Yeni nesilden şikayet eder dururuz. Büyüklerine karşı saygısız ve asi, küçükleri hor görüp dalga mahiyetine götürüyor diye hep deriz. Belki haklıyız bu serzenişlerden, ya da ektiğimizi biçme vakti geldiği için de haklı değiliz de diyebiliriz.
Kendi evlatlarını ve ellerinin altından geçen nesli terbiye edip hakikatleri anlatan birisi serzenişte bulunuyorsa o haklıdır, sitem etmeye hakkı da vardır. Yok eğer evinde oturup hiç bir şey yapmadan, hatta camiye giden çocuğu azarlayıp sadece ders çalışmasını tembih eden kişinin de haksız olduğunu belirtelim. Aksi için hiç yaldızlı söz kullanıp bu nesil neden böyle deme lüksü yoktur. Diğer taraftan elbette çocuk ders çalışacak ama değerlerinden ödün vermeden.
Yeni nesil yeniliklerle beraber geldi. Hem de hiç umulmadık kadar yenilikler ile birlikte... Onların olduğu vakitte teknoloji o kadar gelişti ki hızına yetişen kalmadı. Dolayısıyla teknoloji, yetişemeyen ya da yetiştirilemeyen gençlerin önüne geçip kabardıktan sonra tahribatlar bıraktı, bırakmaya devam ediyor.
Günümüzde bir genç için şart ve ortamı kolay olabilir ama hayatı çok zor. Bir yerlere gitme ya da bir bilgiye ulaşma isteği olduğu vakit hemen ulaşabilir bu doğru. Ancak iyi ortam ve terbiyede yetişememiş bir gencin bilgiye ulaşma hızından daha hızlı bir şekilde münkerata da ulaşabildiği gerçeğini göz ardı etmeyip ona göre hareket ettikten sonra bir bulguya, sonuca varabiliriz. İşin gerçeği de şu ki, gençleri bu minvalde değerlendirdiğimizde gerçek sonuca varabiliriz.
Teknolojiyle beraber vardığımız noktada, dijital çağın verdiği meyvelerin çoğunda anne-babaya saygıyı, eğitimin güzellik ve yüceliği, okumanın önem ve değeri anlatılmadığı gibi Masonik ve şehvetperetler tarafından şehvet tohumları hep saçıldı gencecik, körpe dimağlara...
Gençlerden önce biz kendimizi güncellemeyle yenileyip mevcut asrın gerçeğiyle yüzleştirebilmeliyiz. Günümüzün gerçeklerinden olan teknolojiye karşı olup onu düşman bellemek akıl işi olmadığı için akıllı insanların bunu yapması da beklenmez.
Kendi hanemizde her yeri alev almış bir yangın çıktığı vakit onu hiç umursamadan, oturup yıllar önce söndürülmüş bir yangının söndürme hadisesini ballandıra ballandıra anlatmanın zarardan başka bir şey olmadığını kabullenme gerçeği kadar doğal bir şey yoktur. Aynı şekilde şuan ki evimizde gençler sıkıntılara düçar olmuşlarken kalkıp, sizin yaşınızdayken diye başladığımız sözlerle ahkam kesmek de çok akıllıca bir tespit olmadı görüşündeyim. Zaman ve mekân noktasında hala kendimizi geçmişte, o vakitte görüyorsak zavallı gençlere yazık ettiğimizi bilmemiz gerekir. Bizim tespit ve önerilerimiz ne kadar doğru olursa da olsun, o gençlerin zihin dünyasına inmiyorsak yanlış yerde durup, test sorularında kaydırma yaptığımızın bilincinde hareket etmemiz lazım.
Bu konuyu daha iyi sindirebilmek için başka bir örnek de verebiliriz. Çok iyi bir doktor olarak dilini, kültürünü bilmediğimiz bir ülkeye iyilik elçisi olarak gittik. Hastaları muayene edip, hastalığı da hemen teşhis ettik. Her şey çok güzel gidiyorken, gel gör ki ne biz onların dilinden anlıyoruz ne de onların bizim dilimizden anlamadığını gördük. Etrafta bir tercüman da bulamıyoruz. Bizim o hastalara fayda sağlama noktasında ne kadar şansımız vardır acaba, bilen var mıdır?
Buradan yola çıkıp her şeyden önce gençler ile daha iyi iletişim kurup fayda sağlamak adına dillerini öğrenip anlamamız gerekmez mi? Hasta oldukları, tedavide ise hatada olduklarını bildirme noktasında daha nasıl kendimiz anlatabilir ki?
Bizler bunu kabullenip gençleri anlamaya çalıştığımız, dillerini öğrenip iyi iletişim kurduğumuz vakit göreceğiz ki şikayet edip durduğumuz “Z kuşağını, A kuşağına” evirebilmişizdir.
Vesselam...
Abdurrezzak ÇELİK Tüm Yazıları