Kudüs TV Genel Yayın Yönetmeni Nurettin Şirin, "FETÖ’cü hâkimlerin mahkûm ettiği Müslüman tutukluların mağduriyetlerinin yıllardır devam etmesinin ne insani, ne vicdani, ne ahlaki ve ne de hukuki bir izahının olmadığını" söyledi.
Kudüs TV Genel Yayın Yönetmeni Nurettin Şirin, 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağduru Müslüman tutukluların durumuyla ilgili İLKHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
10-20 ve daha fazla yıldır cezaevinde yatan dindar mahkûmların serbest bırakılmamasına bir anlam veremediğini söyleyen Şirin, bunun ne insani, ne vicdani, ne ahlaki ve ne de hukuki bir izahının olmadığını ifade etti.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ’cü hâkim, savcı ve emniyet amirlerinin dış güçlerin emrinde çalıştıklarının, Müslüman tutuklulara işkenceler altında zorla ifadeler imzalatıp kirli kumpaslarla onları mahkûm ettiklerinin anlaşıldığını, bu durumun en yetkili ağızlardan dillendirildiğini belirten Şirin, tüm bu gerçeklere rağmen Müslüman tutukluların tekrar adil yargılanma taleplerinin görmezden gelinmesinin suç olduğunu vurguladı.
“Mağduriyetlerin devamı sistemin yasaları açısından bile gayr-i hukukidir”
Dindar tutukluların durumunun sistemin kendi yasaları, kararları, anlaşma ve sözleşmeleri açısından bile gayr-i hukuki olduğunu belirten Şirin, “Türkiye’de cezaevinde bulunan Müslümanların durumu sistemin kendi yasaları, kararları, anlaşma ve sözleşmeleri açısından bile gayr-i hukukidir. Eğer mevcut sistemin yasaları üzerinden bile bakacak olursak; mesela Devlet Güvenlik Mahkemelerinde askeri üyeler vardı. Ya savcı askerdi ya da mahkeme heyetinde askerler vardı. Bu Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkını ihlal ettiği dolayısıyla bu yargılamaların adil olmadığı noktasında karar verildi ve daha sonra bundan dolayı Abdullah Öcalan yakalandığında yargılanırken ilk yapılan iş DGM’lerin kaldırılması oldu.” dedi.
Şirin sözlerinin devamında, “DGM’lerin kaldırılmasının illeti DGM’lerin yapısındaki askeri üyelerin ve savcıların varlığıydı. Dolayısıyla Türkiye devleti uluslararası sözleşmeleri kabul ettiği ve imzaladığı için mücbir bir yasadır. Zorunluluk gerektiren bir durumdur ki Türkiye bu anlaşmanın zorunluluğunu yerine getirsin. DGM’lerdeki asker ve savcılarının vermiş olduğu kararların adil olmadığı kararı alındı zaten. Bunun gerekliliği yerine getirilmedi ama.” açıklamasında bulundu.
“Yeniden yargılanma talebi yasal bir haktır”
Ceza kanununda mahkûmun lehine bir durumun ortaya çıkması durumunda o mahkûmun yeniden yargılanma hakkının bulunduğunu söyleyen Şirin “Yine ceza muhakemeleri usul kanununda iade-i muhakemeyi gerektiren iade-i muhakeme hakkı vardır. Yani yeniden yargılanma hakkı vardır. Yeniden yargılanma maddesi de şunu ifade eder; eğer mahkûm sanık lehinde yeni bir delil ortaya çıktıysa onun mahkûm edilmesine sebep olan noktalarda sanık lehine yeni bir gelişme ortaya çıktıysa bu durum sanıkların yeniden yargılanma hakkını otomatikman doğurur. Bu genel bir yasadır. Meseleye buradan baktığımız zaman, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye yargısında, emniyetinde, polis ve sorgu şefleri, hâkimler, savcılar, mahkeme heyetleri üzerinde devletin bizzat tutukladığı, FETÖ üyesi olmakla yargıladığı, hatta haklarında çok ağır cezalar istediği kişiler dün o mahkemelerde o kararları verenlerdi.” ifadelerini kullandı.
