Ankara Ulus'ta bulunan Atatürk Spor ve Sergi Sarayı'nda yapılan HÜDA PAR 2.Olağan Büyük Kongresi’nde Divan başkanlığına Nihat Buğrahan seçildi, Şükrü Aksoy ile Abdullah Kavan ise devam başkan yardımcılığa seçildi. Divan seçiminin ardından HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, konuşmasını yapması için kürsüye davet edildi.
Katılımcıları selamlayarak konuşmasına başlayan Yapıcıoğlu’nun konuşması sık sık “Hür Gençlik seninle gurur duyuyor”, “İşte dava, İşte Başkan”, “Zekeriyya başkan seninleyiz her zaman” şeklinde sık sık slogan atıldı. Bangladeş’te şehid edilen Nizami’nin şehadetini tebrik ettiği sırada salon hep bir ağızdan “Zalimler için yaşasın cehennem” sloganları uzun süre atıldı.
Yapıcıoğlu, Kürt meselesi,yeni anayasa, partileşme süreci ve yaşanan saldırılar, çözüm süreci, Kürtçenin resmi dil olması, Anayasanın Temel Nitelikleri gibi birçok konuya değindi ve “Bütün dünya kavmiyetçilik veya mezhepçilik yapsa, biz ümmetçi duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz. Fitne ateşine odun taşımayacağız. Bunu herkes bilsin.” dedi.
İşte Yapıcıoğlu'nun konuşma metninin tamamı:
Bismillahivel-hamdulillah, Wessalatuvesselamu ‘ala Resulillah
Hamd o Allah’a ki insanı en güzel şekilde yaratmış ve onu en şerefli kılmıştır.
Hamd ve şükür o Allah’a ki dünyayı ve içindekileri insanın hizmetine vermiş, doğru yolu bulsunlar diye onlara kitaplar ve o kitapları açıklayan rehberler göndermiştir.
Selam olsun bütün elçilere! Onlar ki, hüküm ve iktidar sahibi oldukları dönemlerde insanlık gerçek adaleti görmüş ve zulmün kökü kazınmıştır.
Ve selam olsun gerçek adaleti özleyen ve yeniden ikame edilmesi için çalışan, didinen, gayret sarf eden, bu uğurda bedeller ödemekten zulme uğratılmaktan korkmayan, insanlığını ve yaratılış gayesini hatırdan çıkarmayanlara.
Selam olsun, İnsanlığı aydınlatmak, dalaletin zifiri karanlığından hidayetin aydınlığına çıkarmak için bir mum gibi yanmaya severek razı olanlara. Selam olsun sizlere.
Sayın Divan,
Siyasi partilerin saygıdeğer temsilcileri,
Sivil Toplum Kuruluşlarının kıymetli yetkilileri,
Değerli basın mensupları
Davetimize icabet ederek uzak diyarlardan ve yakın çevreden gelen aziz misafirler.
Bu kutlu davada yol arkadaşlarım,
Bacılarım, kardeşlerim ve sevgili gençler!
Hepiniz hoş geldiniz.
Teşriflerinizden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Burada olmayı çok istediği halde, adaletin yeniden tesisine çalıştıkları için paylarına zindan veya muhacerat düştüğünden gelemeyen hakperest azizleri ve ekranları başında bizleri izleyen dostları da hasretle, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Es-selamuAleykûmwerahmetullahiweberekatûh.
Şehadetle nasiplenenleri rahmetle yâd ediyorum.
Sözlerimin hemen başında, Allah’a isyan eden zalimlere itaat etmeyi reddeden, onlardan af dilemeyi zillet sayan; sadece Rahman olan Allah’a muti’, Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi’nin 5 gün önce idam edilen lideri Muti’ur-Rahman Nizami’nin şehadetini tebrik ediyorum.
İki gün önce Soma’daki maden faciasının 2. Yıldönümüydü. Maden şehitlerine bir kez daha rahmet diliyorum.
