Mutluluk; bir çift kırmızı fiyonklu, parlak ayakkabılara sahip olmaktı bir zamanlar. Bazen kirlenir hissiyle başucumda saklayış; bazen de bir an evvel giyebilme mutluluğunu sabırla bekleyişti..
Çocukluğumdu kırmızı pabuçlarım… üzerine hayaller kurduğum, ellerimden sakındığım, giymeye kıyamadığımdı. Şimdi bakınca çocukluğumun o en masum günlerini resmetmiş gibi… hani hep "ben büyüyünce"li kelimelerle cümleler kuran, dostluğun samimiyete en ait olduğu yaşları çeyiz sandığımda gizlemek gibi… uzun örgülü saçlarımın uçlarına takılı renkli fiyonklarına rağmen; hiç kız çocuğu gibi olamadım ben…
Bir cebimde gazoz kapakları, bir cebimde misketleriyle dolaşan, mahallenin erkek çocuklarıyla sürekli kavga eden, kızların bebek oyunlarını hep sıkıcı bulan, annesinin erkek fatması. Babasının, sırf balık yiyeyim diye, içine parıltılı kolye sakladığı balıklar ve her balık da aradığım kolyeler çocukluğumun en kıymetli hatırasıydı…
Evimizin yanındaki bakkal dükkanından aldığım leblebi tozları vazgeçilmezimdi… Hele bir de kavgalı olduğum birine püskürtme şerefine nail olduysam değmeyin keyfime… yaramazlıklarımı neredeyse bilmeyen yoktu…
Bisikletle Kartal' ın o yokuş aşağı bayırlarından az yuvarlanmadım… Ama hiç de vazgeçmedim bisiklete binmekten, inadımın şekil aldığı yıllardı sanırım…
Kömürlüklerin üstünde kirden rengi değişmiş pantolonumla bağdaş kurup misket oynamak olmazsa olmazımdı… efsunlu misketimi kaptırmamak için adeta yerlerde sürünürdüm.
Cuma günleri pazarda su satmak büyüdüğümün kendime en büyük kanıtıydı, her ne kadar akrabalardan kaçışım ve akşama babamın kulağına giderse korkusu da var olsada yüreğimde. ." buuuzz gibii soğuk sudaann içeeennn"... kazandığım paralarla, kendi hakkımla yeşil erik almak ve eve götürmek off nasıl bir gururdu, kendime hediye ettiğim...o kendi paramla aldığım erikler ne kadar değerliydi… ne kadar lezzetliydi..
Çocukluğumu en ince detayına kadar yaşadım ben… kızlar gibi Nazlı ve sakin değil erkek çocukları gibi en hırçın şekliyle hemde .. hiç büyümedim.. o heyecanım, deli yanım, çılgın hayallerim hala benimle… birde her düştüğümde yüzümü avuçlarımda gizleyip ağlayışlarım hiç bırakmadı beni..
Ağlamak için sebebe gerek duymayan gözyaşlarım var, gönlümün en sessiz yerlerinin tercümanı olan… Hiç büyümedim ben; hala papatyalara aşığım… kelebekler hala en sevdiğim…pembe en bana benzeyen renk hala… Ve hala salıncaklar gönlümde dans ediyor, uçurtmalarımın ipine sıkıca tutulu umutlarımla bakıyorum gökyüzüne. .
Ve hala konuşuyorum yıldızlarla… gün doğarken yine hayallerimle muhabbet ediyoruz… Ben hala saklambaç oynuyorum hislerimle… hiç sobe diyemesem de… Hala istop diye haykırırken , en yakınımda da olsa canımı acıtan, acıtamıyorum canını; yakar topla.. seksek oynayıp kaydırıyorum keşkeleri mi… hiç büyümek de istemiyorum, çocukluğuma verince can yakmıyor dertler…
Hala kırmızı pabuçlarımı giymeye kıyamayacak kadar çocuğum... Gülümsüyorum; her şeye ve herkese rağmen, hüzünlerime “acımadı kii “ diyebiliyorum...
Elif Ekşi Zorer Tüm Yazıları