“Bunun ne insani, ne vicdani, ne ahlaki ve ne de hukuki bir izahı vardır”
FETÖ davasının Müslüman mahkûmların mağduriyetini ispatladığını vurgulayan Şirin, “Ayrıca 28 Şubat dönemine baktığımız zaman da yine ne vardır? Mahkeme heyetine darbecilerin verdiği brifingler vardır. Aynı şekilde bu FETÖ davasının ortaya çıkması bütün Müslüman mahkûmların masumiyeti ve mağduriyeti konusunda önemli bir delil mahiyetindedir. Mahkeme heyetinin adil olmadığını, sübjektif kararlar içerisinde olduğunu, polis şeflerince hazırlanan iddianameler üzerinden, geliştirilen sahte suçlamalar ve verilen cezalar üzerinden bu kararları verdiklerini söylüyorsan; bu kararları verenleri terörist olmakla ve adil davranmamakla, bir takım uluslararası dış güçlerin emrinde olan unsurlar olmakla suçluyorsan, doğal olarak bunların yargıladıkları ve mahkûm ettikleri insanlara en azından yeniden yargılanmalarını talep etmeleri hakkını doğurur. Dolayısıyla devlet bunu neden ve ne hakla geciktiriyor? Bunun ne insani, ne vicdani, ne ahlaki ve ne de hukuki bir izahı vardır. Hele ki İslami izahı hiç yoktur.” dedi.
“Devlet, yargı, hükümetler suç işliyor”
Yetkililerin 28 Şubat ve FETÖ mağdurlarının hak taleplerini görmezden gelerek suç işlediğini söyleyen Şirin, “Dolayısıyla 10-15-20 ve daha fazla yıldır cezaevinde yatan kardeşler için birinci olarak şunu söylüyorum; devlet, yargı, hükümetler suç işliyor. Kendi sorumluluklarını yerine getirmemiş olmakla suç işliyor. İade-i muhakeme sistemini işletmemekle suç işliyor. İade-i muhakemenin, yeniden yargılanmanın bütün objektif koşulları oluşmuştur. Bir cezaevinde hâkimler, savcılar, polis şefleri yatıyor. Niçin yatırıyorsun bunları? Bunları hukuksuz, yasal olmayan bir şekilde, bir takım uluslararası servislerin emrinde çalışıyorlar diye cezaevinde yatırıyorsun; bununla bağlantılı olarak Türkiye’de yasal düzeni yıkmak ya da hükümeti devirmek, anayasal düzeni değiştirmek üzerinden adamları yargılıyorsun. Aynı cezaevinin öbür koğuşunda ise bu hâkim ve savcıların vermiş olduğu kararlarla neredeyse 30 yıldır yatmakta olan insanları hâlâ da yatırmaya devam ediyorsun. Asıl suç, işlenen suç budur. Sayın Cumhurbaşkanına bir itham geliştirmek adına bunu söylemiyorum, adalet kriterleri üzerinden söylüyorum. İade-i muhakeme koşulları oluştuğu halde niye bu işletilmiyor? Hakkın, hukukun tecelli etmesi lazım.” diye konuştu.
“Şu anda ortadaki durum vicdanları kanatıp Allah’ın gayretine dokunuyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen Şirin, son olarak şunları söyledi: “Devlet kendine göre şu veya bu gerekçeler ve maslahatlar görerek suçu sabit olup gayr-i ahlaki, insani suçlar işleyenler için bir affı bile müzakere etme noktasına geldiyse, suçu olmadığı halde iade-i muhakeme edilmesi durumunda, suçu olmadığı belgeleneceği, sabit olacağı halde o insanlara en azından yeniden yargılanma kapısını açmamak insanlık vicdanına karşı, hak, adalet kriterlerine karşı, evrensel insani değerlere karşı işlenmiş büyük bir suçtur. Cezaevinin, DGM’lerin ne olduğunu bilen, haksız yargılanmaların, husumete dayalı yargılamaları bizzat kendisi bilen ve yaşayan bir kişi olarak Sayın Cumhurbaşkanına, bakanlara, ilgili bürokratlara şunu söylemek istiyorum; şu anda ortadaki durum vicdanları öylesine kanatmaktadır ki cezaevindekilerin ve oradaki ağır hasta olanların hapislerde kalmasına devam etmesi vicdanları kanatması bir kenara, onların ailelerinin vicdanını kanatması bir kenara Allah’ın gayretine öylesine dokunur ve öylesine dokunmaktadır ki Allah’tan korkan bir reisi cumhurun bunun ne anlamına geldiğini kendi takdirine ve vicdanına bırakıyorum.” (İLKHA)