Efendimiz (SAV) “İzin istemek üç defadır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin.” buyurmuştur. (Buhârî, İsti’zân, 13)
Bu Hadisi şerifi kullandığımız telefonlara da kıyas edebiliriz. Birinin telefonunu çaldığımızda üç defadan fazla çalmamız doğru değildir. Bazen camide namaza başladığımız andan itibaren namaz bitinceye kadar milletin telefonu susmuyor. Bazen ilahiler, bazen de oyun havaları ya da düğünlerde çalan müzikler namazımızı namaz olmaktan uzak tutuyor. Bazı şahısların telefonları kendi kendine sonlandırılıncaya kadar çalıyor. Arayan şahıs bir daha çalıyor. Namaz bitinceye kadar devam ediyor. Namaz bitince, namazdaki şahıs telefonu açıyor ve yüksek sesle konuşmaya başlıyor. Ne arayan ne de aranan hiçbir kural ve kaide tanımıyor.
Aradığımız şahıs memur ise bir defa çaldıralım. İşi olabilir. Öğretmen ise derste olabilir. İmam ise namaz kıldırıyor olabilir. Telefon çaldırmada ısrarcı olmayalım.
Başkasının kapısını çalarken ısrarcı olmak doğru değildir. Kapı açılmıyorsa geri dönmek lazımdır.
Kapının tam karşısında durmayalım. Kapının sağında durup kapıya bakmayalım. Gerekirse sırtımızı veya yan tarafımızı kapıya çevirelim.
İzin isterken “kimsiniz?” sorusuna “ben” veya “benim” gibi bilinmezlik ifâde eden ve bir tanıtma unsuru taşımayan kelimelerle cevap vermek de hoş değildir. Çünkü tanıdık olsa bile insanları her zaman seslerinden fark edebilme imkânı yoktur. Oysa, “sen kimsin?” veya “kim o?” tarzındaki sorular, karşıdakini asgari ölçüde tanıma isteği taşır. “Ben”, “benim”, “bir insan”, “bir şahıs”, “Allâh’ın bir kulu”, “bildiğiniz kişiyim” gibi cevaplar yeterli değildir. Nitekim şu rivâyet bu husûsta bizleri açıkça uyarmaktadır. Câbir -radıyallâhu anh- diyor ki; “Resûlullâh (sav)’e geldim ve kapısını çaldım. Resûl-i Ekrem:
«– Kim o?» dedi.
– Benim, diye cevap verdim. Allâh Resûlü:
«– Benim, benim!» diye tekrar etti. Gâliba bu cevaptan hoşlanmamıştı.” (Buhârî, İsti’zân, 17) [2]
Dolayısıyla evimiz bile olsa kapıyı çaldığımızda kendimizi tanıtacak belirgin bir ifade kullanmalıyız.
Bir Müslüman, bilhassa başkasının evine girerken belli âdâb kurallarına uyarak ev sahibini haberdar edip onun hüsn-ü kabûlünü almalıdır. Aksi bir hareket mü’mine yakışmaz.
Bunun yanında kişinin aile içinde evdeki odalara girerken de belirli adab esaslarına uyması gerekir. Meselâ evdeki hizmetçi ve çocuklarının, günün belirli vakitlerinde kişinin yatak odasına izinsiz giremeyecekleri bir ayet-i kerimede şöyle ifade edilmektedir:
“Ey îmân edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar şu üç vakitte; sabah namazından önce, öğleyin istirahat için elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında ise birbirinizin yanına girip çıkmanızda, ne sizin ne de onlar için bir vebal yoktur.” (en-Nur 24/58)
Bülûğ çağına ulaşmış çocukların ise artık yetişkinler gibi her girdiklerinde izin istemeleri gerektiğini Kur’an-ı Kerîm şöyle beyan etmektedir; “Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekilerin (büyüklerinin) istediği gibi onlar da izin istesinler.” (en-Nûr 24/59)