On sekiz, on dokuz yaşlarında iken yazımızın başlığı olan bir anket veya araştırma duymuştum. Katılımcılardan en mantıklı cevabı altı yaşındaki bir çocuk vermişti. Çocuğun cevabına geçmeden önce lütfen burada okumaya bir ara veriniz ve bu soruyu kendinize bir sorup cevaplayınız. Üçüncü gözünüz olsaydı vücudunuzun neresinde olmasını isterdiniz?
Sonra da altı yaşındaki çocuğun verdiği cevabına bakınız. Katılımcıların “kahir ekseriyeti kafamın arka tarafında olmasını isterdim” diye cevaplamış. Ya siz olsaydınız ne derdiniz?
Çocuk “Üçüncü gözümün işaret parmağımın ucunda olmasını isterdim” demiş. “Neden?” sorusuna da: “Her yere girer, her yeri görür” cevabını vermiş.
Laf lafı açıyor, babında çocukluğumda okuduğum bir çocuk hikâyesi ile devam edelim; “Kayseri’de Yusuf adında çok meşhur bir marangoz ve çoğu kez dükkânına getirdiği çok sevdiği bir torunu varmış. Bir gün bir kadın, marangoza gelip kendisine tahtadan bir tavuk kümesini yapmasını istemiş. Yusuf Usta kümesi yaparken küçük torunu kendisini izliyormuş. Küçük çocuk dedesine: “Dede! Şöyle şöyle eklemeler yapsan, şuraya şöyle bir tahta vurup şunu şu şekilde yapsan daha güzel olur” demiş. Yusuf Usta, torununun bu söylediklerinden şaşa kalmış. Projesini değiştirmiş, torununun söylediği gibi yapmış. O kümesi gören herkes Yusuf Ustaya kümes siparişi vermiş. Yusuf Usta torununun parlak zekâsına hayran kalmış. Torununun normal bir çocuk olmadığını hemen anlamış.
Bir gün yine bir kadın Yusuf Ustaya gelip bir beşik siparişi vermiş. Yusuf Usta torununu çağırıp sormuş; “Oğlum şu beşiği nasıl yapsak daha güzel olur?” diye sormuş. Torun aklından geçenleri dedesine anlatmış. Çok sıra dışı bir beşik ortaya çıkmış. O beşiği görenler hayran kalmış. Artık Yusuf Usta kendisinden istenen her siparişte torununa danışıyormuş. Çok uzatmayalım dedesinin işlerinde sürekli kendisine danıştığı bu torunun kim olduğunu biliyor musunuz? Mimar Sinan…
Bu meseleyi neden anlattım? Çocuktur, küçüktür, bilmiyor, aklı ermiyor, dememek lazım. Belki de en güzel, en isabetli görüş onun yanındadır. Senin düşünmediğini düşünmüştür. Senin akıl edemediğini akıl etmiştir. Bu hikâyelerde görüş almanın ve danışmanın önemi de anlatılmıştır. Çocuk da olsa “Nasıl daha güzel olur?” sorusuyla zihinlerini uyarmalıyız.
Bu hikâyelerimizi siyasi düzleme taşıyıp bir de böyle değerlendirelim…
Geçen haftanın en önemli gündem maddelerinden biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam ve beraberindeki heyet ile yaptığı ve Türkiye’deki gündem maddelerinin ele alındığı görüşme idi.
Olması gereken bir görüşme idi. Cumhurbaşkanının ülke için söyleyecek sözü olan herkesi, her partiyi dinlemeli, onlarla görüşmeli, görüşlerini almalı ve onlara danışmalıdır. Hiçbir partiyi küçük görüp dışlamamalıdır. Belki de en isabetli, en güzel görüş onların yanındadır. Belki de gerçek “Mimar” onlardır. Her yere girip her yeri aydınlatacak olan ışık, kör noktaları aydınlatacak ışık belki de onların parmağının ucundadır.
Belki de birilerinden sadece dünya işlerinin değil, ahiret işlerinin de nasıl daha kolay ve güzel yürütülebileceğini öğreniriz.