Güven nedir? diye bir soru sorsak bilmem nasıl bir cevap verirsiniz? Ben şöyle derim; bir kişiden bir beklentin varsa ve bu kişide beklentilerini karşılayacak vasıflar ve güç mevcutsa, senin de sırtını dönüp kendi işlerine bakma halidir. Ona inanmandır. Böyle bir durumda sen kendi işindesin, beklenti içinde olduğun kişi de işlerimizi yoluna koyar, havasındasın. Kürtçe’de “Pişta te jê rast e” denilir. Ona karşı gönlün rahattır, gözün arkada kalmaz, anlamında bir cümle. “Ben sana güveniyorum” dediğimizde “Sen işlerimi yapar, beni sıkıntıya sokmazsın” demenin başka bir şeklidir.
Karşı taraf için de şöyle bir şey var. “Güven duygusu aşılamak.” O da şayet problemli gördüğü tarafa “Güven Aşısı”nı vurabilirse o da işlerini rahatlıkla yürütür. Bir kişiye güven aşıladığınızda aynı zamanda onu saygın bir birey haline getirmiş oluyorsunuz. Onu imana getirmiş oluyorsunuz. O bunu karşılıksız bırakmaz o da sizin saygınlığınıza saygınlık katar. Güven meselesinde iki taraf var. Güven alış-verişi söz konusu.
Kısacası eğer iki taraf arasına güven varsa hayatlarının akışına otomatik bir sistem kazandırırlar. Güven varsa işler yürür. Güven yoksa işler durur. Her türlü mekanizma ve organizasyonda dönen çarkların yağı güven, pası da güvensizliktir. Güven bitti mi mekanizma bünyesinde barındırdığı oksijeni ve elektronları kaybeder sonrasında çarklar oksitlenmeye başlar. Oksitlenen çark dönmez, gıcırtı çıkarır. Her yerden ruh tırmalayıcı sesler gelir.
Bir dönem çobanlık yapmışım, oradan biliyorum. Sürü otlarken arada bir çobana da göz atar. Çobandan dolayı kendini güvende hisseder işine bakar. Gözü arkada kalmaz. Yağ, peynir, süt, yün verir. Üretir. Çoban gözden kaybola dursun, kurtla arkadaşlık yapa dursun, bir saklansın, sürü bağırmaya, her biri bir tarafa dağılmaya başlar. Çünkü sistemde güven kaybı yaşanmıştır. Teşbihte hata yapmışsam kusura bakmayın!
“Güven”in stratejik konumunu bilen politikacılar her mitingde halka “Bize güvenin” diyerek güven duygusunu aşılamaya çalışırlar. Onlar güvenin, beraber yaşamanın ve yol yürümenin en iyi aracı olduğunu bilirler. Sorumluluk makamındaki herkese şunu söylemek isterdim; güven kazanmak kolay bir şey değildir. Denizde elle balık yakalamak gibi bir durumdur. Yakalayan da elinden kayıp kaçmaması için çok ama çok dikkatli olmalıdır. Balık denize kaçarsa yakalamak imkânsız gibi bir şeydir. Güven kazanmak zor, kaybetmek ise kolaydır. Yapmanın zor, bozmanın kolay olması gibi. Binlerce güzellikleriniz iyilikleriniz olabilir ömrünüzün sonunda size güvenenleri bir kenara bırakıp size güvenenlerin kendisine güvenmediği birisi ile yol yürüme hatasına düşersiniz, bir hayal kırıklığı yaşatırsınız, değil bir çuval inciri, bir silo inciri berbat edersiniz…
Güven kaybı kan kaybına benzemez. Ya neye benzer? Hiçbir şeye benzemez, diyecektim ama sanırım sinir hücrelerinin kaybına benzetebiliriz. Yani? Yanisi şu; güven kaybı yaşıyorsanız sosyal hayatınızda tökezleme, topallama, sendeleme, yalpalanma, sallanma, duraklama ve aşağıya doğru yuvarlama dönemi başlamıştır, demektir.
“Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve mallarının güvende olduğu kişidir” diye buyurmuş en emin ve El-Emin…
Güven beraber yol almanın, arkadaşlığın azığıdır. Azık biterse yol da, arkadaşlık da biter.