‘Hocaefendi’(!)lerinin Kitaba ve Sünnete aykırı görüşlerine, tavsiyelerine, yönlendirmelerine körü körüne ve ısrarla uymaktalar. Aslında Kitaba ve sünnete uymak diye bir düşünceleri olduğu da söylenemez.
Vahiye sırtlarını, sapkın batıya yüzlerini neden döndüler? Müslümanlara neden kulakları tıkalı? Peygamber’in yolu yerine hocalarının yoluna girmeyi mi kendilerine uygun görmüyorlar? Her türlü tuhaf söylemlere sarılırken, iman ve hidayetle aralarına koydukları engellerden memnunlar mı?
Yoksa bütün bu olanlar haset, inat, kibir, menfaat ve yaşam tarzlarından dolayı mı? Neden güzelce tefekkür etmeye yanaşmıyorlar? Israrlı sapkınlıklarının kaynağı nedir? Zorlanıyorlar mı yoksa kendi serbest irdeleri ile mi bu haldeler? Kader mahkumu denebilecek masumlar mı yoksa tercihleri mi böyle? Fıtratlarına yapıştırılmış kelepçeleri görmek istiyorlar mı? Ne yaptıklarını biliyorlar mı? Onları bu hale getiren nedir?
Hakikati bilinçli bir şekilde reddettiler. İradelerini kötüye kullandılar. Hidayetten uzak kaldıkça kalpleri katılaştı. Vicdanları köreldi. Düşünce ve duyguları paramparça oldu. Selim duygularını toplayamaz hale geldiler. Sapık inanışları nedeniyle, çirkin alışkanlıklar, kötü davranışlar kazandılar. Temiz yaratılışlarını zayi ettiler.
Belki de kendi heveslerine göre de bir hoca?(efendi?) bulmuşlardı. Gerçekte Hoca onlara gönüllerindekini fısıldıyordu. Mesela hocalarının başarı vaat eden dershanelerine çocukları aşkla gönderiyorlardı. Ticarette, siyasette, sporda nice alanda nice örnekler verebiliriz. Hırs gelince müminin feraseti buharlaşıyordu. Başarı için her şey mubah mı diyen soran olmuyordu. Büyüme derdi ve küçülme korkusunun esiri oldular. İçgüdülerine, şehvetlerine, benliklerine, nefislerine, şeytana kul oldular. Taklide, taassuba, küfür ve günaha gözü kapalı dalınıyordu. Günahların ilginç bir şekilde mutlaka bir açıklaması bulunuyordu. Allah rızası yerine efendilerinin rızasını arayan İslam’la alakası olmayan bir Müslüman. Zamanla geri dönülmez derecede yaratılış kabiliyetlerini bozdular. Kendi boyunlarında, kendi elleriyle manevi kelepçeler oluşturdular. Boyunlarındaki ipleri Allah’tan başkalarına, hocalarına, haçlı efendilerine teslim ettiler. Köledirler artık. Küfür ve şirk zincirine vurulmuş haldeler. Bir de hakkı kabule engel inatlarından söz etmeli. Hakkı ikrar etme kabiliyetleri neredeyse kalmamıştır. Apaçık delilleri bile kabul edemezler. Kibirliler. İnsanlara tepeden bakıyorlar. Başları dik, küstahça böbürleniyorlar. Boyunlarında kibir ve büyüklenme halkası ile gezdiklerini düşünmek bile istemiyorlar. Bu yüzden Hakikate boyun eğemiyorlar. Zelil hallerini hatırlatanlara kendilerine has bir sırıtışla pis pis sırıtıyorlar. Tepkilerinin hepsi bu işte.
Önlerine ve arkalarına kendi kendilerine barikatlar koymuşlar. Ve bunun farkında değillerdir. Geçmişi ve geleceği değerlendiremezler. Üstelik kendilerinin doğru yolda olduğunu zannederler. Gece körlüğü gibi görüşleri zayıflamıştır. Manevi bir körlük.
Çaresizler. Akıntıya kapılmışlar, sürüklenip gidiyorlar. Zelil bir hayat. Kendi geçmişlerini değerlendirmek için bile şöyle geriye dönüp bakamazlar. Dün fakirken bugün zenginleşmeleri, bir ara hastayken şimdi sağlıklı oluvermeleri ve daha nice hatıraları anlamlandıracak halde değillerdir. Geçmişlerini olduğu gibi, geleceklerini de değerlendirme yeterliliğine sahip değiller. İstikbal diye düşündükleri birkaç diploma, makam, mülk vb. maddi olaylarla sınırlıdır. Önlerindeki ölümü, toprağın altını, yeniden dirilmeyi, mizanı, hesap vermeyi, cenneti, cehennemi akıllarına bile getiremezler. Hem arkada bırakılmakta olan dünya hayatı hem de önde bulunan ahiret hayatı hakkında aldanmışlardır. Kendileri ile hak arasında çarpıcı bir engel var. İman ile aralarına setler çekilmiş. Hakkı görüp iman ederek, hidayete eremezler. nRuhsal durgunluk, durağanlık, donmuşluk içindedirler. Ne ileri gidebilirler. Ne geri gelebilirler. Kendi zindanının duvarlarına kısılıp kalmışlardır. Gerek kendinden, gerek çevresinden gelen kısıtlamaların esiridirler. Hem doğuştan gelen kabiliyetlerini sakatlayarak ardında bırakmışlar, hem de önündeki çabalamakla kazanacağı kabiliyetlerini israf etmişlerdir. Altın nesil değil acınacak nesildirler.
Allah’ın ipi Kur’an’dır. Ona tutunmalıdır. Allah ve Rasul’ünün çektiği yöne gidilmelidir. Özgürlük insanın yine kendisi gibi olan insanlara değil Allah’a teslim olmakla mümkündür.
Dr. Mehmet Akar Tüm Yazıları