“Partileşme Süreci ve Yaşanan saldırılar”
Aziz misafirler ve sevgili kardeşlerim,
Bundan 4 yıl kadar önce 11 Mayıs 2012’de Mustaz’af-Der’in kapatılmasına ilişkin mahkeme kararı Yargıtay tarafından onanmıştı. 27 Mayıs 2012 günü Ahde Vefa mitingi düzenlemiştik. O gün kurucu Genel Başkanımız, değerli kardeşim Hüseyin Yılmaz hareketimizi ilan etmişti ve nihayet 19 Aralık 2012 günü partimiz resmiyet kazandı. 30 Haziran 2013 tarihinde Kurucu üyelerimizle gerçekleştirdiğimiz 1. Olağan Büyük Kongremizde partimizin kurucu genel başkanımdan bu şerefli görevi devraldım.
Allah (cc) insana bir emanet yüklemiş. Bu anlamda hepimiz birer emanetçiyiz ve dağların yüklenmekten çekindiği emaneti yüklenmişiz. Sırtımızda bir emanet daha var. Siz aziz kardeşlerim, bizi temsil makamına oturtmakla bir yük daha yüklediniz şu zayıf omuzlara. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Ekip arkadaşlarımla beraber elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak bugüne geldik. Belki HÜDA PAR’ın görünen yüzleri olarak perdenin önünde ben ve birkaç arkadaşım vardık. Kapılar veya perdeler arkasında gece-gündüz çalışan fakat kimsenin tanımadığı, bilmediği; belki sadece sema ehlinin bildiği gerçek kahramanlara, emek veren kardeşlerime teşekkürü bir borç biliyorum. Haklarını teslim ediyor ve Allah’tan ecirlerini artırmasını diliyorum.
Bu gün 2. Olağan Kongremizi gerçekleştiriyoruz. Büyük kongre delegelerimizden kabul görürse ve elbette Rabbimin dilemesiyle bir dönem daha bu şerefli görevi sürdürmek üzere Genel başkanlığa bir kez daha aday olmam arkadaşlarım tarafından uygun görüldü. Anlaşılan bu emaneti bir müddet daha taşımak durumunda kalacağız.
Emanetin özü istikamet üzere kalmaktır. “Sırat-ı Mütakim”de devam etmektir.
Kutlu yolun yolcuları,
Adımız HÜDA PAR’dır. HÜDA yani hidayet.
Doğru yolu göstermek, bu yola irşad etmek, rehberlik yapmak.
Hakkı hak bilip ona tabi olmak, dosdoğru bir yola girmek; batılı batıl görüp ondan kaçınmak, batıldan ve dalaletten uzaklaşmak.
HÜDA PAR’ın kuruluşundan hemen sonra şöyle dediğimi hatırlıyorum. Partimiz yeni kurulmuş, kayıtlı üye sayısı da az olabilir. Ancak siyaset sahasında özgül ağırlığımız hissedilecektir.
Bizi izleyen ehl-i insaf bu ağırlığımızı itiraf eder. HÜDA PAR’ın güneşini görenlerin uykusu kaçtı. Dile getirdiğimiz hakikatler birilerinin hesaplarını bozdu. Gürültü çıkarmaya, hedef göstermeye, iftiralar atmaya, söylediklerimizi çarpıtmaya başladılar. Hem devletin derin mahfillerinde millete tuzak kuranlar hem de bizzat bu derin odakların milletin başına bela ettiklerieş zamanlı olarak harekete geçtiler. Saldırdılar, yaktılar, katlettiler, hapsettiler.
28 Mayıs 2014 günü Dargeçit’te Mehmet Uğurtay’ı katlettiler.
7 Ekim 2014’te, Kurban Bayramı’nda, Diyarbakır’da;
Diyarbakır Bağlar Belediye Meclis adayımız Turan Yavaş,
Kardeşlerimiz Cumali Güneş, Hasan Gökgöz, ve Riyad Güneş,
Taze fidanlarımız 19 yaşındaki Hüseyin Dakak ve 16 yaşındaki Yasin Börü şehadet şerbeti içtiler,
9 Ekim 2014 akşamı evinde uğradığı silahlı saldırı sonrasında Karlıova ilçe yöneticimiz Cengiz Tiryaki 20 Ekim sabahı ruhunu Rahman’a teslim etti.
