Dünyanın her tarafında tarihten, yer altı veya yerüstü zenginliklerinden, tabii güzelliklerinden, geçiş güzergahlarında bulunmalarından ve merkezi konumlarından değer alan mekanlar vardır.
Ancak Kudüs sadece coğrafi bir yer değil. Önem ve değerini fiziki konumundan ziyade, Vahiy ve Peygamberler şehri olmasından almaktadır.
Yahudiler Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın mirası adına Kudüs’ü kutsal bilip sahip çıkmaktadırlar. Siyonistler farklı olarak: Bütün Yahudileri ‘vaat edilmiş topraklarda’ bir araya getirmek, Sion tepesine Hz. Süleyman mabedini inşa etmek ve kavimlerini tüm insanlığa üstün kılmak istemektedirler.
Hıristiyanlar da: İman ettikleri Hz. İsa’nın bu şehirde yaşamasından, bu şehirde çarmıha gerilip şehit edilmesinden dolayı, bu şehri kutsal bilir ve Hac ederler.
Peki ya biz Müslümanlar?
Bizler bütün Peygamberlere iman eder ve hepsinin mirasına sahip çıkarız. Vahyin kaynağı birdir ve bütün Peygamberler Allah tarafından aynı amaçla gönderilmişler ve aynı ilkelere davet etmişlerdir. Ve bizler Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve diğer bütün Peygamberlerin davalarına, ilkelerine, davetlerine daha çok uyup riayet ederek adil davrandığımız için miraslarını da daha çok hak ettiğimize inanıyoruz.
Müslümanlığın bir şartı olarak Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. İsa ve diğer bütün Peygamberlere inanır ve onları Peygamberlerimiz olarak kabul ederiz. Ayrıca son Peygamberimiz Hz. Muhammed’in İsra ve Miraç hadiselerinden ve namazlarda yöneldiğimiz ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’dan dolayı da Kudüs’ü kutsal biliriz.
İşgal amaçlı veya dini duygularla Kudüs’ü ele geçiren Hıristiyan ve Yahudiler, katliamlar yaptılar ve bu şehirde başka inançların yaşamasına müsaade etmediler.
M.Ö. 587’de Babiller (Pers) akınları ile Kudüs ve kutsal bilinen tapınaklar yerle bir edilmiş, Yahudiler Babil’e sürülmüştür.
M.Ö. 332’de İskender, M.Ö. 63’te de Romalılar şehri ele geçirmiş. M.S. 70’te Romalılar, 2. Defa yapılmış olan Süleyman tapınağını yerle bir ederler. Yahudilerin Kurban kesmeleri, Şabbatı tutmaları, Sünnet olmaları, ölüm cezasıyla yasaklanıp, kutsal kitapları yakılır. Museviler artık sadece Sion (Davut) tepesine Hac için çıkıp tapınağın ayakta kalmış tek duvarı olan ‘Ağlama Duvarında’ yas tutuyorlardı.
M.S. 132’de Romalıların şehirden çıkardıkları Yahudiler dünyanın her tarafına yayıldılar.
634’te Kudüs’ü anlaşma yoluyla İslam topraklarına katan Halife Hz. Ömer, her inanç sahibine adil davranır ve herkesi kendi inancını yaşamakta özgür bırakır.
1098’de Kudüs’ü ele geçiren Haçlılar, yaptıkları katliamlardan sonra şehirde Müslüman ve Yahudilerin kalmasına müsaade etmediler.
1187’de Kudüs’ü işgalden kurtaran efsane komutan Selahaddin Eyyübi, inancının gereği olarak Kudüs halkına adil ve merhametli davranır. İnsanları inançlarında serbest bırakır ve din ayırımı yapmadan fakirlere yardım edilmesini emreder.
Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler, herkes kendi inancında birlikte yaşarlar; Ta ki sömürgeci İngiltere fitnesine kadar. Yahudilere devlet kurma vaadinde bulunan İngiltere, 1917’de işgal ettiği Filistin topraklarına Yahudileri göçe teşvik eder.
1880’de Filistin’de 35.000 Yahudi vardır. İsrail’in kurulmasına temel olan Balfour bildirgesinin ilanı olan 1917’de 570 bin Müslümana karşın 75 bin Yahudi var. Ancak Avrupa, ABD ve Rusya içlerinde anlaşmışçasına içlerindeki Yahudileri Filistin topraklarına göçe teşvik ederler ve desteklerler.
Yahudileri 1290’da İngiltere, 1392’de Fransa, 1492’de İspanya ve 1497’de Portekiz’den kovan Avrupalılar, zehirlerini Müslümanların ortasına akıttılar. Almanya’daki Nazi soykırımını da ayrı tutmamak gerek.
1938’de Filistin nüfusunun % 28’ini oluştururlar. Planlı göçü fark edip itiraz eden Müslüman Filistinliler, İngiltere tarafından katledilirler.
1947’de Filistin nüfusunun % 31’ni oluşturan Yahudilerin elinde ancak toprakların % 6-7’si vardır. 1948’de BM, Filistin nüfusunun 3’te 1’ni oluşturan Yahudilere, Filistin topraklarının % 56,5’ni; nüfusun 3‘te 2’sini oluşturan Müslümanlara da toprakların % 43,5’ni pay ederler ve öneminden dolayı da Kudüs’ün idaresini uluslar arası bir komisyona bırakırlar. Görünürde Müslümanlar bu haksız paylaşımı kabul etmez ama İsrail, batının desteğiyle sürekli olarak topraklarını genişletmektedir.
Devamlı olarak Müslüman Filistin halkı katledilmekte, evleri ve toprakları ellerinden alınıp buralara başka ülkelerden getirilen Yahudiler yerleştirilmektedir. Birleşmiş leşlerin Müslümanlara layık gördüğü az topraklar da ileri karakolları İsrail tarafından işgal edilmiştir.
Bazıları İsrail’in tek amacının Kudüs olduğunu sanmaktadırlar. Hayır kardeşim! Sen Kudüs’ün işgaline ses çıkarmasan da, “ Seçilmiş kavim ve Vaat edilmiş topraklar” inancına sahip siyonistler, seni ve topraklarını alt etmeden asla durmazlar.
Onlar yönetimde bulundukları Kudüs’te başka inançlara hayat hakkı tanımazken; her inanca yaşama hakkı tanıyan inancımız ve bu inancın temsilcileri her insanın inanç ve yaşama hakkını güvence altına almışlardır. Müslümanların topraklarında ve 1200 yıl hakim oldukları Kudüs’te bütün inançlar serbestçe yaşamışlardır. Ancak gayri Müslimler hakim oldukları yerlerde başka inançlara, özellikle İslam’a yaşama hakkı tanımamışlardır.
Eğer birazcık insanlığın varsa, Filistinlilerin yaşadığı durumu biraz düşün. Kendi topraklarında katlediliyorlar, evleri başlarına yıkılıyor ve açık hapishane hayatı yaşıyorlar.
Filistin ve Kudüs’te yaşananlar sadece bir işgal değil, insanlık ve kutsal değerler katlediliyor. ABD ve İsrail’in işgalci, katliamcı fitnelerine karşı çıkmak, İnsan ve Müslüman olmanın sorumluluğudur.
İhsan PINAR Tüm Yazıları