ALLAH'ın El-Bari' ismi ve Kur’an ile ilgili açıklamalar...
RAMAZAN MANİSİ:
Secdeye varan başla,
Gözlerden akan yaşla,
Müslüman arkadaşla,
Ne güzeldir Ramazan.
EL-BARİ'
Eşyayı ve her şey'in aza ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
Her şey'in vücudu mütenasib, yani, azası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.
KUR’AN:
"Diğer Bütün Dinlerden Üstün kılmak üzere Peygamberini Hidayet (Rehberi Kur'an) ve Hak Din İle Gönderen O'dur. Şahit Olarak Allah Yeter." -Fetih Suresi: 28-
Kur'an-ı Kerim, son Peygamber Hz.Muhammed Aleyhisselama 23 yılda vahiy olunmuştur. O, Allah Kitabıdır. İlahi Kitaplar arasında O'nun en seçkin vasfı ve özelliği; Hz.Peygambere nazil olduğu gibi muhafaza edilmiş olmasıdır.
Bütün Müslümanın hürmetle el üstünde tuttuğu Kur'an-ı Kerim, asla tahrife uğramamıştır. Dünyanın her tarafında, her Müslümanın evinde bulunan Mushaf-ı şerif aynıdır. O’nun mübarek adını, derin bir saygıyla söylerler, O'nun kutsal ayetlerini sonsuz bir coşkuyla okuyup vecd içinde dinlerler, O'nun ayetleri ruhları coşturur, kalplere huzur verir. Yanık gönüller, sâdık kalpler, onun sesinden en büyük hazzı alırlar. Ruhları coşup kanatlanarak yücelirler. Mü'minler onun nuruyla görür, onun hidayet yolunda yürürler. Onu dinleyenler ona hayran kalırlar.
Kur'an'ın tatlı ahengi, ufukların maverasından, göklerin ötesinden ve her şeyin üstünden gelen ve daima üstün kalacak olan bir ilâhi sestir. Habeşistan'a hicret eden ilk Müslümanların başında bulunan Cafer-i Tayyar’dan onun ayetlerini dinledikleri zaman, Necaşi'nin papazlarının gözlerinden yaşlar boşanmıştı.
Kur'an-ı Kerim, insanları bir tek Allah'ı tanımaya, ancak O'na kulluk etmeye çağırdı. O, dalaletten hidayete, karanlıktan nura, batıldan hakka kavuşturdu. İyiliğe, hayra, mutluluğa götürdü. Ruhlara huzur,.. kalplere itmi'nan, gönüllere şifalar saçtı, fazilet yolunu açtı. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"O, Cenab-ı Hakk'ın Bir Mucizesidir. Levh-i Mahfuzda Olan Şanlı Bir Kur'an'dır." -Burûc Suresi: 21-22-
Onun benzeri yoktur. O insanlara mutluluk yollarını açtı. O’nun sayesinde en kısa zamanda Dünyanın çehresi değişti, seyri düzeldi. Kur'an-ı Kerim'in insanlığa getirdiklerini anlamak için o zamanki dünya tarihine bakmak yeter.
Kur'an, Hz.Muhammed'e inmezden önce insanlık ne haldeydi bir düşünelim: Tarihin, cahiliyet devri dediği o çağ karanlıklar içinde yüzüyordu. Zulmün en koyusu, haksızlıkların en kötüsü dünyayı kasıp kavuruyordu. İnsanlık en korkunç günlerini yaşıyordu. Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyordu, aileler perişandı.
Bu halde olan yalnız Arabistan mıydı? Kisrâların kokmuş ülkesi, Kayserlerin çürümüş Bizansı ve işte bütün dünya, her yer zulüm ve zulmet içinde çalkanıyor. İslâm şairi rahmetli Akif'in dediği gibi:
"Bir kerrede, mamure-i dünya, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta, Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi. Fervza bütün âfâkmı sarmıştı zeminin, Salgındı, bugün Şarkı yıkan, tefrika derdi..
"O, Cenab-ı Hakk'ın Bir Mucizesidir. Levh-i Mahfuzda Olan Şanlı Bir Kur'an'dır." -Bürûc Suresi:21-22-
Kur'an-ı Kerim ile Hz.Muhammed (SAV) koca bir şirk alemini devirip putperestliği yere serdi. İman ve feyz içinde yaşayan bir dünya doğdu. İnsanlara mutluluk yolu açıldı. Vicdanlara baskı kalktı, insanlar taş ve ağaç parçalarına tapmaktan kurtuldu. Putperestlik kadar insan haysiyetini kırıp ezen bir şey olamaz. Akıl sahibi olan bir insan, taş ve ağaç parçasına nasıl olur da tapar? Bu akıl almaz bir şeydir.