22 Ekim 2014 sabahı partimiz üyesi Fethi Yalçın işine gitmek için evinden çıktıktan sonra Karlıova’da şehid edildi.
28 Aralık 2014 günü 66 yaşındaki Abdullah Deniz amcayı Cizre’de;
29 Mayıs 2015 günü İdil’in Xanikê (Kozluca) köyünde Cizre ilçe yöneticimiz Mehmet Şerif Şimşek ve İdil Belediye Meclisi adayımız ve ilçe idare kurulu üyemiz Abdulcelil Talayhan kardeşlerimi
9 Haziran 2015’te D.Bakır’da Kur’an bülbülümüz Aytaç Baran’ı şehid ettiler.
Şehadet mertebesine ulaşmış olduklarını Rabbimizin rahmetinden ümid ettiğimiz bütün bu kardeşlerimizi ve 19 Mart 2015 Günü geçirdiği trafik kazası sonucu aramızdan ayrılmış olan Karlıova belediye başkan adayımız Murat Akansu kardeşimi rahmetle anıyorum. Rabbim cennetinde onları hoşnud etsin.
Bütün şehidlerimizin bizlere emaneti olan başta yetimleri olmak üzere geride bıraktıkları acılı ailelerini hürmetle selamlıyorum. Allah zalimlere bir daha fırsat vermesin. Bir daha böyle acılar yaşanmasın inşaallah.
Henüz partileşmeden bu hareket Mustaz’af-Der olarak hizmetlerini sürdürürken de yüzlerce kez saldırıya uğradık. Yüksekova Şubesinin başkan yardımcısı Ubeydullah Durna kardeşimiz 5 Mayıs 2011’deşehid edildi. Dosyası tozlu raflarda beklemeye devam ediyor.
Ceylanpınar ilçe teşkilat binamız açılışından sadece iki gün sonra molotof bombasıyla yakılmak istendi. Onlarca binamıza saldırdılar. Sadece 6-8 Ekim olaylarında 6 il binamız ve 19 ilçe binamıza saldırı oldu. Hiçbirinin faili yakalanmadı.
Karaman il başkanımız uğramış olduğu saldırıda bir gözünü kaybetti. Dicle ilçe başkanımız kaçırılarak partimizden istifa etmesi için tehdit edildi.
Üç ilçe yöneticimiz ve üç belediye meclis adayımız şehid edildi. Partimizin kuruluşundan sonraki iki buçuk yıl içerisinde toplam 15 üyemiz şehid edildi.
İki genel başkan yardımcımız, bazı GİK üyelerimiz, birkaç il ve ilçe yöneticimize hapis cezaları verildi. Bizzat benim hakkımda soruşturmalar açıldı. İl ve ilçe binalarımıza ve genel merkezimize dinleme cihazları yerleştirildi. Toplantılarımızı yasadışı bir şekilde dinleyen polisler hakkındaki şikâyetlerimiz sonuçsuz kaldı. Onları suçüstü yakalayan kardeşlerimiz hakkında davalar açıldı.
Yılmadık, yıkılmadık. Muazzam bir direniş, diriliş ve varoluş destanı yazdık. Biz yokmuşuz gibi davranan, varlığımıza önce gözlerini kapatarak inkâr eden, daha sonra varlığımıza kastedenler bir netice elde edemeyeceklerini anladılar.
İmtihan imtihan büyüyen, şehit şehit dirilen bir dava ölmez. Allah’ın va’adi haktır. O (cc) nurunu tamamlayacaktır.
“Tüm zorluklara ve güçlüklere göğüs gerecek azim ve kararlılıktayız”
Aziz kardeşlerim!
En güzel bir şekilde ve kulluk için yaratılmış olan insanlara, yaradılış gayelerini unutturmak için şer güçler ittifak halindedir. Planlı programlı, gece-gündüz çalışıyorlar, servetlerini bu uğurda harcamakta tereddüt etmiyorlar.
Topyekûn insanlığı, savaşlara, açlığa, kaosa, düşmanlığa, yoksulluk ve yoksunluğa mahkûm ederek iktidarlarını tahkim ediyorlar.
