90'lı yıllarda zirve yapan zulüm furyasında Müslüman Kürt halkına her gün yeni yeni acılar yaşatılıyordu. Bazen devletin derin unsurları bazen de PKK'nin kendisine biat etmeyenlere karşı gerçekleştirdiği saldırı ve katliamlar artık sıradan bir hâl almıştı. İşte bu saldırılardan birinin hedefi de Batmanlı âlim bir babanın oğlu olan Molla Fahrettin Çelik idi. Bir gece vakti evinin önünde silahlı saldırıya uğrayan Çelik, PKK'nin namlusundan çıkan kurşunlarla ruhunu Allah'a teslim etmişti.
Daha genç yaşlarda molla olan Fahrettin Çelik, tarih 5 Ekim 1992'yi gösterdiğinde, gece saat 22.00 sıralarında kiracı olarak oturduğu evin küçük bahçesinin önünde bir kapı yapmaya çalışırken, yalnız ve meşgul olduğu haberini alan PKK'liler tarafından uzun namlulu silahlarla taranır. Çelik, vücuduna isabet eden kurşunlar sebebiyle oracıkta hayata gözlerini yumar.
Aslen Batman'ın Gercüş ilçesine bağlı, Ulaş (Zêliyê) köyü nüfusuna kayıtlı olan Fahreddin Çelik, âlim bir babanın üçüncü çocuğu olarak 14 Şubat 1969'da dünyaya geldi. Yakınları küçük Çelik'in, çocukluğu döneminde hareketliliği ve akranları arasında sözü dinlenir bir özelliğe sahip olduğuna dikkat çektiler.
Çocukluğundan itibaren İslami hizmetlerde yer alan Fahrettin Çelik, daha ortaokul öğrencisi iken çevresi tarafından kendisine “Molla” denilmeye başlanmış. Öğrenim gördüğü okulda mescit açılmasına vesile olmuş ve farklı camilerde Kur'an-ı Kerim dersleri vermiş.
İslami hizmetlerinden dolayı 90'lı yıllarda tutuklanan ve daha sonra yargılandığı davada hüküm giyen ve 18 yıldan bu yana cezaevinde tutulan Fahrettin Çelik'in kardeşi Molla M. Şerif Çelik, o dönem yaşananları ve kardeşinin örnek hayatını İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) gönderdiği mektupta anlattı.
Ağabeyinin özellikle iyi bir kitap okuyucusu olduğunu söyleyen Molla M. Şerif Çelik, “1978'de ilkokul döneminde babamın yanında Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra bir Müslüman çocuğun bilmesi gereken akidevî, fıkhî ve ahlakî meseleleri barındıran kitapları okumuştur. Âlim olan babamın evde oluşturduğu ilmi ortam sebebiyle gerek Kur'an-ı Kerim'in bazı bölümlerini ezberlemesi ve gerekse de okudukları kitapları en iyi şekilde kavraması açısından diğer kardeşlerinden her zaman daha öndeydi.” dedi.
“Özellikle namaz vakitlerine dikkat eder, helal-harama karşı titiz davranırdı”
Küçük yaşlarda medresede Sarf-Nahif, Fıkıh ve Hadis dersleri okuyan ağabeyinin kendini İslamî ilimlerde yetiştirdiğini belirten Çelik, şunları ifade etti: “Şehit Fahreddin, medresede okumak istediği için İdil'in Batêlê köyüne Molla Tahir'in yanına gitti. Batêlê'de bulunduğu süre içerisinde; Sarf-Nahif, Fıkıh ve Hadis dalında dersler aldı. Siyer ve sahabe-i kiramın hayatlarıyla ilgili kitaplar okuyarak kendisini geliştirmeye çalıştı. Resûlullah'ın hayatı, sahabe-i kiramın yaşamı ve asr-ı saadetin altın çağını öğrenmesi onun üzerinde büyük etkiler oluşturdu. Batêlê köyünde medrese eğitimlerinin ardından 1983–1985 yılları arası ortaokul YİBO'ya kayıt yaptırdı. Okuldaki öğrencilerle ilgilenir, özellikle namaz vakitlerine dikkat eder, helal-harama karşı titiz davranır ve her fırsatta İslam'ı tebliğ ederdi. Bundan dolayı da okuldaki öğretmen-öğrenci herkes tarafından “molla” diye çağrılırdı. Her bir öğrenci ile ayrı ayrı ilgileniyor, onlara Müslüman evladı olduklarını hatırlatıyor, Kur'an-ı Kerim okumuş olanlara da okumayı ihmal etmemelerini tembihliyordu.”
