Taksiciler çok şey bilirler. Malum gün boyu muhabbet etmek zorunda kalırlar. Ya da kulak misafiri olurlar saçma sapan konulara.
Trafiğin bir hayli yoğun olduğu bir saatte İstanbul'un bir yerinden neredeyse diğer bir köşesine gitmesi mecburi olan bir vatandaş el kaldırıp durdurduğu taksi şoförüne "Boş musunuz ?" diye soramadan, şoförden "Nereye ?" diye hafif kabaca bir soruyla karşılaşır. Sakin olmak zorundadır bu vatandaş; çünkü o saatte başka taksi bulma olanağı oldukça azdır. Gideceği yeri söyleyen bu bayan, şoförün yüzündeki tebessüm ve ses tonundaki değişikliğe anlam veremeden arabaya biner.
Yol uzun trafik sıkışık olunca başlanır sohbete.
Şoförün 'Nerelisin abla?' sorusuyla başlar ve söz dönüp dolaşır ülke mevzularına gelir. Şoför milletvekili edasıyla anlatır ülkenin halini. Hele ki baştaki partiyi sevmiyorsa veryansın edip sallar da sallar.
"Bu ülkede hayat bitti, hatta bitirdiler. Ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler. Bakın Avrupa’ya, adamlar biliyor ülke yönetmeyi canım. İnsan hakları var oralarda. İnsana değer veriliyor. İşsizlik yok gibi. Çalışmayana bile para veriyorlar. Yok, bizim ülkede iş yok .
"Arka koltukta oturan kişinin yurtdışında yaşadığından habersiz, konuşmaya devam eder.
Sabrın son noktası diye bir yer vardır ya. İşte yolcu olan bayan dayanamaz.
"Yurtdışında yaşadınız mı?" diye sorar.' Hayır' cevabının geleceğini bilir."Ben Avrupa’nın başkentlerinden birinde yaşıyorum. İnsan hakları dediniz ya, o hakları size verirken, halk dilince söylemek isterim "Ananızı ağlatırlar.
"Üç kuruş işsizlik parası verirken, lanet olsun dedirtmeyi başarırlar. Oysa çalışırken o parayı senin maaşından alırlar. Yani hakkım olan bir para. Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Tadını bilmediğiniz bir yemeği anlatmayın.
Herkese göre değildir.
Ömrünüzü verseniz bile siz yabancısınız.
O gözle bakılır size.
"Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür."
Bu söz tam bu konu için söylenmiş.
Adına gurbet dememişler boşuna.
Gurbetin sözlük anlamı: Gariplik,
Yuvasından, yurdundan, doğduğu yerden, sıladan uzakta olmak yabancılık durumu.
Sözlük anlamı bile ne kadar acıtıyor okurken yürekleri.
Şu an "Avrupa Avrupa" diye söylenip, imrenenler, Avrupa’da yaşamak için her şeyi göze alanlar, vatanlarını hiçe sayanlar…
Hiçte sizlerin düşündüğünüz gibi değil buralar.
Ezan sesini duymadan geçirilen bir ömür, bayram sabahı elini öpemediğiniz bir aile hüznü yaşadınız mı? Üç kuruşluk lüks için kölelik yaptınız mı?
Ülkenize gittiğinizde hava attığınız Avrupa’da tuvalet temizlediniz mi hiç?
Mal-mülk yapalım sevdasına kapılıp, evlatlarınızı evlerinizde yapayalnız bırakıp da üstüne kapı kilitleyip işe gittiniz mi hiç?
Doktorlara derdinizi anlatamadan, ağlayarak ağrınızı çektiniz mi?
Size Almanya'da yabancı, Türkiye'de Almancı denildi mi hiç?
Ülkemize girerken sınır kapısında bayrağımıza bakıp ağladınız mı?
Ya ayrılırken tüm yüreğinizi tıka basa hüzünle doldurup hıçkırarak ağladınız mı?
Yaşamak maddiyat değildir?
Yaşamak: Her şeyiyle ezanıyla, bayrağıyla; diliyle, sevgisiyle, türküsüyle bir bütündür.
Hayat, para ile satın alınamayacak kadar değerlidir.
İnsanoğlu yaşadığı yerde çalışıp mutlu olabilmeyi başarmalıdır. Çalışmadan hiçbir yerde para kazanılmıyorsa, değerlerimizi kaybetmeden üç günlük dünya hayatını bir de gurbetlikle tüketmemeliyiz.
Ben yürürüm ilden ile,
Şeyh anarım dilden dile,
Gurbette halim kim bile,
Gel gör beni aşk neyledi. (Yunus Emre)
Gurbetten sevgilerim ile...