Hayatın temellerini tahakküm, tüketim, hırs ve şehvet bataklığı üzerine kurmayı teşvik ettiler. Bugün insanımızı, toplumun izzetli bir ferdi iken, insan yığınları içinde aidiyet hissinden uzak, manevi değerlerden yoksun bir bireye dönüştürme süreci yaşanmaktadır.
Hayatı sadece maddi değerlerden ibaret gören, huzuru ve mutluluğu sayılarda ve rakamlarda arayan; ama insanı insan yapan değerlerden soyutlayan bir toplum modeli dayatılmaktadır.
İnsanı fıtratından ve aslından uzaklaştırmayı yaniifsadı gaye edinenlere karşı; özüne döndürmeye, içine düştüğü buhrandan çekip çıkarmaya yani ıslahına gayret edenler hep var olagelmiştir.
Bu mücadele, hak ile batılın; doğru ile yanlışın; aydınlık ile karanlığın; adalet ile zulmün mücadelesidir.İnsanlık bu mücadeleye dün şahit oldu, bugün şahit oluyor ve yarın da şahit olmaya devam edecektir.
İşte biz, hakkın, doğrunun, aydınlığın ve adaletin yanında; batılın, yanlışın, karanlığın ve zulmün karşısındayız. Bu nedenle karanlığın askerleri bize saldırıyorlar. Kokuşmuş zihniyet ve ideoloji sahiplerinin bizimle uğraşmalarının sebebi budur. Bu uğurda, nereden gelirse gelsin, her türlü bela, musibet, tehdit, yıldırma, korkutma, kınama ve benzeri zorluklara ve güçlüklere göğüs gerecek azim ve kararlılıktayız.
Şairin dediği gibi;
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Hakikati söyler, hakkı ayakta tutmak için adil şahitlik yaparız. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz. Dile getirdiğimiz doğrulara dün dudak bükenler şimdi haklılığımızı gördüler.
“Çözüm süreci; Çözüm adaleti yeniden tesis etmektir”
Partimizi kurduğumuz zaman, son dönemin en can yakıcı meselesi olan Kürt meselesinin çözümü konuşuluyordu. Adına Çözüm süreci dedikleri bir süreç başlamıştı. Ancak çözüm sürecinde temel hak ve hürriyetler pazarlık konusu yapılıyordu. Yanlış bir zemin üzerinde, yanlış yöntemlerle mesele çözülmeye çalışılıyordu veya böyle bir görüntü verilmekteydi.
Sürecin yanlışlarını yüksek sesle dile getirdik. “Girdiğiniz bu yol çıkmaz sokaktır. Meselenin tarifi bile yanlış yapılıyor. Sorun Kemalist rejimin ürettiği bir sorundur. Siz sonuçları üzerinden yola çıkarak, bataklığın kötü kokusunu bastırmaya çalışıyorsunuz, sivrisineklerle uğraşıyorsunuz. Bataklığı kurutmazsanız bir süre sonra pis kokular tekrar çıkacaktır. Bataklık yeni sivrisinekler üretecektir” dedik. Sisteme vaziyet edenler bize kızdılar, sesimizin duyulmasına dahi tahammül edemediler. Sistemin ürettikleri ise aynı rejimin daha katı bir şekilde uygulanmasını çare olarak göstermek istediler. İşte sonuç ortadadır. Keşke adil bir çözüme kavuşulmuş olsaydı.
Şimdi yine başka yanlışlar yapılıyor. O gün bir örgütü bütün Kürtlerin temsilcisi konumunda gören ve temel hakları pazarlık konusu yapanlar, bugün o örgütün ateşinde ilçeleri, şehirleri yakıyorlar, harabeye çeviriyorlar. O gün hakların iadesi için örgütün silah bırakmasını şart koşanlar, bugün silahlı çatışmalar yeniden başladı diye hürriyetlerin genişlemesi, hakların iadesi için gerekli adımları atmıyorlar. O gün bir örgütü tek muhatap kabul edenler; bugün meseleyi o örgütle mücadeleden ibaret görüyorlar.
