100 yıl öncenin emperyalist (galip)güçleri İngiltere ve Fransa’nın sınırlarını çizdiği, sistemlerini belirlediği ve işbaşına getirdiği işbirlikçilerinin bize dayattığı batı taklitçiliği, bize ancak yoksulluk, huzursuzluk ve esaret getirdi.
Uğur Mumcu Türk Vatandaşını şöyle tarif ediyordu: “İsviçre medeni kanuna göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza Mahkemeleri Usulü yasasına göre yargılanan, Fransız idari hukukuna göre idare edilen ve... İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”
Örf, kültür, inanç ve emperyalist emelleri bize uymayan bu ecnebilerin elbise ve yaşam tarzları bize uymadı. Haliyle haksızlık ve adaletsizlik devam ettikçe itirazlar ve ayrışmalar da devam etti. Laik ve Ulus devlet tornasında tek tipleştirmeye çalıştıkları halkın itirazıyla karşılaşınca da; asimilasyon, sürgün, idam ve katliamlara başvurdular.
Son 18 yılın hükümeti bu konuda epey olumlu değişimlere önayak oldu. Devletin merkezine oturmuş ve değişim, gelişme ve özgürleşmenin önünde engel olan vesayet odaklarının birçoğunu dağıttı. Bütün emperyalistlere, siyonistlere, çete ve örgütlere karşı dik durdu. Kendini dünyanın süper güçlerine kabul ettirerek, mazlum halklara umut oldu. Ancak sandıkta, sahada ve diplomasi masalarında kendisiyle baş edemeyenlerin, onu içerden kuşatarak yalnızlaştırdıklarını ve bunun neticesinde yanlış yönlendirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Son dönemlerde devlet kurumlarında eskiye dönüş gibi sorumsuzluğun, ırkçı söylemlerin din ve aile kurumuna karşı olumsuzlukların arttığını görüyoruz.
Devlet Başkanı, Ömer’ler aradığını söylüyordu. Kusura bakmasınlar ama önce Ömer’in makamında olan kendisinden Ömer gibi olmasını istiyor ve bekliyoruz. Hz. Ömer, “Bize uyarıcı ihtarlarda bulunmadıkça sizlerde hayır yoktur, sizin uyarılarınızı dikkate almadıkça da bizde hayır yoktur” buyurmaktadır. Ailesinden, hükümet veya partisinden birilerinin İstanbul sözleşmesine taraf olması kendisini yanıltmasın. Sözleşmeyi mutlaka okumalı, eleştirileri dikkate almalı ve LGBT gibi bazı örgütlerin canhıraş savundukları sözleşmenin kadın ve insanlık yararına olmadığını bilmelidir.
Zehri altın tas içinde sunuyorlar. “Kadına şiddet” diyerek, itiraz yolunuzu kapatıyorlar. Aslı Avrupa sözleşmesi ve İngilizce yazılıdır. Tercümesinde bile “Toplumsal cinsiyet, Cinsel yönelim” ve şiddet tarifinde ucu açık ve ‘Laiklik gibi her tarafa çekilebilen istismara açık ifadeler bulunmaktadır. Laiklik tanımını da “Din ve devlet işlerinin ayrı” olması gibi masumane tarif ediyorlardı ama laiklik adına yapmadıkları zulümler kalmadı. Milyonlarca insanı mağdur ettiler, on binlerce insanı işten attılar, bir o kadarının okumasına mani oldular.
Aileyi dağıtacak, eşcinselliğin yayılmasına sebep olacak sözleşmeyi LGBT’nin farklı, CHP’nin farklı, Ak Partinin farklı, KADEM'in farklı ve biz vatandaşların farklı anladığı açıktır. Herkesin keyfine göre yorumlayabileceği istismara açık bu sözleşme, siyasilerin ve yargıçların keyfiliğine verilmemelidir.
Kadına şiddete hepimiz karşı çıkmalıyız. Ama yaşanan hakikat bu sözleşmenin kadına şiddeti önlemediği; kadın cinayetlerinin, boşanmaların, eşcinselliğin ve mağduriyetlerin arttığını göstermektedir.