Kur'an, insanın ruhunu kirleten, aklını körleten, kalbini zehirleyen bâtıl hurafeleri, bozuk inançları silip attı, en iyiyi, en doğruyu getirdi. Toplum içinde en âdil nizamı kurdu. Onun temeli sarsılmaz, kaidesi yıpranmaz. Öğrettikleri güzel, anlattıkları doğrudur. O kullar için hidayettir:
"Bu Kitapta Asla Şüphe Yoktur. O, muttakiler, Allah'tan korkanlar için hidayet rehberidir, yol göstericidir."-El Bakara Suresi: 2-
O iyilik yapanlara müjdeler verir, kötülük işleyenleri uyarır, azapla korkutur. Her türlü kötülüğün sonunun korkunç olduğunu haber verir. Toplumun mutlu düzenini bozanları cezalandırır. Ahirette ALLAH (C.C.) huzurunda, ulu divanda, hesap gününde, her kişinin yaptığından sorumlu olduğunu bildirir. O hayır kapılarını açar, şer kapılarını kapar. İnsanların yararına olanları buyurur, zararına olanları yasaklar, Helal kıldıklarının hikmeti, haram ettiklerinin illeti vardır. O, insanlara hayat veren saadet güneşidir, fazilet kaynağıdır. Kalplere iman ve huzur verir, topluma mutluluk getirir. İnsanlar ona sarılınca birbirleriyle kardeş olup sevişirler, barışa erişirler.
İnsanlar, bu dünya üzerinde bir çok haklara muhtaçtırlar. Bu uğurda nice kanlar döktüler, mücadele ettiler. Kur'an onlara işte bu hakları sağladı. Hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik verdi. İnsanlar kanla alamadıklarını Kur'an'la elde ettiler. Şefkat, merhamet kişinin en çok muhtaç olduğu şeydir. Bunları o verdi. Renk, ırk, dil farkı gözetmeksizin bu güzel şeyleri öğretti. Can, mal emniyeti sağladı. Kur'an en olgun insanı meydana getirmeyi amaç edindi ve bunu gerçekleştirdi, İsra Suresi'nin (23-39) ayetleri ile Furkan Suresi'nin (60-77) ve Lokman Suresi’nin (12-19)'uncu ayetleri dikkat ve ibretle okununca bu gerçek kolayca anlaşılır.
Kur'an-ı Kerim, insanları Hakka davet hususunda en makul yolu tuttu; İman esastır. Bu, varlığın eşsiz yaratıcısı olan Allah'ı en güzel vasıflarla tanıtır. İmanı kuvvetlendirmek için, O'nun var ettiği yerlere, göklere ve onlarda olanlara bakarak ibret almayı, varlıktaki bu ince düzeni, akıllara durgunluk veren olayları düşünmeyi, onlardaki örneksiz ve eşsiz güzellikleri inceleyerek bunları yaratan Allah'ı tanımayı ister. O emsalsiz canlı varlık, ayetlerinden ibret almayanları uyarır:
"Göklerde ve yerde nice ibret alınacak belgeler vardır ki, onların yanında yüzlerini, çevirerek geçerler." -Yusuf Suresi: 105-
Kur'an-ı Kerim, baştan sona bir hikmet hazinesidir.
"Göklerde ve yerde nice ibret alınacak belgeler vardır ki, onların yanında yüzlerini çevirerek geçerler." -Yusuf Suresi: 105-
O'nun delilleri açık, belgeleri aydındır. Haberleri doğru, hükümleri sağlamdır. Kıssaları ibretle dolu olup insanları fazilete teşvik eder. Hakkın daima batıla üstün geldiğini anlatır. Böylece tarihin akışını, dünyanın çehresini değiştirip mutlu toplum yaratmayı hedef alır. Maneviyatı canlandırıp ruhları uyandırır. Din duygusu en kutsal ve en tatlı bir duygu olup insanlık onunla yaşar, hayat onunla mana kazanır, o yoksa insanlık ölür, et ve kemik yığını haline gelir.
Kur'an-ı Kerim iman ve amel-i salih yani iyi işler yolu ile insanların mutlu olacağını, hayır yolunun bu olduğunu açıklar. Fazilet yolunun bu olduğunu gösterir, El Bakara Suresi'nin 177. ayeti bu gerçeği gayet güzel dile getirir. Yukarıda işaret ettiğimiz (İsra, Furkan, ve Lokman) sureler deki ayet-i kerimeler de bunun açık delilidir.
Ahlâk kitapları, insanların davranışlarını: Güzel huylar, kötü huylar diye ikiye ayırır. Kur'an fazilet olan iyi huyları getirdi, kötülükleri ortadan kaldırdı. Kişinin davranışlarında güzel huylu olup kötü huylardan kaçınmasını anlattı. Aksi halde kişi insan olmaktan çıkar, aşağılar aşağısına yuvarlanır. İnsanın içini kemiren, toplumu yıkan, hayatı zehirleyen kötü huyların hepsi İslâm'da yasaktır.
