Bir Dünya Kudüs gününü daha idrak ettik. Ramazan ayının son Cuma günü Dünya Kudüs günü olarak kutlanmaktadır. Tabi kendini Kudüs’e sevdalı hissedenler bu günün kutlandığı alanlara çıkarak, Siyonist İsrail’i lanetlediler. Bu günün kutlanması demek, Kudüs’ün esaretini, yıllardır bu esaretteki mahzunuyetini, Filistinli Müslümanlara uygulanan insanlık dışı uygulamaları ve bu zulmü görmek istemeyen sorumluluk sahibi Müslümanların vurdumduymazlığını haykırmak demektir.
Müslümanların ilk kıblesi olan bu kutsal belde, Siyonist Yahudiler tarafından her gün barbarca tahrip edilmekte, bu beldenin hürmetini çiğnemekte ve daha saldırgan bir zalimlikte buradaki Müslümanları pervasızca katletmektedir. Bu kadar kudurgan bir Siyonist Yahudi saldırısına karşılık, Müslümanların vurdumduymaz ve parçalanmışlık hali karşısında Kudüs çok ama çok mahzun durmaktadır.
ABD başta olmak üzere bütün küfür cephesinin desteğini alan Siyonistler büyük bir küstahlıkla Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın üzerine saldırmaktadırlar. Küfür dünyasının sınırsız desteğini arkasında gören bu terör rejimi, her gün Mescidi Aksa’ya yönelik saldırılarını, buradaki Müslümanlara yönelik katliamlarını ve bu beldeye yönelik abluka ve ambargonun boyutunu biraz daha artırmaktadır. Her yaptığı saldırı yanına kar kalan Siyonistler, gittikçe artan bir barbarlıkla bu beldeye yönelik kin ve nefretlerini ortaya koymaktadırlar.
Bu saldırılara karşılık ise çok cılız denebilecek tepkiler gelmekte, ümmet bilincinin olmayışı yüzünden, çıkan bu tepkiler de beraberinde bir caydırıcılık etkisi gösterememektedir. Daha doğrusu STK’lar seviyesinde gerçekleşen bu tepkiler yaptırım noktasında bir etki meydana getiremiyor. Devlet düzeyinde tepkiler ortaya konulabilseydi, elbette Siyonist barbarlar bunu ciddiye alır, belki de bir sonraki katliamlarını yapma cesaretini bulamazlardı.
Ama Körfez Krallıklarının durumuna baktığımızda, Katar hariç neredeyse tamamı Siyonist Yahudilerin safında yer almış ve adeta Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıları maddi olarak destekler duruma düşmüşlerdir. Kudüs’ün kurtuluşu için yıllarca mücadele eden, bu uğurda binlerce şehid veren ve binlercesi de Siyonist Yahudilerin zindanlarında tutuklu bulunan HAMAS’ ı terörist olarak değerlendirme zilletine düşmüşlerdir. Zaten Katar krizinin ana sebebi, HAMAS ve İhvan-i Müslimin gibi ümmetin yüz akı olan camialara destek vermesi değil midir?
Bu satılmış krallar Kudüs’ü savunmak yerine, Kudüs’ü her gün saldırıya tabi tutan barbar Siyonistlerin safında yer almak gibi bir zilleti tercih ediyorlar. Kudüs’ün izzeti ve kurtuluşu için mücadele eden HAMAS’ı yalnız bırakmaları, her türlü saldırı, abluka ve ambargoya maruz bırakılmaları ve artık kameralar karşısında Müslüman bayanların infaz edilmeleri yetmezmiş gibi, şimdi de İsrail ve ABD istiyor diye, bu izzetli Müslümanları terörist ilan edecek kadar aşağılık maymunlara dönüştüler.
Bu ihanet şebekelerinin bu derece düşmanla işbirliğine girmeleri ve düşman Siyonistlerin bu derece korkakça saldırılar gerçekleştirmeleri, gelmekte olan Selahaddinlerin ayak seslerinden duydukları korkudandır. Zaten küfür cephesinin, bütün İslam ümmetini topyekun bir saldırıya tabi tutması, neredeyse işgal edilmemiş bir beldesinin bırakılmamış olması, çıkacak olan Selahaddinleri daha işin başında etkisiz hale getirmektir.
Ey Kudüs! Yüzyılımızın Selahaddin’i çok gecikti. Bu durum karşısında hüznün kat kat artmaktadır. Senin bu esaretin karşısında, sana sevdalı olan müminler daha bir mahzun olmaktadır. Senin esaretin bizim hüznümüzdür. Çıkacak olan Selahaddin’in sedası bizim öfkemiz olacaktır. Onun ilk adımı ümmetin silkinişi olacaktır. Onun dalgalandıracağı tevhid bayrağı, küfrün birliğini bozan en önemli silah olacaktır. Ve satılmış kralların ihanetinin sonu…
Kudüs’ ü dert edinenler, Mescid-i Aksa’ya sevdalananlar ve burada mücadele eden mümin kardeşlerine yardım edenler belki sorumluluktan kurtulacaklardır. Bunlar siyonizme doğru dökülen bir kova suyun kulpunda tutan ve düşmanın helakı için oluşacak olan ‘sel’de katkısı olan izzet sahibi müminlerdir. Düşmanın saldırıları ve bu saldırılar karşısında verilen mücadeleyi görmeyenler, görmek istemeyenler, duyarsız kalanlar ve hatta düşman ile işbirliği yapanlar, siz nasıl hesap vereceksiniz?
Kenan Çaplık Tüm Yazıları