O gün örgütü Kürtlerin tek temsilcisi olarak görenler ve gelinen aşamada bundan pişmanlık duymaya başlayanlar; bugün aynı şeyi tersten söylüyorlar ve üstelik bunun farkında bile olmadıklarını düşünüyorum. İnşallah yeni hükümet bu konudaki yanlışları görür ve doğru temelde soruna yaklaşır da çözüme ulaşmak mümkün olur.
Peki, nedir çözüm? Çözüm adaleti yeniden tesis etmektir. Huzuru temin etmek istiyorsanız, adaleti yeniden tesis etmek zorundasınız.Kendinize istediğinizi, kardeşim dediklerinize de isteyeceksiniz. Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi kardeşlerinize de yapmayacaksınız.Gasp edilmiş olan hakları hiçbir pazarlığa girişmeden iade edeceksiniz. Kardeşlik lafla olmaz. Kardeşliğin bir hukuku vardır ve o hukuku yerine getireceksiniz. Bu hakların savunuculuğunu yaptığını iddia edenlerin samimi olup olmadıklarına da bakmayacaksınız. Onların, Kürtlerin mazlumiyeti üzerinden kendi ideolojilerini topluma kabul ettirme planlarına da takılmayacaksınız.
Çözüm sürecinin bitmesinin işaretleri belirdiğinde de uyarılarımızı yaptık. Bu uyarılarımızı iki yıldır yapıyoruz. Silah ve şiddete başvurmak çare değildir dedik. Çatışmaların şehir merkezlerine taşınmasının sonuçları çok ağır olur, intihar ediyorsunuz, kendinizle beraber bu halkın çocuklarını da ölüme sürüklemeyin dedik. Kürt gençlerini köhnemiş ideolojinize ve devrim fantezilerine kurban etmeyin dedik. ABD’nin, Rusya’nın ve bazı bölge ülkelerinin vaatlerine de kanmayın, sizi sopa olarak kullanır daha sonra bir kenara atarlar dedik. Dinletemedik.Şehirler harap oldu. 20 yıl önce köylerini terketmek zorunda kalan zavallı halk bir kez daha göç etmek zorunda kaldı.
Bazı ilçeler kimsesizler mezarlığına döndü. Hatta bu şiddet girdabında ölenlerin bazılarının bir mezarı bile yok, paramparça oldular.
Sur’daki enkazın döküldüğü alandan ceset parçaları çıktı. Şu anda da Nusaybin sokaklarından ağır ceset kokuları yükseliyor.
Kürt gençlerine adeta mayın eşeği muamelesi yaptılar. Kendilerine yol açmak için onları ölüme gönderdiler. Açmaya çalıştıkları yol da yol olsa. Kör şiddetlerine toplumsal zeminde bir gerekçe oluşturmanın yolunu aradılar.Şehir merkezlerinde, yollarda tonlarca ağırlıkta bombalar patlatıyorlar. Şimdi köyleri de harap etmeye başladılar. Sonuç ne oldu? Kürtlerin haklı ve meşru talepleri de o bomba seslerinden duyulmaz oldu. Kürt meselesi yeniden salt bir asayiş sorunu olarak görülmeye başlandı.
Daha önce de söyledim, buradan bir kez daha söylüyorum. Örgütün patlayıcılarla, mayınlarla katlettiği her insanın ölümünden, yıktığı her bir binadan hükümet de sorumludur. Bu çatışma ortamı göstere göstere geliyordu. Bu kadar patlayıcı bir günde yerleştirilmedi. Bu kadar silah bir günde dağıtılmadı. Her bir vatandaşının canını, malını korumakla görevli olanlar seyretti, belki de zemin hazırladı. Diğer taraftan tankların atışlarıyla yıkılan her bir evden, polis veya askerin kurşunuyla da olsa ölen her bir insandan bu çatışmaları şehir merkezlerine taşıyanlar da sorumludur. Sokak aralarını patlayıcılarla doldurtan savaş baronları ve onlara sessiz kalan ve hatta teşvik eden siyasetçiler de sorumludur.
Mevcut siyasette Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi:
“Lisan-ı siyasette lafz mananın zıddıdır.
Adalet külahını zulüm başına geçirmiş.
