■ Mustafa Karakaş / Doğruhaber
Arap baharı ile başlayan ve 5 yıldır sadece yıkıma neden olan Suriye iç savaşı önce Suriye'nin iç sorunu olarak ortaya çıktı. Bölge ülkelerinin sorunu çözme noktasındaki iradesizlikleri gün be gün ölümlerin artmasına neden olurken bu sorun zamanla bölgesel bir soruna dönüştü. İç savaşın başladığı ilk günlerde ‘bu sorunu bölgedeki Müslüman devletler çözme iradesini göstermelidir'(Hizbullah Cemaati Rehberi Edip Gümüş) çağrıları dikkate alınmadı ve sorun içinden çıkılmaz bir denkleme dönüştü. Tarihleri boyunca sömürgecilikte ve işgallerde bulunan Rusya ve ABD, bölgedeki ferasetsizlik ve inatlaşmayı rant aracına dönüştürerek Suriye topraklarında müdahil oluverdi. 2 yıl önce DAEŞ'i bahane eden ABD neredeyse her gün sivilleri katlederken son aylarda Rusya da tüm ağırlığı ile Suriye topraklarına girdi ve hava saldırıları ile okulları, camileri, sivil yerleşim alanlarını, hastaneleri hedef almaya başladı. Şüphesiz yüz binlerce Müslümanın katledildiği bu savaşın kazananı sinsice savaşı izleyen siyonist israildir.
ASIL AMAÇ, BÜTÜN İSLAM ÜLKELERİNİ SAVAŞA SOKMAKTIR
İslam dünyası dünyevi meselelere İslam'ın baktığı yerden, hak ve adalet merkezli bakmadığı için yıkım gözyaşı ve ölümler bir türlü eksik olmuyor. Afganistan'da Irak'ta Suriye'de parçalanmışlığımızdan kaynaklanan saldırganlıklar ülkemiz sınırlarına da girdi. Suriye ve diğer İslam beldelerinde olduğu gibi Ankara'nın göbeğinde patlatılan ve 28 kişinin hayatını kaybettiği 61 kişinin yaralandığı saldırının da asıl failleri İslâm dünyasını askeri ve kültürel yöntemlerle işgal eden batılı ve batıl ülkelerdir. Saldırıları kim yapmış olursa olsun, bu saldırıların mantığı, felsefesi ve arka planı, İslam dünyasının esaretini tasarlayanların, bu savaşa Türkiye'yi ve diğer İslam ülkelerini de dâhil etmek istedikleri hususudur.
Rus ahtapotu ile ya da ABD ahtapotu ile sarmaş dolaş olanlar emin olsunlar ki o ahtapotlar bir süre sonra onları da boğmanın hesaplarına gireceklerdir. İslam dünyası akrep ile dost olmanın sonuçlarını defalarca yaşadığı halde yaşanan bu tekrarlar ancak üzerimizdeki zilleti arttırır; başka bir sonuç vermez.
HAFIZAMIZA NE OLDU
Yüzlerce yıl bünyesinde bulunan Hristiyanları, Yahudileri hatta kitabi olmayan azınlıkları bile imha etmeyen, yerine göre onları muhafaza eden bir dinin bağlılarının sırf kendisi gibi düşünmüyor diye başka bir mezhepten olan kardeşini kolaylıkla katletmesi İslam inancımızın şiddetli bir erozyona uğradığı, merhamet duygumuzun kısırlaştığı yorumlarına neden olurken nasıl bu kadar müsamahasız olduk sorusunun sorulma zamanı gelmiştir. Oysa Müslümanların birbirlerine karşı merhametli, saldırgan kâfirlere karşı izzetli olmaları gerekmiyor muydu? Bizler bir bedenin âzâları değil miydik?
