İman ve Din ile El-Kuddus ile ilgili açıklamalar...
İman ve Din
İman ve Din ile El-Kuddus ile ilgili açıklamalar...
RAMAZAN MANİSİ:
Aldanma sağa sola,
Gel gidelim hak yola,
Güzel oruç tutanın,
Akıbeti hayrola.
AYET:
“Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah Yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini Umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” -El Bakara:218-
HADİS:
“Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi içinde istemedikçe(tam bir şekilde) iman etmiş olamaz” -Buhari iman bölümü- Hz. Enes’ten(r.a) rivayetle-
EL- KUDDÛS
Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
İnsan su'-i ihtiyarı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellisidir. Allah, hissin idrak ettiği, hayalîn tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatadan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdise lâyıktır.
İman Konusu:
İman, lugatta, bir şey'e tereddütsüz inanmak ve kesin olarak, içten ve yürekten bağlanmak demektir.
Dini manası ise, Allah'ın varlığına, birliğine, tereddütsüz inanmak ve Hz. Muhammed'in (asm) Peygamber olduğunu ve bize bildirdiği şeylerin hepsinin hak ve doğru bulunduğunu, hiçbir şüphe duymadan kabul ve tasdik etmektir.
—İman Kaç Kısma Ayrılır?
—İman iki kısma ayrılır:
1. İcmali iman,
2. Tafsili iman.
İcmali İman Ne Demektir?
Peygamberimizin Allah'tan alıp haber verdiği şeylerin hepsine birden, topluca inanmak demektir.
Bir kimse, manasını bilerek ve kabul ederek:
لا اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّه
"Lâ ilâhe illâllah Muhammedür Resulullah" dese icmali olarak iman etmiş olur.
Bu cümleye Kelime-i Tevhid denir. Manası şudur:
Lâ ilâhe illâllah: Allah'dan başka hiçbir ilâh ve hakikî ma'bud yoktur.
Muhammedür Resulullah: Muhammed (asm), Allah'ın Resulü ve Peygamberidir.
Tafsili İman Neye Denir?
Peygamberimizin Allah'tan haber verdiği şeylerin her birini delilleriyle bilip inanmaktır. Diğer bir ifadeyle, dinin zaruriyatını bütün tafsilât ve teferruatıyla öğrenip tasdik etmek demektir.
Dinîn Zaruriyâtı Nedir?
Dinîn Zaruriyâtı, Amentü’de yer alan 6 iman esası ile dinîn namaz, oruç, hac, zekât gibi farz kıldığı ibadetler ve adam öldürmek, içki içmek, zina yapmak gibi haram saydığı fiillerdir.
Bunları, her Müslümanın teferruatı ile bilmesi ve inanması şarttır.
Amentü Nedir, Amentü’de Yer Alan İman Esasları Nelerdir?
Amentü, her Müslümanın inanması, kabul edip tasdik etmesi farz olan îman esaslarından ibarettir.
Amentü’de yer alan iman esasları 6'dır ve şunlardır:
1. Allah'a inanmak, 2. Meleklerine inanmak, 3. Kitablarına inanmak, 4. Peygamberlerine inanmak, 5. Âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye inanmak, 6. Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak.
Amentü’nün ifadesi şöyledir:
اَمَنْتُ بِاللّهِ وَمَلئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلاخِرِ وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللّهِ تَعَالى وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لا إلهَ اِلاّ اللّهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
Amentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel-yevmil-ahiri ve bil-kaderi hayrihî ve şerrihî minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'del-mevt hakkun eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammedün abdühû ve resûlüh.
Manası ise şöyledir:
Amentü billâhi: Ben Allah'ın varlığına, birliğine, eşi ve benzeri olmadığına, bütün yüceliklere sahip ve her türlü noksanlardan münezzeh olduğuna inandım.
Ve melâiketihî: Allah'ın meleklerine de inandım.
Ve kütübihî: Allah'ın Kitablarına da inandım.
Ve rusülihî: Allah'ın Peygamberlerine de inandım.
Vel-yevmil-ahiri: Âhiret gününe de inandım.
Ve bil-kaderi hayrihî ve şerrihî minallahi teâlâ: Kadere de, bize iyilik ve kötülük, hayır ve şer olarak görünen her şey'in Allah'ın ilmi, kanunu ve yaratmasıyla olduğuna da inandım.
Vel-ba'sü ba'de'l-mevti: Öldükten sonra dirilmeye (ve dirileceğime) de bütün kalbimle inandım. Hepsi hak ve gerçektir.
Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühû: Ben şehâdet ederim ki, Allah'dan başka hiçbir ilâh ve hakikî ma'bud yoktur ve yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed, Allah'ın kulu ve peygamberidir.
Bu son cümleye Kelime-i Şehadet, yani, şehadet cümlesi denir.