Hamiyet libasını hıyanet ucuz giymiş.”
Huzuru temin etmek istiyorsak, adaleti tesis etmeliyiz. Adaleti tesis edersek aynı zamanda kardeşliği de tesis etmiş olacağız.
Kürt meselesinin sağlıklı bir şekilde ve adalet temelinde çözülmesi için anayasa değişikliği gerekir. Sivil, özgürlükçü, adil ve yerli bir anayasa acil ihtiyaçtır.
Ki bu ihtiyaç, bugün herkes tarafından dillendirilmektedir. Ancak yeni anayasa ile birlikte yeni bir düzene ve zihniyet değişimine de ihtiyaç vardır.
“Tüm Farklılıklar, Anayasada Kendini Bulmalıdır”
Türkiye gibi, toplumsal farklılıklara sahip devletlerde, halkın bir arada kardeşçe yaşayabilmesinin meşru ve makul yegâne yolu vardır. Toplumun etnik, dini, siyasal ideolojik tüm farklılıkları, anayasada kendini bulmalıdır, bulabilmelidir.
Anayasa, halkın canını, malını, dinini, aklını ve neslini koruyacak, bir “toplumsal mutabakat metni” olmak zorundadır.
Yeni anayasa, rejimin ve devletin çıkarlarını değil, halkının çıkarlarını korumalıdır.
Kutsal devlet anlayışı terk edilerek halk, devlet karşısında güçlü bir konuma getirilmelidir.
Aynı devlet yapısında bir arada kardeşçe yaşamak için “ulus devlet” anlayışı terk edilmeli, etnik kimliklere eşit mesafede durulmalıdır.
Farklı etnik yapılardan oluşan devletlerde, toplumu bir arada tutacak bir üst kimliğe, güçlü bir ortak paydaya ihtiyaç vardır.
Bizim gibi, aynı dine inanan, farklı etnik yapıdaki toplulukları, bir arada tutabilecek en büyük ve en güçlü payda İslam’dır.İslam kardeşliği esasıdır. Ülkemizde sıkça başvurulduğu gibi, hak taleplerini baskılama aracı olarak değil, gerçek anlamıyla kardeşlik.
Dikkat edin bu kardeşlik, “adaletle taçlandırılmış bir kardeşlik” olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle devlet halkın inancıyla, İslam’la barışmalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bir müddet sonra ortak payda İslam’ı bertaraf ederek, izlerini bile silmeye çalışarak yerine ortak vatanda yaşayan etnik gruplardan birinin kimliğini ikame etmeye çalıştılar. Bu dikiş tutmaz, tutmadı; bundan sonra da tutmayacak.
“Kürt Halkının Dili de Resmi Dil Olmalı”
Toplumun yüzde doksan dokuzunun paylaştığı İslam ortak paydasını paylaşmayan azınlık kesimlerinin de temel hak ve hürriyetleri elbette ki anayasal güvence altına alınmalıdır. Burada hiçbir duraksama ya da tereddüt olamaz.
Devletin kurucu unsuru olan Kürt halkının dili de resmi dil olmalı, Kürtçenin resmi dil olarak statüsünü kolaylaştırmak için hem Türkçe hem de Kürtçeyi karşılayan ortak bir alfabe oluşturulmalıdır.
Anadilde eğitim hakkı tanınmalı, devlet okullarında Kürtçe eğitim ve öğretimin yolu açılmalıdır.
Ülke vatandaşı azınlıklara nüfusları oranında belli bir milletvekili kontenjanı ayrılmalıdır.
“Anayasanın Temel Nitelikleri CHP’nin Altı Okudur”
Anayasa ile ilgili tartışılan hususlardan biri değiştirilemez maddelerdir. “Bu maddelere dokundurtmayız” diyenler, bu maddelerin kurucu irade tarafından Cumhuriyetin kuruluşunda getirilmiş hükümler oldukları için 550 milletvekilinin kabulü ile bile değiştirilemeyeceğini iddia ediyorlar. Halkın gözünün içine baka baka yalan konuşuyorlar. 1921 ve 1924 Anayasalarının ilk maddeleri bugünkü gibi değildi. Ayrıca bu maddelerin değiştirilemeyeceğine dair herhangi bir hüküm de 1921 ve 1924 anayasalarında yoktu.