Kur'an-ı Kerim, yeryüzünde en çok okunan, en çok ezberlenen, en çok yazılıp basılan bir kitaptır. Her Müslümanın evinde bir değil, birkaç Mushaf bulunur. Hafızlar onu ezberlemekte, müfessirler manasını yorumlamakta, müctehidler ondan hüküm almakta!, kelâmcılar aklî delillerle tevhid dininin temelini beyan etmekte, fıkıh âlimleri helal ve haramını açıklamakta, tarihçiler ondaki kıssalardan ibret yerlerini anlatmakta, vaizler halkı irşat için güzel örnekler sergilemekte, hattatlar onu en güzel yazmak için bütün sanat hünerlerini ortaya dökerek birbirleriyle güzel sanat yarışı yapmakta, edebiyatçılar, onun belagatından yardımlanmaktadırlar. Hakkı arayan arifler, velîler, sâdıklar ve sâlih kullar onun gösterdiği yoldan gidip aradıklarına kavuşmakta, mutlulukla kucaklaşmakta...
Kur'an, İslâm ümmetine işte bunları yapmakta, dilediklerini vermekte... Böylece ona uyanların kederleri söndü, elemleri dindi, kötü duygular sindi, kalplere huzur indi.
Bu dünya üzerinde maddeci davranışların esiri olan insanlar, Kur'an'ın sesini dinleseler, ona uysalar, boğuşmaktan, birbirleriyle boğazlaşmaktan kurtulurlar, hem kendileri azaptan kurtulur, hem de başkaları huzura kavuşur, insanlık mutlu olur.
Korkunç karanlık gecelerde siyah bulutlar içinde çakan şimşekler, karanlığı nasıl yırtıp parçalarsa, Kur'an'ın nuru da, insanlar üzerine çöken ağır karanlıkları öylece dağıtır. Kalplerin içine bir kurşun sertliğiyle çöküp çöreklenen bâtıl inançları, kötü kuruntuları, çürük kanaatları silip atar. Uyanık ruhlar, yanık gönüller, Kur'an'ın nurdan berrak çağlayanından süzülüp geçerek Hakka ulaşırlar. Temiz yüreklerden yükselen mübarek dilekler ile fevz ü felaha kavuşurlar. Hayatı zehirleyen kirli hırslar, hâin emeller, çirkin arzular, kötü niyetler, Kur'an'ın tatlı sesi önünde eriyip gider. Azgın fitne ve fesad âfetini, onun hoş nefesi söndürür.
İlk olarak Mekke'nin yakınındaki Hira tepesinden yükselen bu kutsal ses, ebediyete kadar kesilmez. İnsanların mutluluğu için nurdan dalgalar halinde dalgalanır durur. Kuru çöllerde yanıp kavrulan insanoğluna kevserler sunarak onlara şifa olur, onları bu gürültülü hayatın azgın çarkları arasında sıkılıp ezilmekten kurtarır. Ruhları rahmet ve mağfiret çağlayanında temizleyip Hakkın huzuruna nur içinde gönderir.
Kur'an-ı Kerim, ismine uygun olarak, yeryüzünde en çok okunan kitaptır. 15 asırdan beri hafızlar onu ezberleyerek hafızalarında yaşatırlar. Kurrâ ise onu en güzel ve en tatlı ahenkle okumayı öğrenmekte ve öğretmekte. Müminler de huşu içinde onu dinlemekte. Ahlakçılar ondan fazilet dersleri alıp ruhları onunla terbiye etmekte. Kısacası O bir ümmete Hakkı duyurmakta ve onu hakla doyurmakta.
İLK VAHİY…
Buhârî'nin Hz.Aişe (r.a.)'den naklettiği, vahyin başlangıcı ile ilgili meşhur hadiste O (r.a.), şöyle demiştir: "Rasûlullah'a ilk vahiy uykuda iken gördüğü sadık/salih rüya ile başlamıştır. O'nun gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi çıkardı.
Bilahare kendisine yalnızlık, uzlet sevdirildi. O, günlerce insanlardan ayrılıp Hira Mağarasına çekiliyor, orada tefekkür ve tezekkür /tehannüs ile meşgul oluyordu. Zaman zaman yiyecek, içecek /azık almak için eve geliyor tekrar yerine dönüyordu.
Bir gün Allah'ın Resulu Hira'da bulunuyorken ona melek gelip "oku" dedi, O da "ben okuma bilmem" cevabını verdi. Rasûlullah dedi ki: Melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve bana: "oku" dedi, ben de "okuma bilmem" dedim.
