Siyasi iktidarın 10. Kalkınma Planında 2023 yılı hedefleri, milli gelir 2 trilyon dolar, kişi başına düşen milli gelir 25.000 dolar, ihracat 500 milyar dolar ve işsizlik % 5 idi.
Milli gelirimiz 2013 yılında 951 milyar dolarla zirve yaptı.
2020 yılı beklentisi 702 milyar dolar.
Fert başına düşen milli gelirimiz yine 2013 yılında zirve yaptı 12.594 dolar oldu.
2020 yılı beklentisi 8.381 dolar.
Dolar kuru 2013 yılında 2.13 tl, 9.10.2020 tarihinde 7.92 tl oldu.
Devletin faiz giderleri 2015 yılı 53 milyar tl, 2017 yılında 57 milyar tl, 2018 yılında 74 milyar tl, 2019 yılında 99 milyar tl, 2020 yılında 137,4 milyar tl, 2021 yılında 179,5 milyar tl olması bekleniyor.
Bütçe açığı 2015 yılı 23 milyar tl/ 2018 yılı 73 milyar tl/ 2019 yılı 124,7 milyar tl/2020 tahmini 239,12 tl
Cari açık 2019 yılı +8,8 milyar dolar/2020 yılı tahmini -24,4 milyar dolar.
Dış borç stoku 30.6.2020 tarihinde 420 milyar $+ kamu özel işbirliği 154 milyar $+ döviz açığı 45 milyar $= toplam 619 milyar $
İhracat: 2019 yılı 180,8 milyar $/2020 tahmini 165,9 milyar $/2021 yılı tahmini 184,0 milyar $
İthalat: 2019 yılı 210,3 milyar $/2020 yılı tahmini 204,0 milyar $/2021 yılı tahmini 223,3 milyar $
Dış ticaret açığı: 2019 yılı -29,5 milyar $/2020 tahmini -38,1milyar $/2021 tahmini -39,3 milyar $
Yukarıda görüldüğü gibi hükümetin 10. kalkınma hedeflerinden çok büyük bir sapma var. 2013 yılından itibaren her yıl hızlı adımlarla geriye doğru bir gidiş var. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmemiz hedeflenirken 18. sıraya düştük. Topyekûn ülke olarak fakirleşiyoruz.
Faize karşı olduğunu söyleyen bir iktidar tarafından gırtlağımıza kadar faize ve borca boğulmuşuz. Faiz sarmalı da gittikçe büyüyor. Dışardaki güvenimizin de sarsılmasından dolayı her geçen günde daha yüksek faizle borçlanıyoruz. Güya IMF’den para almıyoruz. Artık bundan sonra bize borç veren her kurum bizim için ayrı bir IMF dir. Bir IMF’yi def ettik, birden çok IMF’miz oldu.
Şimdiye kadar açıklanan ekonomik programların hiç birisi hedeflere yaklaşmadı. Hedeflerden biraz sapmalar mutlaka olur ama bu kadar da olmaz ki! Bunlar ya program yapmasını bilmiyorlar ya da milleti kandırmaya çalışıyorlar.
Bir buçuk yılda dövizi baskı altına almak için 120 milyar dolar satıldı ve bunun büyük bir kısmını da ucuz değerden yabancılar alıp gitti. Hazinede döviz kalmayınca da sayın bakan bu sefer de rekabetçi kura geçtik diyerek milleti avutmaya çalışıyor. İstersen geçme, müdahale edecek döviz gücün yok ki. Bir de ben dövize bakmıyorum diyor. Bu kadarına da pes. Aslında dövizi mecburiyetten dolayı serbest bırakacaklar. Güya ürünlerimiz iyice ucuzlayacak ve ihracat patlayacak. Böylece dış ticaret açığını dengelemeye çalışacaklar.
Bankacılık sektörü kârlılık rekoru kırıyor, halk hayat pahalılığı altında eziliyor. Firmaların, işletmelerin ve esnafın birçoğu çok zor günler geçiriyor. Bu fotoğraf ekonomimizin ne kadar sağlıksız olduğunun çarpıcı bir göstergesidir. Sağlıklı ekonomilerde en fazla parayı sanayici, ondan sonra ticari firmaların, en az kârı da rant ekonomisinin kazanması gerekir. Bu bizde tam tersi yaşanıyor.
Enflasyon % 11 civarındaymış! Güldürmeyin insanları. Enflasyon en az % 30-40 civarında.
Dolar YEP’de yer alan tl ve dolar ekonomik büyüklükler üzerinden hesaplamalara göre dolar kuru 2023 yılında 8.02 tl olacakmış. Bunlar açıklandıktan dokuz gün sonra dolar 7.92 tl oldu.
Hükümetin bu yanlış politikaları ve mütedeyyin insanların oluşturduğu STK’ların bir yandan İslâmi söylemleri, bir yandan da yanlışlıklara karşı tavır almaması ve suskun kalması bilhassa gençlerin ve karşı mahallenin insanlarının İslâm’dan iyice uzaklaşmalarına vesile oluyor.
Bir defa rakamların olumsuz ve çarpıklığını bir tarafa bırakalım, döviz, bütçe, cari açık, bütçe, enflasyon, milli gelir v.s. gibi rakamlardan önce birikimlerin yatırımlara gitmesi için ilk önce güven ortamının oluşması gerekir. Sağlıklı ekonomilerde bu birinci maddedir. Burada sorun varsa diğer ekonomik göstergelerin hiçbir hükmü olmaz. Kurumlardan gelen ısmarlama rakamlarla da güvenleri tamamen törpüleniyor. Güveni kaybetmek çok kolaydır ama yeniden tesis etmek hem zor hem de uzun bir zaman gerektirir.
Odaların, borsaların ve ilgili STK’ların hükümete karşı gerçekleri bütün çıplaklığı ile ve cesaretle masanın üzerine yatırması gerekir. İlk önce güven ortamının iyileştirilmesi için para ve ekonomik programları yürüten kadrolar, milletin güven duyacağı kadrolarla acilen değiştirilmeli. Bu sağlandıktan sonra da devlette tasarrufa ve ihracata yönelik üretim merkezli acil eylem planına geçilmeli. Aksi takdirde ülke olarak çok ağır bedeller ödemek zorunda kalacağız.
Fatih Oruç Tüm Yazıları