Uzun süredir Suriye sınırına askeri sevkiyat devam ediyor. Bu askeri hareketlilik Ramazan ayında da hız kesmeden devam etti. ABD tarafından Suriye’nin kuzeyinde PYD üzerinden oluşturulmak istenen fiili bir duruma karşı, ülkemiz tedbir geliştirmeye çalışıyor. Suriye de an’lık değişen politikalar devrede. Bu politikaların çoğu da aleyhimize işliyor.
Suriye meselesinde en fazla etkilenen ülkelerin başında gelmekteyiz. Üç milyondan fazla mülteci ile sorunun adeta büyük bir kısmı omuzlarımıza yüklendi. Bununla beraber PYD/DEAŞ gibi örgütler, dış güçler tarafından düzenli ve aralıklarla ülkemize yönelik saldırı gerçekleştirme kabiliyetine kavuşturuldu. Birbirine zıt gibi görünen bu yapıların, aslında ‘aynı el’ tarafından yönlendirildiği artık herkes tarafından bilinmektedir.
Önce DEAŞ parlatıldı. Sansasyonel infazlarla bir frankeynştana terfi edildi. Göstermelik birkaç ‘batılı ajanı’ infaz eder göründü. Ancak esas tahribatı camilerde bombalar patlatarak “rüştünü!?” gösterdi. Binlerce insanın ölümüne ve bundan daha fazlasının da mülteci durumuna düşmesini sağladı. İçte ve dışta şeytanlaştırılmış bir DEAŞ canavarı algısı tam olarak oluşturuldu. Şimdi de yok edilmesi gerektiği algısını pompalamaya başladılar. Bütün dünyanın ve özellikle İslam dünyasının büyük bir tehdit altında olduğu algısını da tam olarak yerleşince, yok edilmesi planları devreye girdi.
Şimdi Uluslararası koalisyonlarla her gün bir İslam beldesi adeta viraneye çevriliyor. DEAŞ bahanesiyle, Rakka’da sadece bir günde 173 sivil öldürüldü. Tabi bu rakamlar BM resmi rakamlarıdır. Gerçekte ise bu sayının çok daha fazla olduğudur. Şimdiye kadar DEAŞ bahanesiyle öldürülen sivillerin sayısı on binleri geçti.
Genel anlamda İslam coğrafyası, DEAŞ konseptiyle yeni ve daha etkili bir saldırı ve işgal harekâtına tabi tutuldu. Bu işgal harekâtı tam bir yıkım ve insanlık dramına dönüşürken, şimdiye kadar gizli-kapaklı yapılan operasyonlar artık aleni bir şekilde devam etmektedir. Özelde ise, Türkiye’ye yönelik kullanılmak üzere, DEAŞ bahanesiyle PYD özel bir korunmaya alındı. Anormal bir şekilde silah ve lojistik destek verildi. Şu anda PYD’ye verilen ağır silahlar, artık DEAŞ’a karşı kullanmanın çok ötesinde bir amaç taşıdığı gün gibi ortaya çıktı. Daha doğrusu biz bunu en baştan beri biliyorduk. Artık şimdi “Amerikanperver” postal yalayıcılar da fark etti.
Türkiye bu numarayı baştan beri biliyordu. Ancak Amerika yapmamalı, yapamaz temennisindeydi. Elit bürokrasi bu temenniyi, Trump’la bir umut baharına çevirme derdindeydi. Ancak Amerika eski Amerika’ydı ve değişen hiçbir politikası yoktu. Kendisinin oluşturmuş olduğu yörüngeden çıkan bir Türkiye vardı ve etrafı kuşatılarak cezalandırılması gerekiyordu. Cezalandırılma hamleleri peş peşe gelmeye başladı. 17-25 Aralık hamlesi, Kobani bahanesi olayları, DEAŞ’a yaptırılan eylemler, PKK’ye yaptırılan katliamlar, hendek-çukur siyaseti ve Suriye üzerinden oluşturulan çıkmaz sokak gibi.
Bu çıkmaz sokakta DEAŞ gösterilerek, PYD’ye razı etmek istediler. Türkiye bu bayat numarayı çok iyi biliyor ve bu numarayı yutmamalıdır. Bunun için çok daha seri ve kendi politikalarını önceleyen bir anlayışı ön plana çıkarmalıdır. Daha önce Fırat Kalkanı harekâtıyla kısmı bir başarı elde eden Türkiye, daha güçlü ve sonuç alıcı bir hamle ile ‘Fırat Kılıcı’ harekâtını başlatmak niyetindedir. Bu harekâtın getirisi ve götürüsü üzerinde daha çok yazılıp çizilecektir. Ancak bu ‘Fırat Kılıcı’ harekâtı ABD’nin oluşturmaya çalıştığı kaosu bertaraf edecek bir vizyonu ve misyonu ortaya koyabilecek ise güzel olacaktır.
Kenan Çaplık Tüm Yazıları