Ülkede yaşanan çatışma sürecine değinilen haftalık değerlendirmede, PKK’nin Varto, Nusaybin ve Silvan teşebbüslerinin ardından Sur, Cizre ve Silopi ilçelerini harabeye çeviren çukur siyaseti, yüzlerce ölüm, binlerce yaralanma, on binlerce yıkım, göç ve sefalet tablosunun oluşmasına sebebiyet verdiği vurgulandı.
HÜDA PAR Genel Merkezince yapılan açıklamada, ülkede çatışmaların yaşandığı bölgelerde yaşayan halkın, iki ateş arasında kaldığı belirtilerek, “Tarafı olmadığı ve istemediği bir çatışma ortamında iki ateş arasında kalan halkımız, gençlerini ideolojik ütopyalar uğruna ölüme sürükleyen kandil şeflerinin hedefinde olmaya devam etmektedir. Halk nezdinde bir karşılığı olmasa da her gün yeni bir başkaldırı ve isyan çağrısı ile yeni ölümler ve mağduriyetler için çabalayan kana doymaz bu ölüm makineleri, kaç bin insan ölse tatmin olacaklar? 40 yıla yakın bir süredir halkımıza, kan, ölüm, zindan, gözyaşı, işkence ve zorunlu göç dışında ne yaşatmış ve ne tattırmışlar ki hala biraz daha fazlasını istemeye yüz bulabiliyorlar.
Devletin ırkçı, inkârcı ve yasakçı politikalarının ürünü olanların, benzeri politikaların uygulayıcısına dönüşmesi, ancak sebep ve sonucun birbirinden beslenmesiyle açıklanabilir. Halkımız, görmeye başladığı bu gerçeği unutmamalı ve kendisine bu zulmü yaşatanlara prim vermemelidir.” ifadelerine yer verildi.
Şırnak'ın Cizre ilçesinde yaşanan çatışma sürecinde iki kadının cenazelerinin çıplak halde teşhir edilmesi olayına da değinilen açıklamada, “Cizre’de çatışmalar esnasında yaşandığı iddia edilen, iki kadının cenazelerinin çıplak halde teşhir edilmesi ve fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılması olayı insanlığını yitirmemiş her vicdan sahibini rahatsız etmiştir.
Şırnak Valiliği böyle bir olayın Şırnak sınırları içerinde vuku bulmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Olayın hakikatini ivedilikle araştırmak ve kim olursa olsun sorumlularını tespit ederek haklarında derhal gerekli işlemleri yapmak hükümetin sorumluluğundadır. “ denildi.
Suriye meselesi
Açıklamada, Suriye’de süren kaos ile ilgili Cenevre görüşmelerinin olumsuz şekilde sonuçlanması ile ilgili olarak şu değerlendirmelere yer verildi:
“Cenevre görüşmelerinin 25 Şubat’a ertelenmesi ve beklenildiği gibi olumsuz sonuçlanması, Suriye’de yaşanan sorunun daha da karmaşık bir hal alacağını göstermiştir. Zira Suriye iç savaşının tarafı haline gelen Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinin Suriye topraklarında askeri müdahaleye hazırlanması, savaşın bütün bir bölgeye yayılması riskini taşımaktadır.
Türkiye’nin; Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin savaş uçaklarına Havva üslerini açması ve muhtemel bir kara harekâtına katılabileceği yönündeki açıklamalar, Suriye iç savaşını bölge ülkelerini de içine çekebilecek bir girdaba dönüştürme potansiyeli barındırmaktadır. Müslüman ülkelerin yöneticileri iç savaşı sona erdirme çabalarını artıracaklarına sorunu derinleştirecek adımlar atarken, çıkarlarını ortaklaştırdıkları emperyalist ülkeler ikili görüşmelerde ateşkes sağlayan barış havarisi rolüne çoktan bürünmüş, el altından tahrik ettikleri Müslüman halkların kanı üzerinden Sykes-Picot gibi yeni bir paylaşım anlaşmasının temellerini atmakla meşgul olmaktadırlar.
Suriye iç savaşının maalesef her geçen gün bölgesel bir savaşa doğru evirilmeye başladığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Bu meselenin müzakere dışında bir hal çaresinin bulunmadığı ortadadır. Savaşın bölgeye yayılması halinde başta bölge ülkeleri olmak üzere bütün İslam ülkelerinin zarar göreceği ve bu durumdan emperyalist batı, Siyonist İsrail ve silah tüccarları dışında hiç kimsenin fayda sağlayamayacağı hakikati görülmelidir.”