Ağabeyi Fahrettin'in cemaatle namaza çok önem verdiğini söyleyen Çelik, “Hafta içi okul bitişiğindeki camiye, namazlarını cemaatle edaya gidiyor, cemaate yetişmediğinde de beraber camiye gittiği öğrencilere namaz kıldırarak, cemaat sevabından mahrum kalmamaya dikkat ediyordu. Hafta sonları da öğle ve ikindi namazlarını farklı camilerde cemaate iştirak ederek eda ediyor, bu vesileyle de imamlar ile tanışmaya çalışıyordu. Bir gün İdil çarşısında giderken pasaj gibi bir bölümün arka tarafında İslami neşriyat bulunduran bir kitabevi ile karşılaşır. Her defasında, elindeki kıt imkânları zorlayarak bu kitapevinden 2-3 tane dini kitap alırdı. Eline geçen birkaç kuruşu kitaplara verince zaruri ihtiyaçlarını yerine getirmede sıkıntıya düşüyordu.” dedi.
“…oğlum Molla olduğunu biliyorum ismi nedir...”
Öğrencilerin Fahreddin'e duydukları ilgi ve alaka ile sürekli etrafında birilerinin olması yeni atanan müdürün dikkatini çektiğini ifade eden Çelik, sözlerine şöyle devam etti: “Öğrencilerle beraber camiden gelirken müdür bir öğrenciye Fahreddin'i göstererek ismini sorar. Öğrenci de o “Molla”dır der. Müdür; “oğlum Molla olduğunu biliyorum, ismi nedir?” dediğinde de öğrenci; “ben sadece Molla olarak biliyorum” cevabını verir. O dönemlerde yatılı okullara askerden müdür atamaları vardı. İdil YİBO'daki müdür de yüzbaşı rütbesinde biriydi. Öğrencinin cevabından sonra müdür, okulun her tarafını teftiş edasıyla dolaşır. Yatakhaneyi dolaştığında elbise dolaplarının üstü, başuçlarına ayrılan yerlerin Kur'an-ı Kerimlerle dolu olduğunu, neredeyse kişi başına bir Kur'an düşecek kadar çok olduklarını görür. Dört personele, bütün Kur'anları toplatıp getirme talimatını verir. Kur'an-ı Kerimlerin yatakhaneden çıkardıklarını gören öğrenciler neler olduğunu anlamaya çalışırken, battaniyenin içinde taşınan bazı Kur'anların yere düştüğünü görürler.”
“Kur'anlarımız toplanmış hürmetsizliğe uğramıştır bu sebeple dersleri protesto edeceğiz”
Yaşananlara öfkelenen Şehit Fahreddin'in bu duruma sessiz kalmayarak dersleri protesto kararını aldığını belirten Çelik, şunları ifade etti: “Yanındaki bazı öğrencilere; ‘Derse girmeden önce bütün sınıflara haber verilsin, Kur'anlarımız toplanmış, yerlere düşürülmüş ve hürmetsizliğe uğramıştır. Bu sebeple dersleri protesto edeceğiz. Hiç kimse derse iştirak etmesin. Herkes sınıfta başını sıranın üzerine bıraksın ve dersle ilgilenmesin. Sınıfa girecek öğretmenlere de ‘Kur'anlarımız yerlere atılarak hakarete uğruyorken, biz dersi ne yapacağız denilsin' der. Öğrencilerin tepkilerini gören öğretmenler, derslerden çıkarak durumu asker olan müdüre anlatırlar. Daha yeni sınıflara girilmişken, zilin çalmasıyla derslerden öğrenciler çıkar ve okulun önünde toplanarak sıraya girerler. Asker müdür gelip, uzun uzadıya konuşur. Hedefinde Fahreddin vardır ve açıkça onu tehdit eder.”
Fahreddin'in tehdit ve yasakları dinlenmediğini gören müdürün taviz vermeye başladığını belirten Çelik, “Müdür üç gün içerisinde yatakhaneden bir odayı mescide dönüştürür. İnancından taviz vermeme kararlığı mescidin hemen açılmasını ve toplanan Kur'anların da mescide bırakılması sağlandı. Ortaokul yıllarında imkânlarını zorlayarak öğrencilerin tüm sorunları ile ilgilenip onları sahiplenmesi sayesinde ve bildiği hak yolda tavizsiz duruşuyla öğretmenler ve öğrenciler üzerinde büyük bir etki bırakmıştı.” dedi.
“Tefekkür saatinde ‘bu gün Allah için ne yaptım?' sorusuna tatmin edici bir cevap arardı”
Ağabeyinin1986-1987 eğitim-öğretim yılında kaydını Mardin İHL'ye yaptığını dile getiren Çelik, “Daimi olarak davetçi kişiliğini, öğrenciliğinin önünde tutan Fahreddin, ilk iş olarak İslami yayın bulunduran kitapevlerine giderek onlarla tanışır. Onlara sık sık uğrayarak daha iyi tanımaya ve ilişkileri güçlendirmeye çalışır. Özellikle bilinçli her bir Müslümanın bulunduğu ortam, çevre ve şartları davasını insanlara anlatmak için bir vesile sayması gerektiğine inanırdı. Akşam kendisi için belirlemiş olduğu tefekkür saatinde ‘bu gün Allah için ne yaptım?' sorusuna tatmin edici bir cevap vermediği takdirde, yatağında rahat uyumaması gerektiğini her fırsatta dile getirirdi.” ifadelerini kullandı.
