Bir fısıltının ardına gizlenmiş gönül dolusu cümleler biriktiriyorum hayata. Fosilleşmiş kalplerin sedasına kapalı bir mahzende kilitliyim; sağırım naylonlaşan her söze.
Görmüyorum içinde iyilikle beslenmemiş hiç bir tebessümü. Dilsizim, sudan çıkmış balık misali kelimelerle kurulu tüm satırlara. Bir güvercin kanadından kopmuş huzurdu bende ki. Pamuk ipliğine bağlı nefesler öğütürken yüreğimden, sükûtuma yeni bir sükûnet daha ekliyorum her gün.
Her gün susuyor dilim. Her gün susuyor gözlerimin yağmur taneli sözleri. Bir umudun elini tutup bilinmezliğe gidişin kaçıncı gün dönümüdür bu bilemedim. Ömür dediğimiz boyumuzu aşan bir hengâme olup da çöküveriyor bazen üzerimize.
İnandığım her hissin enkazında, çırpınan bir serçe misali yerimde sayıyorum. Dirhem dirhem susuyorum, acı soluyorum böyle hissiz. Böyle çaresiz bekleyişlere gebe olmuş yüreğimle. Dört mevsimi sonbahara tutuşturulmuş bir iklimin, adresi meçhul bir mektubuydu bu tabiata. Üzerinde açan çiçekler bir muammaya özne. Uçuşan kelebeklerin kozalarından ayrılık dansıydı bu; sen gülüp bahar geldi sanırsın. Ben kozaların kimsesiz kalan köşelerinden tutunurum, ömür biçili kanatların resmine.
Neşeyle hüznü kardeş kılan bir inancın gölgesinde yaşıyoruz azizim. Bir yanımız hep sıcak, en soğuk rüzgarlarda bile uçuşan saç tellerimize kadar sorumluyuz yüreğimizden…"yüreğini açma ki üşümesin "derdi ninem…"dökme ki sözünü ezilmesin " derdi.
Meğer sevda, susmalarından nefes alırmış en çok. Geceleri gönül deminden yudum yudum içtiğim bir bardak çaydan, şiirler dolusu susmalarım hangi lisana tercüman olurdu ki başka. Hangi resmin rengiydi yüzüme sürülen, ismini her telâffuz edişimde. Sus gönlüm, peyderpey fısıltılarınla ömür büyüttüğün gönlüne hürmeten, diline kilit vur; lügatinin aşikâra mazhar olan her köşesine…
Elif Ekşi Zorer Tüm Yazıları