Kadına şiddet
Ülke gündemini sık sık meşgul eden kadına yönelik şiddetin asıl kaynağının İslami bilinçten ve ahlaki değerlerden uzaklaşılması olduğu vurgulanan HÜDA PAR açıklamasında, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, TBMM Boşanmaları Araştırma Komisyonu’na, kadına yönelik şiddete karşı iki ilde kullanılan ‘Panik Butonu’ uygulamasına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından verilen onay kapsamında son verildiği, Elektronik Kelepçe Sisteminin ülke geneline yaygınlaştırılması gerektiği yönünde görüş bildirdiği belirtilmektedir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için devlet kurumları düzeyinde bir duyarlık oluşması elbette önemlidir ancak, alınan tedbirler ve yapılan uygulamalar şiddetin dozunu ve yaygınlığını artırıyorsa yol ve yöntemin tartışılması gerekmektedir.
Türkiye’de İslami yaşam tarzına alternatif olarak dayatılan batılı sözde modern yaşam tarzını benimsetme uğruna İslami eğitim ve ahlaki değerler özelinde ciddi bir gerileme ve düşüş yaşatıldığı, İslami bilinçten ve ahlaki değerlerden uzak yetişen nesillerin başta şiddet olmak üzere toplumdaki pek çok soruna kaynaklık ettiği bilinmelidir.”
Batılı yaşam tarzının dayatılması ile bu toplumsal yaranın iyileştirilemeyeceğinin belirtildiği açıklamada, “Batılı yaşam tarzının dayatılması sonucu oluşan bir toplumsal yaranın yine batı kaynaklı ithal kanunlar ve batılı bir bakış açısı ile iyileştirilmesi mümkün değildir. Türkiye toplumuyla batı toplumu arasındaki doku uyuşmazlığı nedeniyle alınan bu tedbirler çözüm yerine sorunu daha da derinleştirmektedir. Kaldı ki batı dünyası, kendi sorunlarına dahi çözüm bulmakta büyük bir acziyet yaşamaktadır. Kendine faydası olmayan bir zihniyetten medet ummak saflık değilse, kötü niyettir. Son yıllarda ortaya çıkan sonuçlar da bunun acı birer delilidir.
Toplumun ıslahı, refah ve mutluluğu, sağlıklı ve güçlü bir aile yapısının varlığına; sağlıklı ve güçlü bir ailenin varlığı da İslami ve ahlaki değerlerin ihyasına bağlıdır. Bir yandan, her türlü ahlaksızlığı, yozlaşmış ilişkileri televizyon başta olmak üzere basın, yayın ve internet aracılığı ile normal ve meşru gösterip, diğer yandan mahkemeleri ve karakolları aile yaşantısının içine müdahale eder şekilde yetkilendirmek, boşanmaları tetikleyen uygulamaları kamuoyuna çare diye sunmak açık bir çelişki ve topluma yapılmış büyük bir kötülüktür. Devlet, aileden elini çekmeli, özel hayata müdahale etmemeli, manevi değerlerin imhası çalışmalarına seyirci kalma politikalarına son verip bu değerlerin ihyasına çalışmalıdır. “ ifadeleri kullanıldı.
Uyuşturucu il mücadele
HÜDA PAR haftalık gündem değerlendirmesinin sonunda okullarda verilen eğitim müfredatı ile öğrencilerin karşı karşıya bulunduğu madde bağımlılığına değinilerek, ”2015-2016 Eğitim öğretim sezonunda ikinci yarıyılın başlamasıyla birlikte, çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitiminin yanı sıra güvenliğinin de sağlanması önem arz etmektedir.
Toplumda yaygınlık kazanan ve özellikle okul önlerini mesken tutan uyuşturucu çeteleri ile mücadele en az verilecek eğitim kadar hayatidir. Emniyet güçlerinin gereken düzeyde tedbir almadıkları ve yargı sisteminin de bu illetle mücadelede caydırıcı olamadığı anlaşılmaktadır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi daha gelişim çağında madde bağımlısı yaparak, her biri birer umut olacakken kendine ve topluma zararlı fertler haline dönüşmesine seyirci kalınmamalıdır. Hükümet toplumsal destek ve duyarlılığın ortaklaştığı nadir konulardan olan bu mücadeleyi daha etkin yapmalı, sivil toplum da gerekli katkıyı vermelidir.” ifadeleri kullanıldı.