Bir önceki hafta da Konumuz yılbaşıydı. Daha Doğrusu yılbaşından ziyade, çok hayatları karartan piyango kumarı belasına yer vermiştik. Daha önceki yıllarda, yıl başına gelindiğinde klasikleşmiş sözcükler dudaklardan dökülüverirdi. Neydi o yılbaşının klasikleşmiş sözcükleri diye zihnimizi yoklayacak olursak, hemen aklımızda birer asker gibi hizaya girerek tekmil verirler.
“Yılbaşı gelirken, insanlar bir yıl yaşlanmış oluyor. Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve tüm dünyaya barışın hükmetmesi dileğiyle… Yılbaşı demek yeni bir başlangıç, yeni umutlara yelken açmak demek… Hayallerine koşar adım kavuşman dileğiyle...” gibi alt alta mesajlar sıralanırdı.
Ama bu yıl, sadece 1 yıl yaşlandırdı dersek kendimize ve çevremize haksızlık etmiş sayılabiliriz. Onun için ne iyi niyet ne de geçmekte olan senede insanlık alemi olarak yaşamış olduğumuz drama hiç dokunmayacağım.
Yılbaşı yada takvimin başlangıcı geldiğinde, ondan önce ve sonra gündeme gelen farklı kesim, ırk ve inançlarda kutlanılan 4 farklı geleneksel konuyu ele alacağım. Bunlar; Şeb-i Yelda, Serê Salê, yılbaşı (Noel) ve Hicri takvim.
İlk sırayı, tarihi (21 Aralık) geçmesinden dolayı Şeb-i Yelda’ya (en uzun gece) veriyoruz.
Bölgelere göre değişiklikler gösterse de özellikle İran’da yapılan Şeb-i Yelda kutlamalarında, ailenin en büyüğünün evinde toplanılır, başta karpuz ve nar olmak üzere hemen her tür yiyecek hazırlanır, sabah güneşin doğuşuna şahit olana kadar devam eder.
Karanlıklar her zaman ve her toplumda ürkütücü olmuştur. İnsanın var oluşundan bu yana, gece ve karanlık, genel anlamda kötülüklerin anası sayılmış, başta güneş olmak üzere aydınlık saçan her şeylere de kutsiyet atfetmiştir. Tarih, karanlık dünyaya galabe çaldığı vakit, yarasalar gibi etrafa yayılan vampirleşmiş insanların sokaklara dökülüşüne, çevreyi yakıp-yıkmasına, masum insanların katledilmesine şahit olmuştur.
(Gerçi günümüzde, elektrik kesintileri sayesinde, televizyon-telefondan uzak olmasından dolayı insanların birbirleriyle konuşmasına vesile olmuşsa da karanlıklar her zaman sorun olmuştur.)
21 Aralık, Kuzey yarım küre için, yılın en uzun gecesi ve en kısa gününe sahiptir. Bu günü takip eden günlerde, geceler kısalmaya, günler uzamaya başlar. 21 Mart tarihinde gece ve gündüz süre olarak eşitlenir. 21 Haziran’da da ülkemizin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede en uzun gündüz yaşanır. 21 Haziran yaz gündönümü tarihi dünya üzerinden yıl bazında birçok değişikliğin başlangıcı olarak da kabul ediliyor. Bu bilgileri de verdikten sonra konumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.
“Şeb i Yelda” olarak da adlandırılan 21 Aralık, eski inanışlardan olan Zerdüştlükte de kış mevsiminin başlangıcı, yeni yılın başı olarak da bilinirdi.
İkinci başlığımız Noel’di. Noel kutlamalarının ne zaman, nasıl başladığı tam bilinmemekle birlikte, ilk yazılı kayıt M.S. 4’üncü yüzyıl tarihini gösteriyor. Bunun sebebini de Hz. İsa’nın Batı Şeria sınırları içinde bulunan Beytüllahim’de M.Ö. 4’üncü yüzyılda dünyaya geldiğine inanılıyor olmasındandır.
Roma İmparatorluğu döneminde M.S. 4’üncü yüzyılda Hristiyanların serbest bırakılmasıyla birlikte kutlamaların da yaygınlaştığı düşünülüyor. 25 Aralık’ta kutlanan Yenilmez Güneşin Doğum Bayramı nedeniyle Noel’in de bu tarihte kutlanmaya başladığını öne sürenler de var.
Hristiyanlık aleminde yılbaşı kutlamaları yeni gelen yılı karşılamak amacıyla yapılır. Ancak yılbaşı kutlamaları ile Noel karıştırılmaktadır. Noel, Hristiyanlık inancında Hz. İsa’nın doğumunu kutlamak amacı olan bir kutlamadır, onun tarihi de, 24 Aralık’tır.
Devam edecek...