Bu gün Cumhuriyetin temel nitelikleri dedikleri şeyler CHP’nin altı okundan başka bir şey değildir. Bunlar da 5 Şubat 1937’de anayasaya girmiştir. 1924 Anayasası’nın ikinci maddesindeki “Devletin dini İslam’dır” hükmü 10 Nisan 1928’de anayasadan çıkarılmış yerine 1937’de Cumhuriyetin temel nitelikleri dedikleri CHP’nin altı oku 2. Madde olarak kabul edilmiştir.
Bu niteliklerden biri laikliktir. 20 gün kadar önce Sayın Meclis Başkanı bu konuda bir şeyler söyledikten sonra koparılan fırtınaları gördünüz. Laikçiler, işi mukaddesata küfretmeye kadar götürdüler.
Dersim katliamı laiklik ilkesinin anayasaya girmesinden sonradır.
Gayrimüslim azınlıkların mallarına bu tarihten sonra el konulmuştur. 1930’lu yılların sonundan itibaren adım adım vakıf mallarına el konulmuştur. 1974 yılında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin (yani dernek ve vakıfların) taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır” şeklinde bir karar alarak noktayı koymuştur.
6-7 Eylül olayları da 1955 yılında meydana gelmiştir. Şimdi hangi vicdan sahibi çıkıp laiklik ilkesi olmazsa gayrimüslimlere hayat hakkı kalmaz, haksızlığa uğrarlar diyebilir. Vicdansızlar söylüyor, hangi akıl sahibi buna inanır? Biz inanmıyoruz. İnananlar var ama!
Alkol ve uyuşturucu kullanma yaşı, ilkokul seviyesine kadar inmiş. Neredeyse yapılan her dört evlilikten biri boşanma ile sonuçlanıyor. Zinanın suç olmaktan çıkarılmasından sonra kürtaj sayısı hızla artış göstermiştir. Ahlaki çöküntü, toplumu tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.Eğitim sendikalarından biri, eğitim sisteminin bir sorunu yokmuş gibi okullarda cinsi sapıklıkların tanıtımını yapmaya hazırlanıyor.
Cezaevleri ağzına kadar dolu. İçeride yer yokluğundan dolayı cezası kesinleştiği halde dışarıda bekleyenlerin sayısı içeridekilerden fazla. Milyonlarca dosya halen mahkemelerde devam ediyor. Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz?
Bir taraftan ensesi kalınlar, omzu kalabalıklar her ne yaparsa yanlarına kalmakta, diğer taraftan pek çok masum ideolojik yargının kurbanı olarak cezaevlerinde yatmaktadır.
Toplumun yargıya güveni kalmamış, tarafsızlığına ve adil kararlar verdiğine inanmıyor.
Önlenebilir iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle her yıl binden fazla işçi ölüyor, binlercesi sakat kalıyor.
Bazı patronların gözünde işçilerin bir makine kadar kıymeti yok.
Asgari ücret halen açlık sınırının altında ve buna rağmen asgari ücretlilerden vergi alınıyor.
GSMH yükseliyor ancak toplumun geniş kesimleri refahtan pay alamıyor. Küçük Esnaf yok olmaya doğru gidiyor.
Birbirlerine karşı merhametli, ortak düşmanlarına karşı izzetli olmaları gereken Müslümanlar birbirini boğazlıyor.
Bizler koyun gibi bir tutam fazla ot yutmanın hesabını yaparken Emperyalistler aç kurtlar gibi saldırıyor, İslam beldelerini bir bir yutuyor.
Bir olup onlara karşı direnmemiz gerekirken basit hesaplarla birbirimizle uğraşıyoruz.
“HÜDA PAR ‘Bize Allah Yeter’ Diyen Bir Siyasi Harekettir”
Emperyalistlerden birinin desteğini yanımıza almayı marifet zannediyoruz. Onların silahlarıyla birbirimizi vuruyoruz.