AYETLER:
"Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye İmana çağrıda bulunan bir çağrıcıyı işittik, hemen İman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı Bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." -Al-i İmran:193-
“Müminler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine Tevekkül ederler.” -El Enfal:2-
“Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar Allah'a ve Resulü’ne iman ettiler sonra hiçbir.Kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla Ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” -Hucurat:15-
HADISLER:
“Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanın tadını bulur: Allah ve Resulünün, kendisine başkalarından daha sevimli olması, bir kimseyi sadece Allah için sevmesi, tekrar küfre dönmeyi tıpkı ateşe atılmayı istemediği gibi istemememsidir.” -Buhari iman bölümü- Hz. Enes’ten (r.a) rivayetle-
“Allah için seven, Allah için veren, Allah için tutumlu olan imanını tamamlamıştır.” -Ebu Davud-
KRAL VE GENÇ
Resulullah(s.a.v)’tan rivayet edilir:
“Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı.
Sihirbaz yaşlanınca krala:
-Ben artık yaşlandım. Bana bir genç gönder de ona sihir yapmayı öğreteyim, dedi.
Kral da sihir yapmayı öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Gencin geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. Genç bir gün giderken rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza her gittiğinde rahibede uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu.
Bir gün sihirbaz, delikanlı yanına geç geldiğinde dövdü. Genç de durumu rahibe şikâyet etti.
Rahip ona:
O bu halde devam ederken, insanların bir yoldan geçmesine engel olan büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine.
-Bugün, sihirbaz mı daha faziletli, yoksa rahip mi daha faziletli bileceğim! Diye mırıldandı.
-Eğer sihirbazdan dövecek diye korkarsan “Ailem beni oyaladı!” de; ailenden korkacak olursan “Sihirbaz beni oyaladı!” de, diye tembihte bulundu.
Bir taş aldı ve:
-ALLAH’ım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler! Deyip taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler.
Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahip ona şöyle dedi:
-Evet! Bugün sen benden daha üstünsün. Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!
Genç, anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Bunu kralın gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alıp yanına geldi:
-Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir, dedi.
Genç de:
Dua edeceğim, O’da şifa verecek.Adam derhal iman etti. ALLAH da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu.
-Ben kimseyi tedavi etmem, dedi. Tedavi eden ALLAH’tır. Eğer ALLAH’a iman edersen, sana şifa vermesi, için.
Kral:
-Gözünü sana kim iade etti? Diye sordu.
-Rabbim! Dedi.
Kral:
-Senin benden başka bir Rabbin mi var? Diye sorunca adam:
-Benim de senin de Rabbimiz ALLAH’TIR! Cevabını verdi.
Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve ALLAH’a iman etmesini sağlayan gencin de gösterdi. Genç de oraya getirildi.
Kral ona:
-Ey genç, dedi. Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış! Neler neler yapıyormuşsun.
-Ben kimseyi tedavi etmiyorum. Şifayı veren ALLAH’tır, diye cevapladı genç.
Kral onu da tutuklatıp işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunu üzerine rahip getirildi.
Ona:
-Dininden dön, denildi.
O bunda denileni yapmadı. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra genç getirildi.
Ona da:
-Dininden dön, denildi.
O da denilenleri yapmadı. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. Emirlerini yağdırdı:
-Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini söyleyin. Dönerse ne ala, dönmezse dağdan aşağı atın!
Gittiler ve dağa çıkardılar onu.
Genç:
-ALLAH’ım! Bunlara karşı dilediğin şekilde bana yardımını gönder, dedi.
Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi dağdan yuvarlandılar. Genç yürüyerek kralın yanına geldi.
Kral:
-Adamlarıma ne oldu? Dedi.
Genç:
-ALLAH onlara karşı bana yetti, yardım etti, cevabını verdi.
Kral onu adamlarının bazılarına teslim etti ve:
-Bunu bir gemiye götürün, dedi. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala değilse onu denize atın.
Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Genç orada
-ALLAH’ım! Dilediğin şekilde bana yardım et, diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular.
İmanlı Genç yine yürüyerek hükümdara geldi.
Kral:
-Arkadaşlarıma ne oldu? Diye sordu.
Genç:
-ALLAH onlara karşı bana yardım etti, dedi.
Sonra Kral'a:
-Benim emrettiğimi yapmadıkça beni öldüremeyeceksin, dedi.
Kral:
-O nedir? Diye sordu.
-İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe bağlarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku yayın ortasına yerleştirir ve:”Gencin Rabbinin adıyla” dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün.
Hükümdar hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe bağladı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayın ortasına yerleştirdi. Sonra:
-Gencin rabbinin adıyla, dedi ve oku fırlattı.
Ok çocuğun şakağına isabet etti. Genç elini şakağına, okun isabet ettiği yere koydu ve ALLAH’ın rahmetine kavuşup öldü.
Halk:
-Gencin Rabbine iman ettik; dedi.
Halk bu sözü 3 kere tekrar etti. Sonra adamları kralın yanına geldi:
-Ne emredersiniz? Dediler. Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk gencin Rabbine iman etti.
Kral, hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerine ateşler yakıldı.
Kral:
-Kim dininden dönmezse onu bunlara atın, diye emir verdi.
İstek derhal yerine getirildi. Bir ara beraberinde çocuk olan bir kadın getirildi. Kadın oraya atılmaktan çekinmişti.
Çocuğu:
-Anneciğim sabret, zira sen hak üzerinesin, dedi. -Müslim-Tirmizi-
HAZIRLAYAN: VEYSİ DEMİR HÜR24 HABER