Evin içinden sesler duyan hoca, ne olduğunu öğrenmek için oğlunu gönderir. Diğer odaya giden çocuk gecikince hoca “ne var, ne oldu?” diye seslenir.
Çocuk - Baba, hırsız var.
Hoca- Tut kolundan getir, deyince
Çocuk – Baba, gelmiyor ki…
Hoca- Gelmiyorsa, bırak gitsin…
Çocuk – Baba, gitmiyor…
Hoca – Oğlum bırak gel, der.
Çocuk – Baba, bırakmıyor ki…
Evet, çocuk hırsızı bırakıyor, ama hırsız çocuğu bırakmıyor. İnanın bizim meselemiz bu fıkradan çok farklı değil. Dün inkâr, asimilasyon, sürgün ve katliamların olduğu bir dönemde belki silahlı mücadelenin bir fayda ve anlamı olabilirdi. Ama ya günümüzde! Silahlı mücadelenin halklara faydalı ve tek yol olduğunu iddia edebilecek bir vicdan ehli var mı?
Hafızamızı silmememiz, dünü unutmamamız lazım. Daha 10–15 yıl önce bu halkın esas meseleleri olan sorunları bu gün konuşan var mı? 15 yıl öncesine kadar yasaklar devam ediyordu. İşkence vardı, faili meçhuller vardı, tutuklu anneleri çocuklarıyla bir kelime Kürtçe konuşamıyorlardı. Leyla Zana, Mecliste çok masumane iki kelime Kürtçe konuştuğu için arkadaşlarıyla beraber derdest edildi. Ahmet Kaya “Kürtçe bir klip yapacağım” dediği için sanatçı! Arkadaşları tarafında linçe maruz kaldı ve Avrupa’ya kaçmak zorunda bırakıldı...
Sağlık, ekonomik, eğitim, istihdam, üretim bakımdan bölgemiz mahrum bırakılmıştı.
İşsizlik, yokluk, yüksek faiz, yüksek enflasyon vardı. Hiçbir zaman evin temel ihtiyaçları olan yağ, un, şekeri… Aynı fiyattan alamıyordun. Halkın çoğunun sosyal güvencesi yoktu. Sigortası olanlarda insan muamelesi görmüyor ve özele gitmeden doğru dürüst tedavi göremiyorlardı. Ve hastaların çoğu tedavi için Ankara’ya gitmek zorundaydılar. Parana göre tedavi olabiliyordun. Batman’da yapılabilen bir fıtık ameliyatı için de doktora bıçak parası vermeli, pansumancıyı ayrı, kapıcıyı ayrı görmeliydin. Diyarbakır hastanelerinde yatan hastalarını görmeye gidip, kapıdan döndürülenler çok oluyordu. Hastane masraflarını ödeyemeyenler, rehin alınıyordu. Ben bir sigortalı olarak Devlet hastanelerine ve sevkim olmadığında şehir dışındaki diğer SSK hastanelerinde muayene olamıyordum…
Bu son 10 yıl içinde tüm ülke, halkımız ve bölgemiz için hukuk, insan hakları, özgürlükler, sağlık, eğitim, ekonomik… Alanlarda devrim niteliğinde güzel gelişmeler yaşandı. Dün Kürtçe konuşmak yasakken bugün özerklik, bağımsızlık dâhil her şeyi hem de meclis çatısı altında konuşabiliyoruz. Halkımızın yükselen hayat standartları, bölgemizde yapılan duble yollar, havaalanları, hastane ve okullar, lüks mağaza, ev ve arabalar…
Yeterli mi? Elbette değil. Anayasal eşitlik ve Adaletin sağlanması, yargının Adalet sistemine dönüştürülmesi, Anadile resmiyet kazandırılması, halkın tüm kesimleri arasında barışın sağlanması…
Tüm bunları da ancak uzlaşarak, anlaşarak daha ileriye götürebiliriz. Sorunları çözmenin yolu konuşmak ve uzlaşmaktır. Savaş ve kavga ise “ malxırakırıne”
Bu olan kavga ancak acılarımızı ve sorunlarımızı artırır. O yüzden diyorum ki; Kürt ve Türk halkına, bölge halkına, Hükümete, HDP ve Örgüte… Hiç birimize bir faydası olmayan bu kavga biran önce son bulmalıdır. Silahlar bırakılmalı, eller gül ve kalem tutmalıdır.
Bizim ortak menfaatlerimiz bu kavganın bir an önce âmâ’sız ve şartsız bırakılmasını gerektiriyor. Ancak düne kadar Kürt halkına olumsuz gözlerle bakan bazı kesimler, Tayyip Erdoğan ve Türkiye ile meseleleri olanlar, hepimizi batırma pahasına Kürt halkı üzerinden Tayyip Erdoğan ve Türkiye ile hesaplaşmak istiyorlar. Bunun içinde akıl almaz algı yöntemleriyle habire kavgayı tahrik ediyorlar. Oysa bu savaş ve Tayyip Erdoğan karşıtlığı bize bir şey kazandırmaz. Bilakis, sorunlarımızın çözülmesi, daha çok hak ve özgürlükler için diyalog kurarak, anlaşarak taleplerimizin yerine getirilmesi için hizmete teşvik etmeliyiz…
Daha iyiye ve daha doğruya doğru olmak dileğiyle…