O, beni yeniden aldı ve takatim kesilinceye kadar sıktı ve sonra bana yine "oku" dedi, ben de yine "okuma bilmem" dedim ve üçüncü defa beni tekrar alıp takatim kesilinceye kadar sıktı ve bıraktıktan sonra: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku. Rabbin, kalem ile yazmayı öğretti. O insana bilmediklerini öğreten en büyük iyilik sahibi bir Rabb'dir." âyetlerini okudu.
Bu olaydan sonra Rasûlullah, kalbi titriyor olarak oradan eve döndü ve hanımı, Huveylid'in kızı Hatice'ye: "beni örtünüz, beni örtünüz!" dedi. Onu örttüler. Korku hali geçinceye kadar öylece kalan Hz. Muhammed (sav), daha sonra başından geçen olayı eşi Hatice'ye anlattı ve "kendimden korkuyorum" dedi.
Hatice, "Hayır vallahi, Rabb'im seni asla mahcup etmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, aciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, misafiri ağırlar, hak yolunda halka yardım edersin" diyerek onu teselli etti, sonra da alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Gözleri görmeyen bu yaşlı zat, câhiliyye döneminde Hıristiyan olmuş, İbranice'yi bilir ve İncil'den de nasibi kadar yazmıştı.
Varaka kendisine anlatılanları dinledikten sonra: "Bu gördüğün Allah'ın Musa'ya indirdiği Namus-u Ekber Cibril'dir. Keşke davet günlerinde yaşıyor olsaydım da, kavmin, seni yurdundan çıkartırken sana yardımcı olsaydım," dedi. Bu söz üzerine Allah'ın Rasûlu, "onlar beni yurdumdan çıkaracaklar mı?" diye sordu. Varaka: "Evet, senin getirdiğin şeyle /vahiy gelen hiç bir Peygamber yok ki, ona düşmanlık edilmesin! Eğer bu günlerin bana ulaşırsa, yani hayatta kalırsam, sana mutlaka yardım edeceğim" dedi!
Bu ilk olaydan sonra bir süre vahiy kesildi. Sonra da: "Ey örtüye bürünen! Kalk, inzar et, Rabb'inin büyüklüğünü ilân et, elbiseni çevreni temizle, şirk ve benzeri pislikleri uzaklaştır!" âyetlerinin gelmesiyle birlikte Allah'ın Rasûlu, vahyi tebliğe başladı!
Buhârî'nin naklettiği bir rivayette, İbn Abbâs demiştir ki: Rasûlullah (SAV) kendisine vahyedilirken, Kur'ân'ı okuyabilmek için acele ile dudaklarını oynatıyordu. Bunun üzerine : "Allah Teâlâ: 'Onu okumak için acele edip dilini oynatma, onu, senin hafızanda toplamak, dilinde okutturmak bize düşer. Biz onu okurken sen, okunuşunu takip et, dinle. Sonra açıklanması icab edenleri beyan da bizim görevimizdir" ayeti indirildi."
Âyetten de anlaşılıyor ki:
1.Vahy esnasında Hz.Peygamber aklı, şuuru, bilinç ve iradesi yerindedir, dış görünüşüne bakılarak onun, bilincini kaybedip, kendinden geçtiği sanılmamalıdır
2.Rasûlullah (sav)'a susması ve dinlemesinin emredilmesinden Kur'ân'ın, dinlenebilecek ses, kelime ve cümleler halinde kendisine okunmuş olduğu anlaşılmaktadır.
3.Kur'ân lafız, mânâ ve beyan olarak, hepsi birlikte ve aynı anda, Nebi (sav)'in hafızasında vahyin sahibi tarafından cem edilmiştir (ezberletilmiştir), Hz.Peygamber'in kendi beşeri çabası ile değil!
4.Cibril vahyini tamamlayıp, o hal geçtikten sonra Allah Rasûlu'nun âyetleri telâffuz edip okuması da kendi beşerî yetileri ile cümle kurup ifade biçimine sokması ile değil, Allah'ın okutmasıdır."Onu okumak için dilini oynatma", "Onu senin hafızanda toplamak ve okutturmak bize aittir" cümleleriyle Allah (C.C.), vahiy esnasında Rasûlullah (SAV)'ı kendi beşerî yeteneği ile metin oluşturmaktan men etmiş; isim ve sıfat tamlamaları, deyimler ve yer yer nazım ve nesri andıran ifade biçimleri şeklindeki muhtevası ile edebî bir metinde bulunması gereken tüm özellikleriyle Kur'ân'ı, Hz.Peygamber değil vahyin sahibi vücuda getirmiştir.
HAZIRLAYAN: VEYSİ DEMİR HÜR24 HABER