Kadın cinayetlerini, taciz ve tecavüzleri din ve kültüre bağlayan cahil veya iftiracılar, bu kötülüklerin hayranı oldukları Avrupa devletlerinde çok daha fazla olduğunu bilmelidirler. Kadın cinayetlerini ve tecavüzleri araştırdığınızda tamamına yakınının nikâhsız ilişki, aldatma ve alkol sebepli olduğunu göreceksiniz. 2017 Avrupa İstatistik 0fisinin verilerine göre:
Fransa Almanya İngiltere İtalya İspanya
Kadın Cinayetleri : 601 308 227 130 113
Tecavüze uğrayan : 14899 7831 48122
Tacize uğrayan : 21177 24702 46465
Sözleşme tarihi olan 2011’de Türkiye’de kadın cinayetleri 121 iken, 2019’da 474’e çıkmıştır. Sözleşmenin aile, gençlik ve toplum üzerinde sebep olduğu yıkımlar ise araştırmaya muhtaçtır.
Bu sözleşmeyi bize kadına şiddeti önlemek için yutturmaya çalışanların bazılarının taciz, tecavüz ve şiddete meyil ve destekleri üzerinde durmayacağım. Bunu destekleyen parti vekillerinin tecavüz ve eşine şiddetini, bu vekillerinin hala mecliste yüksek maaşlarla beslendikleri üzerinde durmayacağım. Bu sözleşmeyle dağıtılan aileleri, mağdur edilen erkekleri, bu sözleşmeyi bir tehdit gibi kullanan bazı kadınların hadlerini aşmalarını… Yazmayacağım.
Ama tüm iyi niyetli insanlara ve taraflara adalet ve hakkaniyet ile kadına şiddete yalnız değil; kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya, zayıfa, garibana, hayvana… Karşı işlenecek şiddetin her türlüsüne beraberce karşı çıkalım. Bunun için sömürgeci ve ahlaki çöküntü içinde olan Avrupa’dan kanun almamıza gerek yok. Aklımız var, vicdanımız var, yeter ki bütün önyargıları terk edip insanca bir araya gelelim.
Yüzü aşkın Üniversitelerimiz, Hukuk Fakültelerimiz var. DİB, Âlimlerimiz, Sosyologlar, psikologlar, Hukuk profesörleri, ilgisi olmayan işlere burnunu sokan Barolarımız, halkın sırtına yük olmuş 600 tane ayrıcalıklı ve yüksek maaşlı vekilimiz var. Eğer bunlar şiddet, tecavüz ve tacize karşı yasa hazırlayamıyorlarsa ne işe yarıyorlar?
Ve şiddeti kutsayarak, şiddete zemin hazırlayarak Şiddeti önleyemezsiniz. Eğer sözünüzde samimiyeyseniz: Öncelikle hiçbir ayırım yapmadan şiddetin her türlüsüne ve kimden gelirse, kime karşı yapılırsa yapılsın karşı çıkmalısınız. Şiddete karşı caydırıcı yasalar çıkarmalısınız. Zinayı yasaklamalısınız. Kadın cinayetlerinin çoğunun sebebi alkol ve yasak ilişkilerdir. 17 yaşındaki kızla evlenen 18 yaşındaki genci cezalandırarak, 15 yaşındaki kızla ilişki yaşayan 37 yaşındaki sosyeteye “Aşk” dememelisiniz. 17 yaşında yaşıtıyla evlenen kızları suçlarken, 12 yaşında ölmek ve öldürmek için örgütler tarafından dağa götürülen çocuklara “kahraman” dememelisiniz. Önce kendinize, yaşam şeklinize, Özgürlük diye gençliği ittiğiniz sorumsuzluğa ve içtikçe saldırganlaştığınız alkole bakın…
Şiddetin yakıcı bir ateş olduğunu topluma ve öğrencilere öğretmelisiniz. Okullarda uydurma tarih ve bilmem kimin ilkeleri yerine “ Ahlak, İnsan Hakları, Özgürlük, farklılıklara saygı diye tarif ettiğiniz demokrasi, Sevgi, Saygı, birlikte yaşama kültürü… Dersleri vermelisiniz. ADALETİN GÖLGESİNDE KARDEŞÇE BİR YAŞAM DİLEĞİYLE…
İhsan PINAR Tüm Yazıları