Bunu uzun süredir söylüyoruz hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan söylemeye devam edeceğiz.Bu gerçekleri dile getirmemiz birilerini rahatsız ediyor. Rahatsız olun beyler. Eğer rahatsızlığınız bundansa sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz.
HÜDA PAR küresel güçler ve onlara bağlı güç odaklarından icazet alma ihtiyacı hissetmeyen; “bize Allah yeter” diyen bir siyasi harekettir.
HÜDA PAR emrolunduğu gibi dosdoğru olan, zilleti hayatından kovmuş, haklı olmayı en büyük güç kabul eden bir kadronun adıdır.
HÜDA PAR, mazlumların feryadına, imdat haykırışlarına verilmiş güçlü bir cevaptır.
Adımız HÜDA PAR’dır. Doğruları söylemek, hakkı haykırmak vazifemizdir.
HÜDA PAR, siyasi tarafgirlik veya dünyalık mal ve makam uğruna lafı eğip bükmeden, hakkı ayakta tutmak için aleyhinde bile olsa adil şahitlik yapar.
Bütün dünya kavmiyetçilik veya mezhepçilik yapsa, biz ümmetçi duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz. Fitne ateşine odun taşımayacağız. Bunu herkes bilsin.
“Emperyalistlere Fırsat Verilmesin”
Ümmetin meselelerine emperyalistlerin müdahalesine fırsat verilmesin, kimse mezhebini din haline getirmesin dediğimizde tehlikenin farkına varamayanlar umarım gaflet uykusundan uyanmışlardır.
Değerli Hazirun,
1. Olağan Kongremizde okuduğum bir şiir vardı. Maalesef güncelliğini hiç kaybetmediğinden bir daha okumak istiyorum.
Baktım şehitlerden kalan mirasa,
Baktıkça halime, boğuldum yasa.
Ülkemde kan var, ülkemde cinayet
Nice kez gördü bu dava ihanet.
Perişandır yurdum, yurdum tarumar
Birkaç harami yurdu yağmalar
Çoban abasına bürünmüş kurtlar
Yağmalar sürüyü yitti umutlar
Kabahat oldu hak, batılsa erdem
Ne namusum kaldı ne hayâ perdem.
Şayet görseydi bu ahvali dedem,
Eylerdi feryatlar figanlar her dem.
Şükür Rabbimize, ey mazlum ümmet!
Allah’ın yardımı yakındır elbet
Belirdi lakin bir muştu ufuktan
Biter zillet, attı ziya şafaktan
Aziz kardeşlerim! Yine 1.’İnci Olağan Kongremizde yaptığımız gibi:
Hür Dava’nın hür neferleri olarak buradan dosta düşmana hep beraber ilan ediyor ve diyoruz ki,
Biz ne sağcı ne solcuyuz.
Devleti kutsayanlardan değiliz, ama anarşizm ve kaos da istemiyoruz.
Dinin siyasete alet edilmesine de, siyasetin dinsizliğe alet edilmesine de karşıyız.
Kavmiyetçi ve ırkçı değiliz, haksızlığa ve zulme uğramış bir kavmin haklarını savunmayı ırkçılık olarak isimlendirmiyoruz.
Kimsenin evinin içinin gözetlenmesini veya dinlenmesini istemiyoruz. Ama hayâsızca davranışların uluorta, parkta, durakta, sokakta sergilenmesine de razı değiliz.
İnancımızı, düşüncemizi başkalarına dayatma hakkını kendimizde görmüyoruz. Ancak inancımızın gereklerini yerine getirmemize engel olunmasını da kabul etmiyoruz.
Başka dinlere inananların da inancını yaşama, kendi din bilginlerini yetiştirme ve ibadetlerini yapma hakkının savunucularıyız.
Ayakları yere basmayan hayalciler değiliz. Uğrunda her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğumuz ideallerimiz vardır. Bu ideallerin gerçekleşeceğine tüm kalbimizle inanıyoruz. Ve asla me’yus değiliz.
Allah’ın yardımıyla kurtuluşun yakın olmasını bütün kalbimle diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Hür Dava Partisi’nin 2. Olağan Genel Kurulu’nun hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.