Kapının yanında sabırsızlıkla beklediği her halinden belli oluyordu. Kapıdan giren kadını görünce hemen tanıdı, heyecanlandı.
Kadın, Akın’a doğru ilerlerken, sanki birbirlerini yıllardır görmeyen iki dostun kavuşmalarına dakikalar şahitlik ediyordu. Akın engelli bir gençti. Hayali okulunda rahat hareket edebilmek için bir akülü arabaya sahip olmaktı. Bu hayalini duyan bir ablası o hayali gerçeğe dönüştürmüştü. Lakin Akın ile manevi ablası birbirlerini hiç tanımıyorlardı.
Engelliler gecesi adı altında, özel Fatih Bal Engelliler okulunun, Özel Doğa kolejinin okullarının kapılarını onlara açarak gerçekleştirdikleri, engelli öğrencilerinden oluşan muhteşem bir program düzenlemiştiler. O gece de Akın, manevi ablam dediği ta uzaklardaki ablasına kavuşmuştu. Akın sevinçten kızaran yüzünü, ablasına dayamış ablasının öpücükleri ile mutluluğun doruklarına çıkıyordu.
Sahneye çıkıp verilen rollerini oynayanlar, sanatçılara taş çıkartacak kadar mükemmeldiler. Hele bir tanesi vardı ki...adı Mücahit Ozey'dı. "Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur..." Şarkısını canlandırır iken, sevinçten ağzı kulaklarına varıyordu. Onun mutluluğu tüm salona yayılmıştı. Benim gözlerimden akanlar ise, mutluluktandı.
Hayat insanlara her istediği sunmuyordu. O zaman sunulan hayatta mutlu olmayı öğrenmeliydik. Evlatlarımızı, engellidir deyip bir kenara bırakmamalıyız. Ve asla onlardan utanıp, toplumdan uzak tutmamalıyız. Okullar, her çocuğun hayatı için çok önem taşımaktadır. Ama engelli evlatlarımız için iki hatta üç kat daha önemlidir. Bunu sahnelenen oyunları oynayan, şiirleri okuyanların nasıl ciddi bir iş yaptığını bilen...çocukları seyrederken anlamamak mümkün değildi.
Engelli çocukların, öğretmenlerini verdikleri performanslarından ve yüzlerindeki sevgi dolu gülümsemelerinden dolayı ayakta alkışlıyorum. Onların işi diğer öğretmenlerden çok daha ağırdı. Hep öz verili olmalılardı. Dudakları gülümsemeliydi. Ama hayatlarında bir artı olarak var olduklarını da, sanırım biliyorlardı. Yaşamın maddi olarak verilerinin mutluluk getirmediğini ve şükredecek ne kadar çok nimetlerin olduğunu, o masum engelli öğrencilerinin saçlarını öperken hissede biliyorlardı. Her an bizlerde engelli olabiliriz. Severek evlendiler. Aradan geçen zamanlar onlara bir kız evlat vermişti. Mutluluk resimlerini sanal alemde paylaşırken, gözlerindeki yaşanan "aşk'a" şahitlik etmemek mümkün değildi. Her şey muhteşemdi.!!!
Bir akşam üstü annesinin isteği üzerine, Evlerinin önündeki erik ağacına çıkıp, erik toplayıp, komşularına dağıtacaktı. Ama hesap tutmadı. Ayağı kayıp ağaçtan sırt üstü düşünce... Yatağa mahkum bir engelli oluvermişti... Doktorlar suskun kalırken... Mücadele dolu günler başlamıştı. Engellilere bakarken veya yardımcı olurken, farklı insanlar gibi davranılmamalıdır. Onlarda engelli olmayanlar gibidir. Bazı insanlarının beyinleri öyle engelli ki... Görünüşte hiç bir eksiği olmayan lakin insanlarda, din, dil ve ırk ayrımı yapıp ön yargı ile yargılayan insanların Engelleri çok daha büyüktür. Elimi tutar mısın? Ben engelliyim.
Elbette, böyle olsun ben de istemezdim. Ama sen den bana bir gülümseme İstiyorum. Bir hayalimi belki senin bana olan sevgin gerçeğe dönüştürecektir. Bizleri kabul ederken acıyarak etmeyin. Bizler sizler gibiyiz. Sizleri seviyorum, değerli engelli kardeşlerim…
Tülay Demircan Koyuncu Tüm Yazıları