İnananların helak olmaması için iki yol vardır. Bir; peygamberin içlerinde olması. İki; istiğfar-tövbede bulunmaları.
Allah bu iki yolu Kur'an’ı Kerim'de şöyle açıklamaktadır: "Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma-istiğfar dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. (Enfal 8/33)"
Bu ayette geçen yollar:
1- "Sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi." Buradaki 'Sen'den kasıt peygamberimiz Hz. Muhammed'dir. Bunu iki hatta üç şekilde yorumlamak mümkündür. a) Sen (bedenen) aralarında olduğun müddetçe. b) Sen muhabettinle içlerinde (kalplerinde) olduğun müddetçe. c) Seni yaşantılarıyla (Senin gibi bir yaşantıyla) aralarında-içlerinde yaşattıkları müddetçe... Şayet bu üç yorumdan birincisiyse, helaktan koruyacak-kurtaracak birinci yolu kaybetmiş, tek bir yol ile başbaşa kalmış sayılırız. O da aşağıdaki ikinci yoldur.
2- "Bağışlanma-istiğfar dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir."
Hz. Ömer’in, “Günahlarından tövbe edenlerle beraber bulunun, çünkü onlar hassas yürekli olur” dediği nakledilmiştir (İbn Ebü’d-Dünyâ, s. 117)
Gazzâlî, insan için hatadan korunmuşluğu imkânsız kabul ederken hatadan dönmemeyi insanlıkla bağdaştıramaz. Onun bu düşüncesinin, “Her insan günah işleyebilir, günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edendir” meâlindeki hadisten kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Aslında tövbe, imanın bir tezahürüdür; bezm-i elestte Allah’a verilen sözün hatırlanması ve yapılan ahdin tazelenmesidir; Kur’an’da işaret edildiği gibi "...yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (Şems 91/9-10)" nefsini kirlerden arındırma çabasıdır.
Tövbe-İstiğfar; günahtan dönüp Allah’a yönelme anlamındadır. Arapça’da tevbe (tevb, metâb) “geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak” anlamındadır ve “dinde yerilmiş şeyleri terk edip övgüye lâyık olanlara yönelme” biçiminde tanımlanır.
Kur’ân-ı Kerîm’de tövbe kavramı seksen sekiz yerde geçmekte, otuz beş yerde Allah’a, diğerlerinde insanlara nisbet edilmektedir (M. F. Abdülbâki, el-Mu'cem, “tvb” md.) Tövbe kavramı Allah’a nisbet edildiğinde “kulun tövbesini kabul edip lutuf ve ihsanıyla ona yönelmesi” mânasına gelir. (Zeccâc, s. 61-62; Kuşeyrî, et-Tahbîr, s. 84). Kişilerin birbirine karşı yaptıkları hatalı davranışlardan dönmesi için avf (af) ve i‘tizâr (özür dileme) kelimeleri kullanılır. (krş. Tevbe 9/94; Nûr 24/22)
"Hani, Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Onlar, 'Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.' demişler. Allah da, 'Ben sizin bilmediğinizi bilirim' demişti. (El Bakara 2/30)" "Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar. (El Bakara 2/257" "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar... (Maide 5/54)" "Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. (Enfal 8/33)" ayetleri ışığında değerlendirildiğinde tövbe, bezm-i elestte Allah ile kul arasında yapılan ahdin tazelenmesini veya her insanın fıtrat çizgisine dönmesini ve onu korumasını ifade ettiği anlaşılır.
İnsan, selim fıtratında mevcut ahid şuurundan bazen uzaklaşmakta veya bunu tamamen unutmaktadır. Bu bağlamda kişinin işlediği kötülükler Allah ile iman arasındaki güven, sevgi ve dostluk esasına dayanan ahid ilişkisi-bağı zedelemekte, onu vaadini ve ahdini yerine getiren Yaratıcıdan uzaklaştırmaktadır. Tövbe de bu uzaklaşmaya son verme çabasıdır.
Esasen Kur’an’da ve hadislerde yer alan tövbe ve istiğfar ifadelerinin çoğu dua ve niyaz üslûbundadır.
"Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı-tövbe etti. O da) Bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır. (ElBakara 2/37)" “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın. (El Bakara 2/128)” "Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, 'Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım' dedi. Allah da, 'Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.' dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, 'Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim' dedi. (A'raf 7/143)" "Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz O, onlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Tevbe 9/117)" "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. (Hud 11/112)" ayetlerinde Hz. Âdem’in, İbrâhim’in, Mûsâ’nın ve Hz. Muhammed’in tövbelerinden söz edilmekte birçok âyette peygamberlerin mağfiret talebinde bulunduğu haber verilmektedir.
"Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! (Muhammed 47/19)" "Allah’tan bağışlama dile! (Nisa 4/106)" "Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile! (Nasr 110/3)" ayetlerine bakıldığında bizzat Resûlullah’a Allah’tan mağfiret dilemesi emredildiği görülecektir. Peygamberlerin tövbe ve istiğfarda bulunması hususu, Resûl-i Ekremin bir hadisindeki: “Bazan kalbimi bir perde bürür de günde 100 defa tövbe ettiğim olur” (Müslim, “Zikir”, 41-42; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26). beyanıyla açıklanabilir.
Mecdüddin İbnü’l-Esîr bu hadisin izahında Resûl-i Ekrem’in Allah ile daima irtibat halinde bulunduğunu, ümmetinin dünya işleriyle ilgilenmekten ibaret olabilecek meşgalesinin bu irtibatı kesintiye uğratabileceğini söyler (en-Nihâye, s. 675). Bu yorum, sûfî Ebû Saîd el-Harrâz’ın, “İtaatkâr kulların sevap doğuran bazı amelleri Allah’ın has kulları için günah sayılabilir” sözünü (Aclûnî, I, 406) hatırlatmakta ve Hz. Peygamber’in (s.a.s) çokça tövbe edişinin sebebine ışık tutmaktadır.
Estağfirullah...
M. Burhan Hedbi Tüm Yazıları