Sen gelince, dile gelir söyleyemedikleri kalbimin. Gözlerimin güneşi doğar seni gördüğünde, mutluluklar kanatlarını sığdıramaz, gönül kafesime. Sevdiğim tüm renkler donatır etrafımı, en sevdiğim çiçekler kokularını bulaştırır, nazlı gelinlere benzermiş gibi; eşlik edip de bir kelebeğe, huzurun can evine göçerim.
Hoş geldin, bahar çiçeğim… Hoş geldin, can şenliğim… Hoş geldin, kokusu burnumda tüten nazik bahar… Omzuma dokunan o erik ağaçlarının güzelliği, uyanışım oldu ilk. Kokusunu takip ettiğim nice şahaneler, bayramı oldu gözlerimin ve ben senin mavilerinle yıkadım yüzümü.
Uzun bir kışın üzerimde kalan yorgunluğu, yeşillerinin avuçlarıma ikramıyla huzura boyandı. Hayallerimin çiçekleri açtı bir bir, olmaz dediğim her ne varsa; kurumuş kahverengi dalların ellerinde tuttuğu renkli çiçeklerle, inkâr etti karamsarlığa ait tüm cümlelerini. Umutlarımın canına can geldi, yeniden hayata dönüşü oldu yıkılmışlıklarımın. Ayağa kalkan her umut, nefes aldı seninle.
Sen ki; güllere güzelliğini veren, gül kokulu Peygamberimizin, doğduğu günü kucağında taşıdığından mıdır, böylesi sayısız müjdeleri gözler önüne serişin. Bu kutlu bir doğuma eşliği midir baharın. Bir diriliştir bahar ve sen Nisan; bu dirilişin kapısı, kapalı odaların pas kokularına açılan en geniş penceresisin.
Renkli çiğdemlerin o mis kokusuyla, tatlı bir tebessümün resmini çizerken yüzüme; hüzünler akıp gider, dağ eteklerinde erimeye yüz tutmuş karlar gibi. Sebebini sınırlandıramadığım bir mutluluk, hücrelerime kadar dolup taşarken, bahara açılan kollarıma dolanır sarmaşıklar. Gel de eşlik etme bu ahenkli dansa, leylakların o muhteşem lilalarından, tozpembelerinden gel de sürünme.
Kışın mayalayıp, üzeri topraklarla örtülü bir nimettir bahar, sarıp sarmalandığı kat kat soğuklar, üzerine yağan bereketli yağmurlar, kar taneleriyle demleyip de kendini; içinde sakladığı sayısız tohumlarıyla her yeri, herkesi çaya davet eden, Nisan’ın ev sahibidir…
Güneşin parıldayan ışıklarıyla, üzerine cilalar sürülmüş bir dünya; taşıyla, toprağıyla, göğüyle, yıldızıyla yaşadığı canlılığı hissettiren bir renk cümbüşünün içine alıverir herkesi. Herkes, kendine bir renk seçer ve o rengin güzelliğiyle boyar kalbini.
Ah bir yanı hala hazan mevsiminde kalmış sarı laleler, sararmışlığıyla vefasını resmeder gibi Eylül’e. Pencere tarafını seven, cicili kıyafetlerin giyinmiş menekşeler; bahara söylenmiş bir şarkısı mıdır Nisan’ın. Papatyalar, yapraklarının başına gelen talihsizliği bildiği halde; yine gelir, yine gülümser bize çimlerin üzerinde. Seyrederken bile taç olur başa, avucuma dokunan tek yaprağı sızı olur yarama.
Bir bağlamanın hüzün sokağından çıkmış hali ve ümitlerimin en zirvede olan tonuyla bağlanıyor gönlüm bahara. Çaresizliklerin idamı oluyor, kurumuş dalların uyanışı. Olmazlara bir ses oluyor, yeşillerin kulaklarına taktığı taze yapraklar.”İyi ki geldin” diye diye, nefesim yetene kadar koşmak istiyorum, vatanına geri dönen göçmen kuşlara el sallarken. Ayrılıkların, vuslata şahit tuttuğu bahar türküsünü söylerken; hüzünlerimi yıkamak istiyorum bende, Nisan yağmurlarında. Yaralı gönüllere uzattığın sayısızca zeytin dalından, bir tanesi olmak istiyorum. Kuşların notaları bilinmeyen cıvıl cıvıl müziklerine, şiirler yazmak istiyorum. Bende bir imza atmak istiyorum bahara, yerinden çıkarıp da daralan yüreğimi, özgürlüğe ekmek banar gibi dokunmak istiyorum gökyüzüne.
Sen ki ey yürekler mevsimi; kabuğundan çıkan kırgınlıkların şifalı merhemi, küle dönen sevdaların yenden doğuşu, nasırlaşmış yalnızlıklara bir ses, gönül ikliminin esmasına yazılan “cemil” ismi… Hoş geldin…
Her yüreği, her mevsimin güzelliğine boyayan, içten bir duanın en nazik âmini olmaya gelen, kıymetli bahar; iyi ki geldin…
Elif Ekşi Zorer Tüm Yazıları