Londra merkezli haftalık “The Economist” dergisi geçen hafta Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğine ilişkin bir analiz yayınladı.
Yazıda, bir tarafta toplumun farklı kesimlerindeki gelir dağılımının derinleştiğine dikkat çekerken, bir yandan da lüks tüketimin patladığını vurguladı.
Gelir dağılımı, bir ülke veya bölge içinde hane halklarının veya bireylerin elde ettikleri gelirin nasıl dağıldığını ifade eder. Gelir dağılımı, ekonomik büyüme, sosyal refah, yoksulluk ve eşitsizlik gibi konularla yakından ilişkilidir.
Bir ekonomide gelir dağılımı dengesizse toplumdaki eşitsizlik artar ve yoksulluk oranı yükselir. Bu durum, sosyal istikrarsızlığa ve toplumsal huzursuzluğa yol açar.
The Economist, Türkiye’deki gelir eşitsizliğine yönelik yayınladığı analizde, gelir farkı uçurumunun derinleştiğine dikkat çekerken hem lüks tüketimin patladığını hem de enflasyon yüzünden düşük ve orta gelirli kesimin alım gücünün eridiğini belirtti. Lüks mağazaların, butiklerin, müşteri yoğunluğu yaşadığını, pahalı restoranların dolup taştığını, yat limanlarının dolu olduğunu vurguladı. Bunlar da bazı kesimlerde servet patlamasının belirtileri olarak görüldüğü, zenginlerin daha zenginleştiği, fakirlerin daha fakirleştiği bir ortam oluştuğunu belirtti. Ayrıca dergide, Türkiye'de ultra zenginlerinin (30 milyon dolar veya daha fazla servete sahip olanlar) sayısı 2022 ile 2023 arasında yüzde 10 arttığını, bunlara da “yeni süper zenginler” denildiğinden bahsediyor.
Yazıda, “durumu iyi olanların, tasarruflarının değerini korumak amacıyla varlıklara (gayrimenkul, kıymetli maden ve dövize) yatırım yapıyor. Ayrıca, krediye erişimi olanlar negatif reel faiz oranlarıyla daha zenginleşme fırsatı bulabiliyorlar” ifadelerine yer verilirken, düşük ve orta gelirli kesimin durumunun ise çok olumsuz olduğu vurguluyor.
Paralar düşük gelirlilerden, servet transferleriyle zenginlere gitti. Zenginlerin de birçoğu paralarını yurt dışına götürdü.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), birkaç ay önce 2023 yılına ilişkin "Gelir Dağılımı İstatistikleri" bültenini açıkladı.
Türkiye'de en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, %49,8 olurken en düşük gelire sahip % 20’lik gruba sadece %5,9’düşüyor.
Yani tüm gelirin yarısı, % 20 lik bir kitleye gidiyor.
TUİK’in bu bilgileri, The Economis’tin bilgilerine paralel bilgiler.
Lüks mağazaları, butikleri, pahalı restoranları dolduran ve lüks tüketimi patlatan, milli gelirin yarısını götüren işte bu% 20 lik kesim.
Geçen yılın ikinci yarısından itibaren uygulanmakta olan “parasal sıkılaştırma” nedeniyle rekor düzeye yükselen faizlerin, ekonomiyi daraltıcı etkisi, yatırım, tüketim ve üretimde kendini açıkça gösterdi. Daralmaları, konkordatolar izlemeye başladı. Konkordatoları, işten çıkarmalar, onları da iflaslar takip edecek. Böylece ülke olarak dahada fakirleşeceğiz.
Hükümetin, en tepelerdekilerin gelirlerini kısması gerekirken, en alttakilerin gelirlerini kısıyor. Zenginlere ödenen faizleri dar gelirlilere ödetiyor.
Yanlış yönetimler, ekonomiyi yalnız enflasyona dönüştürmedi. Ahlaksızlığa da dönüştürdü.
Hatırlayalım! Merkez Bankası Başkan yardımcısı Cevdet Akçay bir basın toplantısında ne demişti? Ekonomide kavramlar arasındaki bütün linkler koptu. Şimdide bu gelir dağılımı dengesizliği nedeniyle toplumların birbirleriyle ve ahlakla olan linkleri kopmuş vaziyette. Gencecik delikanlılar çeteleşiyorlar. Her gün birkaç şehirde motosikletli bu çete mensuplarının cinayet, soygun ve gasplarını televizyonlarda film seyreder gibi seyrediyoruz. Kadın cinayetleri ayrı bir trajedi.
Pansuman tedbirlerle bir yere varılmaz. Para basmakla enflasyon düşmez. Sürekli yurt dışı tefecilerinden yüksek faizlerle borçlanılarak, milletin geleceği harcanmaz. Seçim politikalarıyla ülke ve insanlarınızın refah seviyesi artmaz. Fakirlerden zenginlere sermaye transferiyle toplum mutlu olmaz.
Bizlere 2*2=4 ettiği gerçekçi ekonomik politikalar lazım. Bu da yetmez. Bunların yanında, cerrahi müdahale lazım. Başta hukuk olmak üzere eğitimde, teknolojide, sanayide ve tarımda yapısal reformlar ivedilikle uygulamaya konulmalı.
Unutmayalım ki; her şeyin başı üretim, üretim, üretim. Ama katma değeri yüksek üretim. Başta Maliyetten ve diğer etkenlerden kaynaklanan enflasyonu ancak böyle düşürebiliriz.
Fatih Oruç Tüm Yazıları