Milletimiz dini bilgilerden uzun bir dönem mahrum kaldı. Vahiy kültürü toplumun hafızasından giderek silindi. Toplum gerçeğe, hidayete uzak durdu. Kalpler karardı, algılar hantallaştı. Dikkat edilmesi gereken şeylere özen gösterilmedi. Kitap, peygamber ve tebliğ ettiği hükümlere itibar etmedi. Toplumsal çalkantılar, ruhsal bunalımlar artıkça arttı. Nihayetinde Kur’an-ı Kerim’den ve Sünneti Seniyye’den habersiz insanlar din adına ortaya çıkan hoca efendilerin, yazarların, kanaat önderlerinin peşine düştüler. Hakkı batılla karıştıran bir kısım Hoca efendiler din yerine kendilerine çağırıyordu. İnsanlar da kurtarıcı olarak İslam’a değil İslam’ı temsil ettiklerini düşündükleri bu kişilere kurtuluş ümidiyle sarıldılar. Onların dediklerini sorgulamaksızın kabul ettiler.
Oysa Müslüman Kur’an’a sarılmalı ve Kur’an’ın nasıl yaşanacağı Hz. Peygamber (s.a.s.)’den öğrenmelidir. İzinde olunacak, söylediği hemen benimsenecek Hz. Muhammed (s.a.s.)’den başkası değildir.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’ın peygamberliği gerçektir ve haktır. O, Allah azze ve celle tarafından ekleme ve çıkarmadan korunmuş, tam bir hidayet kaynağı olan Kitap’la gönderilmiştir. İnsanların kendi isteği olan değer yargılarının karşısında bir de Allah’ın koyduğu değer yargıları vardır. Peygamberler Allah’ın koyduğu değer yargılarının ifadesidir. Bu değer yargılarının son kitabı Kur’an-ı Kerim olduğu gibi son elçisi de Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir.
Peygamberlik Allah’ın hayat müdahalesi demektir. İnsanların risaleti inkarı veya görmezden gelmeleri alışageldikleri hayat ve bu hayat tarzını değiştirmek korkusu da sebep olabilir. Allah azze ve cellenin hayatlarına karışmadığına inanmak istiyorlar ve bu inanış giderek kuvvetleniyor.
Peygamber (s.a.s.)’in gönderiliş amacı:
“Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir peygamber ki iman edip güzel işler yapanları karanlıklardan aydınlığa ulaştırır.” (Talak Suresi, 11)
Bu açıdan bakıldığında risalet hayatın kalbidir. Peygamberler dünyada nasıl yaşanacağını, ahirete nasıl hazırlanılacağını öğretirler. İnsanoğlunun ‘nasıl yaşanacak’ sorusunun cevabını kendisinde kutsiyet varsayılan kimseler değil, peygamberler verir. Allah (c.c.) Peygamberleri vasıtasıyla hayata etki eder. İnsanlar kendileri gibi yine herhangi bir insanı model alarak değil peygamberlere bakarak nasıl yaşayacaklarını öğrenirler. Bu anlamda peygamberler bir postacıdan ibaret değildir. Peygamber (s.a.s.)’in yolu kıyamete kadar takip edilecek ve sonrasında cehennem üzerinden geçen sırat köprüsü ile devam edip kişiyi cennete ulaştıran yoldur ve adı sırat- mustakimdir.
Sırat-ı mustakim yani dosdoğru yol geometrik anlamda bir yol değil, manevi bir yoldur. Sırat-ı mustakim üzerinde yürünüpte kişiyi cennete götüren, Kur’an ve sünnet ile oluşan, sınırlarını Allah azze ve cellenin ve Rasulullah (s.a.s.)’in belirlediği, iyinin bizzat kendisi olan yoldur. Allah’ın rızasına ulaştıran, üzerinde yamukluk olmayan, gereği gibi dosdoğru bir cadde, sağlam bir yoldur. Hayatın tümünde üzerinde olunan, namaz, oruç, zekat, ilim, davet, cihad ile gidilen Allah rızasının üzerinde olduğu yoldur. Peygamberlerin yolu, hidayete erdiren risalet yoludur. Hz. Peygamber sav. in itikat, ahlak, dava, amel, şeriat, anlayış, yaşam, gidişat ve uygulamalarıyla üzerinde olduğu dosdoğru bir yoldur. Bu hak ve hakikat yoludur. Bu İslam şeriatıdır. Sırat-ı müstakim denince Allah’ı birlemek yani tevhid inancı ve İslam’ın hükümlerinin hepsi anlaşılır. İslam demekle akla gelen her şey hatıra getirilir. Bu yol Kur’an ve Sünnet ile oluşmuş bir yoldur. İnsanı yanlış ve sapık yollara sevk etmez. Bozulmayan, hükmü geçmeyen, çağa mekana göre değeri kaybolmayan bir yoldur. Bu yol sadedir. Karışıklık yoktur. Tartışmalar içinde boğulmak söz konusu değildir. Ayet ve hadis bilgimiz arttıkça sırat-ı müstakim anlayışımızda artacak, derinleşecektir. Allah’a kul olmak isteyenler başka değil Kur’an-ı Kerim’e sıkı sıkı yapışmalı, başkalarını değil siyer ve hadis kitaplarının içinde bizleri bekleyen Hz. Peygamber (s.a.s.)’i örnek almalıdır.
Dr. Mehmet Akar Tüm Yazıları