TDK'ya göre mankurt: Ulusal kimlikten uzaklaşan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşan.
Genelde bilinçsizce itaat eden köle anlamında kullanılır. Eski Türklerde ve Moğollarda insanları köleleştirmenin bir yöntemi olarak kullanılıyordu.
Aymatov’un “Gün Olur Asra Bedel” adlı eserinde sosyal psikoloji literatüre girmiş ve yaygınlaşmıştır.
İnsanlar nasıl mankurtlaştırılırdı?
Mankurtlaştırılacak insanların kafaları tıraş edilerek deve derisinden yapılmış bir başlık kafalara geçirilir ve güneşe bırakılırlar. Sıcaktan kuruyan deri, kafayı sıkıca sarar.
Yeniden uzamaya başlayan saçlar çıkacak yer bulamazlar ve kafanın içerisine doğru uzarlar. Kişi zamanla hafızasını yitirerek bir robota dönüşür. Hafızası silinen ve geçmişine dair tüm izlerini yitiren insan artık mankurtlaşmıştır.
Annesi ve babası da dâhil, hiçbir yakınını tanıyamaz. Artık efendisi tarafından kendisine söylenen her şeyi sorgusuz ve itirazsız bir şekilde yapan bir robota dönüşür. Her türlü canavarlığı ve kötülükleri yapmaya hazır hale getirilmiştir.
İşin en ilginç yanı, mankurtlaştırma çağımızda farklı metot ve yöntemlerle küresel çapta çok daha etkili bir şekilde devam etmektedir.
Çağımızda en etkili mankurtlaştırma üç grupta oluşmaktadır.
1-Din tüccarlarının mankurtları, 2-Siyasetçilerin mankurtları, 3-Demokrasinin mankurtları.
1-Din tüccarları, sürülerle güttükleri dinci mankurtlar üretirler. Efendilerinin/şeyhlerinin her sözüne gassalin elinde bir meyyit gibi mutlak bir teslimiyetle bağlanır. Gassal (ölü yıkayıcısı), ölüyü nasıl ki istediği gibi evirip çevirir, sağa sola döndürür ve yatırıp kaldırırsa ve ölü buna itiraz edemezse, aynı şekilde mankurt da efendisine öylece kendisini teslim eder. Şeyhlerinin/liderlerinin yorumlarını ambalajlayıp din diye satıyorlar. Şeytanın, Allah’la aldatmasının farklı örneklerini sergiliyorlar.
Günümüzde bazı dinî gruplar ve cemaatler, itaati, bir din hükmü gibi algılıyorlar veya kültür haline getirip kutsuyorlar. Oysa eleştiri kültürü, İslâm’da çok önemli bir yere sahip. Eleştirinin olmadığı toplumlarda, kurumlarda, gruplarda ve cemaatlerde tabular, bağnazlıklar, saplantılar, ön yargılar, putperestlikler, sahte ilâhlıklar ve şirk inancı hâkim olur.
2-Bir de siyasetçilerin mankurt üretimleri var. Taraftarlarını öyle sahte hedeflerle ve suni gündemlerle oyalıyorlar ki, beyinlerini uyuşturuyor, düşünemeyen, öz değerlerine yabancı kendilerine hayran tipik mankurtlar oluşturuyorlar. İnançlarına açıkça ters düşse bile yabancı kuruluşlara ve yasalara sevdalı kitleler oluşturabiliyorlar.
Uzaktan kurgulu bu mankurtlar, bâtılı hak olarak rahatça savunabiliyorlar. Liderleri/önderleri sorgusuz sualsiz vur dese vururlar, öl dese ölürler. Fikirlerin değil de liderlerinin/ önderlerinin arkalarından gitmelerini bir farklılık olarak algılıyorlar. Kendilerine bir statü kazandırdığına inanıyorlar.
3-Demokrasi mankurtları.
Demokratik/seküler kültür maalesef birçoğumuzu hipnotize etti. O da kendine has mankurtlar yetiştirmede önemli bir yere sahip.
İçerdeki sömürge aydınları vasıtasıyla, toplumların eğitim ve kültür politikaları değiştirilerek, zihinler yeniden kurgulanıp insanlar kendi toplumuna, inancına, kültürüne yabancılaştırılabiliyorlar. İslâm Coğrafyasında bile Batılılaşma karşıtları, en büyük ve etkili putun demokratik bir yönetim şekli olduğunu kavrayamıyorlar. Bu yönetim şeklinin her türlü insani değerleri ve duyguları öğüttüğünü göremiyorlar. Demokrasinin, çıkarcı, menfaatçi ve egoist insanlar üreten bir yönetim tarzı olduğunu göz ardı edebiliyorlar. Zinanın, içkinin ve kumarın demokrasinin bireysel ve demokratik bir hak olduklarını görmemezlikten gelebiliyorlar. Zincirlerine sevdalı, celladına âşık mahkûmlar gibi, demokrasinin, laikliğin ve AB’nin yılmaz savunucuları olabiliyorlar. Bunlara göre, demokrasiye yaklaştıkça çağdaşlaşıyor, gelişiyoruz ve modernleşiyoruz.
Hangi tip mankurt olursa olsun, hepsinin ortak özelliği, akıllarını liderlerine, şeyhlerine ve önderlerine kiraya vermeleridir. Artık düşünmeye eleştirmeye ihtiyaç duymazlar. Onlar gibi söyler, onlar gibi düşünür, onlar gibi hissederler. Bunların hepsini kendilerinin yerine efendilerinin en uygun bir şekilde yaptıklarına inanırlar.
İslâm’ın, dolayısıyla medeniyetin önemli bir ölçüsü, toplumların liderlerini ve kurumlarını
eleştirebilmesi ve sorgulayabilmesi inancından çok uzaktadırlar.
Eleştirmeyen, sorgulamayan, taklitçi, kimliksiz, itaat kültürünün cenderesi altında yetişmiş her insan birer mankurttur. İnsanları mankurtlaştırmak için illa kafaya deve derisi sarmak gerekmez. Medyayla, sosyal medyayla, sahte hedeflerle, propagandalarla, menfaatlerle ve nefislerine esir edilerek insanları kolayca mankurtlaştırıyorlar. Yani bunlar, kafaları sıkan derilerin yerini alan zihnimizi daraltan çağdaş deriler.
İnsanlar kendiliğinden mankurtlaşamaz, mutlaka başka birileri tarafından mankurtlaştırılırlar.
Fikirlerin ve ideallerin arkasından değil de insanların yani liderlerinin, reislerinin, önderlerinin, şeyhlerinin ardından giderler. Kur’an insanlara değil, bana uyun dediği halde. Hele bir de biraz menfaatlenirlerse mankurtlaşmaya koşar adımlarla giderler.
Her dönem her toplumun mankurtları vardır ve var olmaya da devam edecektir.