Seçim yardımı adı altında hazineden aldıkları 100 milyonlarca- lirayı çarçur ettiler. Temelli bir çözüm ve barış için vaatlerde bulundular. Hizmet ve proje üzerinden yarışmaktan ziyade, hakaret ve karalamalarla adeta yarışarak meclise girmeyi başardılar.
Peki, ne yaptılar?
Olan düzeni de bozdular. Sivillere yönelik düşük yoğunluklu saldırıları genelleştirdiler. Çözüm sürecinden, halk savaşına yöneldiler. Kimileri de çözüm sürecini buzdolabına koyduğunu söylüyor.
Tek parti iktidarına son verdiler. Seçimlerden hemen sonra Ak Parti ile bir araya gelmeyeceklerini beyan ettiler. % 40 ve 60’lık blok ayırımı yaparak çok şikâyet ettikleri ayırımcı bir üslup kullandılar.
Ancak Meclis Başkanlığı seçiminde istedikleri – kendilerinden istenilen- birlikteliği sağlayamadıkları görüldü. Halk nezdinde oyunbozan görünmemek için yaptıkları koalisyon görüşmelerinde olmayacak şartlar ileri sürdüler. Oysa bütün partiler, seçim sonuçlarından halkın koalisyon için kendilerine görev verdiğini beyan ediyorlardı.
Seçim döneminde kullandıkları nezaketten uzak incitici dili daha da keskinleştirdiler. Birbirlerini karalamak için ağza alınmayacak suçlama ve hakaretlerde bulundular. Söyler misiniz Allah Aşkına! Görevini yapmayan işçi, memur, doktor, polis, öğretmen ve doktoru ne yaparlar. Duruma göre görevden alma, uzaklaştırma, disipline sevk, soruşturma ve cezalandırma yollarına başvurmazlar mı? Peki, görevini yapmayan, yapamayan normal vatandaş cezalandırılırken, vekillerin bu ayırımcılığı neden? Hani bütün vatandaşlar eşitti!
Basına yansıdığı kadarıyla seçimlerden sonra 10 Temmuz’da vekil başına 55 bin- bir asgari ücretlinin 60 maaşı- lira aldılar. Peki, aldıkları bu paranın karşılığında, kavga ve hakaretlerden başka ne yaptılar. 4 partiden oluşan bir mecliste bir koalisyon hükümeti kuramadılar. Bir azınlık hükümetine destek vermediler. Meclisten bir erken seçim kararı aldırtmadılar. Cumhurbaşkanlığı kararıyla alınan erken seçim kararı sonrası kurulacak seçim hükümetine üye vermediler. Anlayacağınız, anlaşmamak için yemin etmiş gibi hep oyunbozanlık yaptılar. Kendi beceriksizlikleri yüzünden büyük külfet olan seçimler yenileniyor. Kendi keyifleri yerinde ama olan halka oldu. Savaş çıkmış, acımazsız çatışmalar her gün ve her saat can alıyor, Siyasi istikrar bozuluyor, ekonomi krize giriyor, faizler yükseliyor… Umurlarında değil. Onlar nasılsa yüksek maaşlarla sıcak koltuklarında oturmaya devam edeceklerinden emindirler.
Tekrar seçim yardımı almayacaklar, alamayacaklar; çünkü halkın ve basının tepkisi çok büyük olurdu. İnşallah, zaten çok haksız olan 2 yıllık emeklilik imtiyazlarını aşağıya çekip, mevcut vekillere emeklilik hakkı! Getirmezler. İyilik ve hizmet adına hiçbir şey üretemeyen, bilakis sorun olan ve bizi tekrar seçim stresine mahkûm eden vekiller aldıkları paraları hak etmiyorlar ve vicdanlarına danışabilirlerse bu paraları iade etmeleri gerekir. Genelde de başta parlamento olmak üzere herkesin uymak zorunda olduğu! Anayasanın Eşitlik İlkesine aykırı olan yüksek maaş ve imtiyazlarının normale getirilmesi lazım.
Tek önemli gelişme olarak MHP kurucusu Alpaslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş ve seçim ittifakıyla HDP’den vekil seçilen EMEP Genel başkanı Abdullah Levent Tüzel’in tavırlarını önemsiyorum. Verdikleri kararlar birbirine zıt gibi görünse de, kararlarının doğru ve yanlışlığından ziyade, parti teşkilatlarına rağmen kendi özgür iradelerini ortaya koymalarını takdir ediyorum.