NE KAN İÇİCİ RUSYA NE DE BÜYÜK ŞEYTAN ABD
Suriye'de yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesine rağmen Türkiye, İran ve Suudi Arabistan'ın çözüm noktasında bir girişimde bulunmaması ve hatta yeni aktörlerin, ABD ve Rusya'nın ülkeyi işgal etmesine aracı olmaları İslam'ın izzetini ayaklar altına almıştır. İleri sürülen hiç bir mazeret yüzbinlerin katledilmesinin gerekçesi olamaz. Bahsi geçen ülkeler çıkarlarını İslam'ın çıkarıymış gibi gösterme hastalığından derhal vazgeçmeli ve Müslümanın kanının Müslümana haram olduğu bilinci ile hareket etmek zorundadır.
Suudi Arabistan ve Türkiye, yerine göre siyonist terör şebekesi israil ile bile görüşebilirken bu kanı durdurma adına neden İran ile görüşmeyi ana gündem maddesi yapmaz? Öte yandan İran yılların büyük şeytanlarından Rusya ile ittifak kurmakta, diğer büyük şeytan olan Amerika ile anlaşabilmektedir ama kanı durdurma adına Suudi ve Türkiye ile ciddi bir diyalog içinde olamamaktadır. Hâlbuki Suriye'de, Yemen'de ve diğer coğrafyalarımızda akan kan bizim kanımızdır ve bu kanı durduracak tek hamle bahsi geçen ülkelerin diyalog kurabilmesidir.
POLİTİK MERKEZDE ÇIKAR DEĞİL; ALLAH KORKUSU OLMALI
İran'ın, Suud'un ve Türkiye'nin elbette kendilerine göre Suriye topraklarında menfaatleri vardır. Fakat İslam dünyasını yani merkezi, Batı/Haçlı dünyasından ya da Doğu/Moğol dünyasından ayıran en önemli politik incelik çıkar merkezli olmama; ahlak ve erdem merkezli bir siyaset geliştirmektir. Batı'nın çıkarcı politikalarının İslam ülkeleri tarafından taklit edilmesi Suriye vahşetini doğurmuştur.
İslam dünyasında sözü dinlenir durumda olan kim varsa bu ateşin sönmesi için çaba harcamalı, imkânlarını seferber etmelidir. Hizbullah cemaati lideri Edip Gümüş'ün durum tespiti oldukça önemlidir:
“Ümmet genelinde yetkisi olan idareciler, sözü dinlenen otoriteler, zamanında ümmet nezdinde kabul görmüş İslami yapı ve oluşumların her birisi; “sadece benim yolum doğrudur” anlayışıyla hareket etmekle sorunu daha içinden çıkılmaz bir hale getirmektedirler. Bu da isteyerek ya da istemeyerek bu fitneye katkı sunmak demektir. Müslümanlar olarak bu kötü gidişat için müspet bir adım atmaz, müspet bir söz söylemez ve asgari müştereklerde bile olsa bir araya gelmek suretiyle birbirimizi sahiplenmez ve mukaddesatımızın İslam düşmanları tarafından çiğnenmesine engel olmazsak, bir bütün olarak dünyada zillet halimiz devam edecektir.”
YETİŞİN İSLAMA!
İslam tarihi sayısız kahramanlık ve erdem hikâyeleri ile dolu iken, izzeti(yardımı) kâfirlerden beklemek ve Müslüman kardeşini ötekileştirmek, yok saymak İslam'a ve Müslümanlara sadece zarar verir.
Seyfeddin Kutuz, Ayncalut savaşında Moğollara karşı ümmetin savunmasını yaparken yaralandığında bazı komutanlar “yetişin sultana!” diye bağırır. Sultan kutuz ise bu sözü duyunca tarihe nakşolan sözünü söyler: “YETİŞİN İSLAM'A!”
Yok mu ‘Yetişin İslam'a!' diyecek bir ülke?
Yok mu, ülkesinin çıkarlarından ziyade, Ümmetin maslahatını önceleyerek Suriye'de “çıkarların canı cehenneme, yeter ki barış ve selamet gelsin” diyebilecek bir ‘Sultan!?'