öncelikle, niçin gerçek mutluluğa çağrı?
Mutluluk her insanın özlemidir. Mutluluğa kavuşmak, insanlığın vazgeçemeyeceği, hayat boyunca hedeflerinin en başında yer alan, bitip tükenmeyen bir arzudur! Nerede aranacağı bilinmediğinden genellikle netice alınamıyor. Mutluluk, para, mal-mülk, makam, şan, şöhret gibi şeyleri elde etmekte aranıyor. Sadece bu gibi şeylerle mutlu olunacağı zannediliyor. İnsanların mutluluğa ulaşmak istemesi gayet normal; ancak mutluluğun ne demek olduğunu yeterince bilmedikleri için, onu dünya zevkleri, zenginlik, makam ve mevki gibi yanlış şeylerde ararlar ve bu yanlışlık yüzünden gerçek mutluluktan uzak kalırlar. Kişisel gelişim anlayışının sürekli vurguladığı şey, başarı ve mutluluktur. Başarmak, kazanmak ve mutlu olmak! Fakat gerçek başarı ve mutluluk, ancak Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymakla mümkündür. Biz Müslümanız, bizim başarı ve mutluluk anlayışımız, asla salt dünya hayatıyla sınırlı olamaz. Hesap Gününden ve âhiret hayatından bağımsız başarı ve mutluluk anlayışı, aldanıştan başka bir şey değildir. İslâmî anlayış ve yaşayıştan bağımsız çözüm önerileri, gerçek anlamda başarı ve mutluluk sağlayamaz: “Allah dilediği kimseye rızkı geniş verir ve (dilediğine) daraltır. Onlar dünya hayatıyla sevinip yetinirler. Hâlbuki dünya hayatı, âhiret hayatının (sınırsız mutluluğu) yanında basit, geçici bir faydalanmadan başka bir şey değildir.” (13/Ra’d, 26)
MUTLULUK ULAŞILMASI GEREKEN YER DEĞİL, GİDİLEN YOLDUR
Peki, sizce mutluluk nedir?
Mutluluk; insanın içinde huzur, sevinç duymasıdır. Başka bir ifadeyle, insanın kendini iyi hissetmesidir. Mutluluk sözlükte; mutlu olma hâli, saadet, mesut ve bahtiyar olmak mânasına gelmektedir. Türkçede “mutluluk” kelimesiyle de ifade edilen “saadet” insanın doğru inanç, bilgi ve güzel davranışlar sayesinde ulaşabileceği en yüksek ruhsal huzur, doyum ve memnunluk hâli anlamında kullanılan bir ahlâk terimidir. Mutluluk, insana sevinç ve huzur verir. Mutluluğun zıddı üzüntüdür. Üzüntü de insanı içten yıkar, mutsuz kılar ve çeşitli hastalıklara yol açar. Hayat her zaman için iniş ve çıkışlarla doludur. Mutluluk sorunsuz bir hayat değil, sorunlarla başa çıkabilme yeteneğidir. Mutluluk ulaşılması gereken yer değil, gidilen yoldur. Mutlu olmak için olumlu düşünmek ve kusurlara değil, güzelliklere; soruna değil, çözüme odaklanmak gerekir. Mutluluk bize çok yakın olabildiği kadar çok uzak da olabiliyor. Aslında mutluluk uzaklarda değil, yakınımızda, bizim içimizde. Sahip olduğumuz imkânların farkında olabilirsek eğer mutlu oluruz. Elimizdeki imkânlara “yok gözüyle” değil de “var gözüyle” bakmayı başarabildiğimiz zaman, elimizde neler olduğunu görürüz ve bu imkânları bize nasip eden Yüce Allah’a çokça şükrederiz. İşte o zaman imkânlarda bir artış söz konusu olur ve mutluluğu yaşarız.
MUTLULUK, HAYATI SADE YAŞAYIP, MEVCUDA ŞÜKRETMEKLE MÜMKÜNDÜR
Günümüzün modern insanı neden mutlu değildir?