“PKK, Fahreddin'in kirada kaldığı evin sahibinden onu evinden çıkarmasını ister”
Bir süre sonra ağabeyi Fahreddin'in Okulu bırakmak zorunda kaldığını belirten Çelik, farklı mesleklerdeki işlerde çalıştığını bir süre sonra İstanbul'a gittiğini, biraz para biriktirdikten sonra Batman'a dönüp evlendiğini ifade eden Molla M. Şerif Çelik, “Yerleştiği İpragaz Mahallesi'nde da maddi sıkıntılar ile beraber birçok zorluk ile de karşılaştı. Elinden geldiğince bir iş buluyor boş kalmamaya çalışıyordu. Gündüzleri çalışırken beraber çalıştığı kişiler ile ilgileniyor bu ilgisini ilerletiyor ve evlere ziyarete giderek dostluklar kurmaya çalışıyordu. Akşam, yatsı ve sabah namazlarını bulunduğu mahallenin camilerine gidip kılar, cami imamı ve cemaati ile konuşup tanışır, ilişkilerini güçlendirmeye çalışırdı. Ardından bazen evinde ve bazen de akşam yatsı arası veya yatsı sonrası kendisi ile beraber kalanlara siyer sohbetleri yapmaya başlamıştı. Mürtet örgüt onun çalışmalarında artık rahatsız olmaya başlamıştı. Bir süre sonra Fahreddin'in kirada kaldığı evin sahibinden, onu evinden çıkarmasını isterler ve Fahreddin daha bir eve tam yerleşmeden başka bir eve taşınmak zorunda kalırdı. Yoksulluk, fakirlik ve hatta açlık yaşayacak derecede ekonomik durumu kötüleşmişti ama bundan kimseyi haberdar etmezdi.” diyerek, ağabeyinin yaşamış olduğu zorluklara dikkat çekti.
PKK'nin Fahreddin'e karşı baskılarını artırdığını belirten Çelik, “Önce kahvehanelerdeki serserileri organize edip, sohbet ettiği camilere saldırttılar. Bu sebeple birkaç defa gerginlik çıkmış ve sorunlar büyümüştü. Yüzlerce kişi ile üzerine baskın yaparak gittikleri halde onda gevşeklik olmadığını gören mürtet örgütün gözü dönmüştü. Defalarca onu takip etmişlerdi. Takiplerini fark ettiğinde de arkasından kaçmışlardı.” diye aktardı.
“Fahreddin'in korku nedir bilmeyişi onu takip eden PKK'lileri ürkütmekteydi”
Bölgede İslami hassasiyetleri ile öne çıkmış kişilere, imamlara, öğretmenlere saldırıların zamanla arttığını kaydeden Çelik, “Artık şehit verilmeyen hafta kalmadı. Taziye çadırları sadece başka bir yere taşınmak için kaldırılırdı. Fahreddin'in cesareti, korku nedir bilmeyişi sebebiyle onu takip eden PKK'lileri ürkütmekteydi. Onun hareketlerindeki içtenlik, karşılaştığı her dost ve akraba ile helalleşme isteği, şehadet vaktinin geldiğini gösteriyordu. Son zamanlarda yüzü parlamış adeta nur dolmuştu. Kardeşinin ‘maşallah ağabey, bu aralar ne kadar yakışıklı olmuşsun, artık yüzündeki nur parlıyor' demesine, ‘bu şehadet vaktinin yaklaştığının nişanesidir' karşılığını verirdi. İnşaatlarda çalıştığı için nasırlaşan ellerine sürdüğü kına sorulduğunda, ‘bu şehadet kınasıdır' derdi.” diye belirtti.
Evli ve 2 kız bir erkek çocuğu olan ağabeyi Fahreddin'in saldırıya uğrayıp katledildiği anı da anlatan Molla M. Şerif Çelik, son olarak şunları söyledi: “5 Ekim 1992'de kiracısı olduğu evin küçük bahçesinin önüne bir kapı yeri yapmak üzere, hazırlamış olduğu harç ile tek başına gece 22.00 sıralarında çalışırken, onun yalnız ve meşgul olduğu haberini alan PKK'liler, kalabalık bir grup ve uzun namlulu silahlarla saldırıya geçerler. Vücuduna isabet eden kurşunlar nedeniyle oracıkta şehit olur. Allah şehadetini kabul etsin.” (M.Sait Çelik – İLKHA)