Her gün aşura olmasa da artık günümüzde her yer Kerbelâ!
Dün Halepçe, bugün Halep kim bilir yarın nere?
Zamanla herkes gibi Müslümanlar da değişmeli (Fabrika ayarlarına dönmeli). Müslümanlar da artık kendi menfaat ve maslahatlarının öncelikle iç barış ve diyalogda olduğunu fark etmeli. Bunun için de mezhep, meşrep ve mensep gözetmeksizin iç helalleşmenin ve barışın bir an önce sağlanması gerekir. Buna öncülük ve liderlik yapan(lar)a ne mutlu!
Barışı; ancak cesur ve bu yolda “…hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayanlar 5/54” tesis edebilirler. Cesaretin ırkı yoktur. Bu bağlamda toplumsal hafızayla yüzleşme cesaretine sahip olmamız gerekir. Bu cesarete sahip olmadan, toplumsal pişmanlık erdemine ulaşılamaz, toplumsal pişmanlık erdemine ulaşmayan toplumlarda ise toplumsal barış ve huzur tam manasıyla sağlanamaz.
Aslında Müslümanlar, bu politik ve tarihsel akla ve tecrübeye sahip olan bir ümmettir. Aşura ve Kerbela büyük bir örneklik taşımaktadır. Bunu sıradanlaşmış anlayışın aksine, taşıdığı gerçeklikle anlamamız gerekir.
Muhammed İkbal der ki;
Hac’dan dönenleri ziyarete gittim. Hepsi ziyaretine gelenlere takke, tespih, hurma, zemzem ikram ediyorlardı.
İçim yanarak, onlara dedim ki;
Dostlarım içinizde; Ebu Bekir’in sadakatini, Ömer’in adalet ve cesaretini, Osman’ın hayâ ve edebini, Ali’nin ilim ve şecaatini, Halid’in askeri dehasını getiren yok mudur?
Unutmayın ki Hüseyin’nin yanında saf tutulmadı diye yaşandı Kerbela! Bugün de Hüseynilerin safında olmamakla yeni Kerbelalara zemin hazırladığımız gerçeğini ıskalamamalıyız.
Bunun için de gelin hep birlikte iç hesaplaşmamızı (muhasebemizi) kendimiz yapalım ama lütfen bu konuda bari yalandan kaçınalım. Zira hepimiz yalanın kötü olduğunu söyleriz ama hangi yalan? Bize söylenen yalan((lar), ya bizim söylediğimiz yalanlar! Şayet biz yalan söylüyor veya aldatıyorsak, böylesi bir toplumun oluşmasından da dert yanıyorsak bu olsa olsa samimiyetsizlik olur. Gölgemizden şikâyet etme lüksümüz yok, zira o bizi taklit etmekte... Kendimiz için yalan söylemeyi bıraktığımızda; başkalarını doğruluğa davet etmemiz bir anlam ve karşılık bulacaktır.
Şahsiyeti satılık olana hiç bir din, anlayış ve zihniyet kar etmeyeceği gibi böylesi bir kişilik üzerinden her hangi bir din, anlayış ve zihniyeti yargılamak da doğru olmayacaktır! Böylesi bir şahsiyete sahip olanlara sözüm de yok, sitemim de.
Bu ümmetin iskeletini oluşturan Kürtler, Türkler, Araplar ve Farslar; Aşura ve Kerbela’daki bu örnekliği kavramak zorundadırlar. Zira ne Kürtler; Türkleri, Arapları ve Farsları bu coğrafyanın dışına çıkarabilir ne de bu milletler birbirlerini ve Kürtleri. Bu milletler bu coğrafyanın asli unsurları oldukları gibi dinleri de onları kardeş etmiştir...
Öncelikle "Ben yapsam da başkası yapmadıktan sonra..." cümlesini ve benzeri bahaneleri belleklerimizden silmekle başlamalıyız bu yolculuğa!
Artık yeni Kerbelaların yaşanmaması için geçmişlerine sünger çekip an itibarıyla birbirlerine tahammül etmeyi öğrenmelidirler, tahammül etmelidirler… Ya eşitlik ilkesi doğrultusunda birbirlerini kabul edip; kendilerine reva gördükleri hakları sair kardeş halklara da reva görecek, tanınması ve kabul edilmesi gerekli olan fıtri haklara tahammül edecekler veya dinlerinden ve kültürlerinden olmayan başkaları tarafından hep beraber sömürüleceklerdir. Yaşadıkları coğrafyalarında bile olmayan güçler tarafından biri diğerine katlettirilecektir. Gelin bu aşura gününde yaşanmış olan acı yaşanmışlıklardan ders alalım ve yeni Kerbelaların yaşanmaması için gelin kardeş olalım…
İdeoloji gibi bir takıntım yok, çünkü inancım var. Fakat inanç da bir ideolojidir derseniz; ideolojim İslam, ideologum da Muhammed ul-Emin'dir.
Vatandaş-Ümmetdaş nezdinde saygı duyulması, sahiplenmesi ve korunması gereken anlayış; toplumunun, halklarının veya vatandaşının "İnanç, düşünce, huzur, can, mal ve namusunu" koruyabilen anlayıştır.
Günümüz İslam coğrafyasına bakın, bunların hangisi güvence altındadır. Demek ki bir değişim-dönüşüm gerekmektedir.
Hep denilmiyor mu, Hz. Nuh’un gemisi bugün yani Aşura gününde necata ve felaha ulaştı.
Peki, insanlığın daha iyiye değil de bu durumlara geleceğini bilselerdi, Hz. Nuh'un gemisine binerek tufandan kurtulanlar acaba bindikleri o gemiyi batırma girişiminde bulunmazlar mıydı?
Ne olur gelin hep beraber bu gemiyi batırmadıkları için atalarımızı pişman ettirecek söylem ve eylemlerden kaçınalım.
Gelin el ele verip bu Aşurayı ümmetin Kerbelası değil, necatı ve felahı kılalım…
M. Burhan Hedbi Tüm Yazıları