Bugün geçmişe göre daha fazla imkâna ve daha fazla teknolojiye ve gelire sahibiz. Günümüz insanı, çeşitli imkânlara sahip olduğu halde mutlu değildir. Mutluluk, para, mal-mülk, makam, şan-şöhret gibi şeyleri elde etmekte aranıyor. Para, mal, eşya insanı yönetir olmuş, insana hizmet etmesi gereken bunlar, insanı kendisine köle yapmış. Günümüz insanı bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor, bunlar için âhiretini ve huzurunu, mutluluğunu mahvediyor. Taksitlere, ay sonuna kafayı takan modern insan, dünyada varoluş gayesini düşünemiyor; para kazanma koşturmacısından ibadete, okumaya, düşünceye sıra gelmiyor. Lüks hayat, daha rahat yaşam; aslında dipsiz bir kuyu, bir girdap, bitmeyen, ama insanı bitiren sonsuz yarış ve büyük pişmanlık demek. Para para diye paralanan insan, şükrü, sabrı ve kanaati unutmuş, şikâyetin ise bin bir çeşidini tekrarlamakta. "Alma tutkusu", "verme zevki"ni unutturmuş. Hırsın sonu yok. Artık alınır, tüketilir, tekrar alınır, alınır... Ömür biter, alınacaklar ve ihtiyaçlar bitmez. Dünyanın önde gelen zenginlerinden birine sorarlar: “Ne kadar paran olursa tatmin olursun?” “Biraz daha olsun” der. Yani insanın gözü doymuyor. Sevgili Peygamberimiz bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz.” (Buhârî, Rikâk 10) Satın aldıkça mutlu olacağını insanlara empoze eden tüketim anlayışı yüzünden sahip olduklarını değerlendirip huzurlu yaşamak yerine, elinde olmayanlara bakıp hırsla daha fazla kazanıp daha çok harcama yolları araştırılmaktadır. Mutluluk, hayatı sade yaşayıp, mevcuda şükretmekle mümkündür. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Şükrederseniz nimetimi arttırırım” (14/İbrahim, 7) “Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (3/Âl-i İmrân, 145)
“KALPLER ANCAK ALLAH’I ANMAKLA HUZUR BULUR”
Sizce hocam mutluluğun sırrı nerede?
Gerçek mutluluk; huzur, iç neşesi ve rahatlık ise, sadece Allah'ın zikriyle, O’nun emir ve yasaklarına uymakla mümkündür. “Kalpler ancak Allah’ı zikirle (Kur’an’la, O’nun emir ve yasaklarına uymakla) huzur bulur.” (13/Ra’d, 28) Bu, Allah'ın Kur’an'da bize bildirdiği çok önemli bir sırdır. Allah’ın emir ve yasaklarına uymayanların dünya ve âhirette sıkıntılı, üzüntülü bir hayat yaşayacaklarını Kur’an-ı Kerim bildirmektedir: “Kim de Benim zikrimden (Kur’an ve hükümlerimden) yüz çevirirse, (İslâm’a aykırı şeyler yaparsa) artık onun için (dünya ve âhirette) sıkıntılı bir hayat vardır.” (20/Taha, 124) Bu gerçeği bilenler; huzuru ve mutluluğu İslâm’a aykırı şeylerde değil, İslâmî anlayış ve yaşayışta ararlar, onun gereği ne ise onu yaparlar, dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olurlar. “Kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup emirlerine uygun yaşarsa ‘kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır” (24/Nur, 52) buyruluyor. Allah Teâlâ’ya kulluk yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur. İslâm dininin gayesi, insanın dünya ve âhirette mutlu olmasını sağlamaktır. Çünkü İslâm’ın kelime olarak anlamlarından biri de barıştır, huzur ve mutluluktur. İslâm dini insana yaratılışındaki gayeyi, Yaratan’a ve yaratıklara karşı sorumluluklarını bildirir. Kişi bu sayede iyi ile kötüyü birbirinden ayırt eder. İyiye ulaşmanın yollarını öğrenir. Bu şekilde insan dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olur.
BAŞIMIZA GELEN ÜZÜCÜ OLAYLARIN İLACI, SABIRDIR
Mutluluğun zıttı, üzüntüdür. İnsanlar üzüntüden nasıl korunabilir?
Dünya hayatı imtihan yeri olduğundan dolayı, birtakım sevinç ve üzüntülerle imtihan olmaktayız. Başımıza gelen hastalık, fakirlik, sevdiklerimizin ölümü gibi musibetler, birer imtihan olduğu için bunlara sabır göstermeli ve gereğinden fazla ya da gerçek anlamda üzülmemeliyiz. Kadere iman, bu tür üzüntülere en güzel frendir. “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenenleri kimseleri sevmez.” (57Hadîd, 22-23) Müslümanların yapacakları işler İslâmî ölçülere göredir. Dolayısıyla sevindirici veya üzücü bir olay karşısında nasıl ve ne şekilde davranacağını bilirler ve ona uygun hareket etmeye özen gösterirler. Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde şöyle bildirmiştir: “Mü’minin hali hayrete değer doğrusu, zira her bir iş onun için hayırlıdır. Bu meziyet sadece mü’mine hastır. Çünkü o nimete kavuşsa şükreder, bu ise onun için hayırlıdır. Musibete uğrasa sabreder, bu da onun için hayırlıdır.” (Müslim, Zühd 64) Rabbimiz Allah şöyle duâ etmemizi buyuruyor: ”Ey Rabbimiz bize dünyada da âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru” (2/El Bakara, 201) Mü’min kişilerin başına bir üzücü olay geldiğinde, “bu bir imtihan gereğidir” der. Olumlu düşünür Sabır eder, stres ve aşırı üzüntüden korunur. Müslüman kişinin bu şekilde davranması dünyada ve ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasına sebep olur.
SAADETİN KAYNAĞI DIŞIMIZDA DEĞİL, İÇİMİZDEDİR
Peki, insanoğlu gerçek mutluluğa nasıl ulaşır?
Mevlâna şöyle der: “Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.” Mutluluğu sadece maddî şeylerde aramak, onu yanlış yerde aramak demektir. Çünkü mutluluğun yeri kalptir. Tolstoy da şöyle der: “Mutlu olmak istiyorsak, cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalıyız.” “Saadeti ihtiraslarda değil, kendi kalbinizde arayın. Saadetin kaynağı dışımızda değil, içimizdedir.” Mutluluğu, mal-mülk, makam-mevki ve eğlencelerde arayanlar gerçek mutluluğa kavuşamazlar. Nice para, mevki, şan-şöhret sahiplerinin huzura eremediklerini, mutluluğa kavuşamadıklarını görmekteyiz. Mevlâna mutluluğun ve üzüntünün nasıl oluştuğunu şu şekilde belirtiyor: “Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.” Yani iyiliklerin ve sevapların insanı mutlu edeceğini, kötülüklerin ve günahların da mutsuz edeceğini vurguluyor. Bu itibarla İslâmî anlayış ve yaşayışın dışındaki düşünce ve felsefeler, gerçek anlamda başarı ve mutluluk getiremez. Gerçek başarı ve mutluluk, İslâmî inanç, ibadet ve ahlâkî yaşayışla mümkündür. Bu sağlanmadan ortaya konulmaya çalışılan her mutluluk girişimi, başarısız olmaya mahkûmdur. Bu şekilde mutluluğa ulaşıldığı sanılsa bile, böyle bir mutluluk yapay, geçici ve sahte bir mutluluktan ibarettir. Sadece dünyadaki mutluluk da yeterli değildir. Hem dünya hem de âhirette mutlu olabilmenin en önemli yolu, dünya ve âhiret dengesini kurmadaki başarımıza bağlıdır. Gerçek mutluluk dünyada değil, âhirette; Cennettedir. “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (29/Ankebût, 64) Dolayısıyla dünya ve âhirette mutlu olmak için, yaşadığımız anı en güzel şekilde yaşamalıyız. Her an, doğru olan ne ise, onu yapmalıyız.
MUTLULUK, İSLÂMÎ İNANÇ, İBADET VE AHLÂKÎ YAŞAMAKLA ZİRVE YAPAR
Peki, "Gerçek Mutluluğa Çağrı" isimli eseriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu çalışma; İnanç, ibadet, güzel ahlâk, dürüstlük, başarı, aile hayatındaki sorumluluk, iş hayatı, dostluk vb. konuları ele alan bir eserdir. Bu kitapta, ferdi, ailevi ve sosyal hayatta başarı ve mutluluk için neler yapılması gerektiğini, yani dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmanın yollarını göstermeye çalıştık. Kitap, başta âyet ve hadisler olmak üzere, örnek hikâyeler, özlü sözler, konuyla ilgili kitaplardan istifade edilerek hazırlanmıştır.
Hocam bu güzel röportaj için teşekkür ederiz.
Ben de size teşekkür ediyorum, başarılarınızın devamını dilerim.
Süleyman Gülek Kimdir?
1960 Yılında Şile’de doğdu. İlkokul ve Ortaokuldan sonra İmam-Hatip Lisesini ve Anadolu Üniversitesi Açık öğretim Fakültesi İlahiyat Önlisansı bitirdi. Gülek’in, Akseshaber Gazetesi’nde, Vuslat Dergisi’nde makaleleri yayınlanmaktadır. Özel FM adlı radyoda “Mutluluk Yolu” programını hazırlayıp sunmaya devam eden yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri:
1. İnsan Gerçeği ve İslâmî Hayat, Rağbet Yay, 2005
2. Gerçek Mutluluğa Çağrı, Rağbet Yay, 2010
3. Çocukların Dünyası, (Çocuk Eğitim Rehberi) Rağbet Yay, 2015
4. Gençlerin Dünyası (Gençleri Tanıma, Anlama Ve Doğru Yönlemdirme Rehberi)
5. Ailelerin Dünyası (Mutlu Aile Rehberi)
6. Dünya Hayatı ve Dünyevîleşme Sorunu
Yayına Hazırlamakta Olduğu Eserleri:
• Davet Bilinci
• Yaşlıların Dünyası
• Duânın Önemi