‘’ Ey iman edenler! size verdiğimiz rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin. Eğer yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız ona şükredin.’’ (El Bakara: 172)
‘’ Bir kimse (Hac günü) uzun yolculuğa çıkar. Saçları dağılmış, toz toprak içinde kalmış bir halde ellerini semaya kaldırarak, Ey Rabbim. Ey Rabbim diye dua eder ve dileklerde bulunur. Hal bu ki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haram ile beslenmiş. Böylesinin duası nasıl kabul edilir.’’ Müslim, zekat 20
Müslüman şahsiyetler, tarih boyunca iktidardan, yönetimden uzak olmaya çalışmışlardır. Bunun en önemli sebebi: iktidarda güç sahibi olmayacaklarından, yani yönetimi yönlendiremeyeceklerinden, yönetime doğru ve güzel şeyleri yaptıramayacaklarından dolayı uzak durmuşlardır. Şunu da çok iyi bilmişler ki bu görevlere getirildikleri zaman, yönetim pis işlerini, kirli işlerini onlara yaptıracak ve onları günahların içine sürükleyecektir. İmam Ebu Hanife'ye, kadılık teklif edildiği zaman, onun korkusu, bu yönetim Mazlum insanları benim dilimle, benim fetvalarımla cezalandıracaktır. Ve bu yüzden ölümünü göze alarak bu teklifi red eder. İşkencelere uğrar yine de kabul etmez.
Günümüze bakıyoruz: Müslümanlar makam ve mevkilere gelmeden önce helal-harama dikkat ederlerdi. Çocuklarının yaşantılarına özen gösterirlerdi. Lüks içinde yaşamaktan uzaktılar. Ama mevkilere, makamlara geldikleri zaman ne kendileri ne çocukları nede hanımları helal-harama dikkat etmediler. Daha önceden bir maaş alan şahıs birkaç kurumun yönetimine atanarak her bir kurumdan yüklü bir maaş almaktadır. Hanımlarını, çocuklarını yağlı kurumların yönetimlerine yerleştiriyorlar. Haram ve günah üzerine oturtulmuş sistem, onların eliyle her türlü kötülüğü döndürüyor. Bir bakıyorsunuz ömrünü İslam'a adamış bir alimin oğlu, Milli Piyango İdaresi başkanlığına yani resmi kumarın idareciliğine atanıyor, başka biri genelevlerin gelirlerini teftiş etmek için görevlendirilen bir müfettiş oluyor. Başka bir Alim plajları kontrol eden görevli yapılıyor. Mut'taki bir Müslüman bayan yüzücülerin müsabakalarını denetleyen ve yönlendiren yönetici oluyor. Başka bir Müslüman'da İslam'ın zıttı olan kanunları çıkartıp bu kanunlarla toplumun başına bela oluyor. Müslüman bir hakim ve savcı 18 yaşından küçük evlendirilen kadının kocasını hapse attırıyor. Kadını ve çocuklarını kimsesiz bırakıyor. Diğer taraftan zina davasıyla karşısına geçene ise sen serbestsin deyip eve gönderiyor. Yani helal olana ceza veriyor, haram olana ise alkış tutuyor.
Bir okul düşünelim; Öğretmenlerinden öğrencilerine kadar, idarecilerinden hizmetlilerine kadar, velilerinden çevrelerindeki esnaflara kadar herkes içki, zina, esrar, kumar gibi her türlü kötülüğün içindedir. Okulun kanunları da bunları teşvik ediyor. İyi bir öğrenci buraya gittiği zaman kısa sürede bozulur. Dürüst bir idareci burada iyi şeyler yapmak istediği zaman kanunlar ona izin vermez ve zamanla o’da ortama uyar. Çok iyi bir Müslüman liseye müdür olur. İki ay sonra okulundaki kızların voleybol veya futbol şampiyonluğu ile övünür.
Müslümanlar, iktidarın nimetlerini kendi menfaatleri için kullandıkları zaman, haramla- rüşvetle karınlarını, ceplerini doldurduklarında, artık ellerini nereye kaldıracaklar. Kimden yardım isteyecekler. Allah'a, hangi yüzle dua edecekler. Müslüman’ın yapacağı en güzel şey tümüyle haramdan, rüşvetten ve haksız kazançtan kendini muhafaza etmesidir.
Bir tarafta başarı için ellerini açmış yönetimdeki Müslüman, onun karşısında ise mağdur garibanlar dua etmektedirler. İstanbul sözleşmesinden dolayı mağdur ettiği çocuklar, kadınlar ve erkeklerin kaldırılmış elleri yani bir tarafta mağdur olmuş olanların duaları diğer tarafta bunları mağdur eden kanunları çıkaran şahısların duaları, acaba Kimin duası kabul olur.
Avrupa da kurulmuş olan fonlar para karşılığında aile yapımızı bozacak kanunları bize çıkarttırıyorlar. Avrupa insan hakları mahkemelerinin kararları bizdeki mahkemeleri bağlayıcıdır. Ya bir an önce kendimize ve ailemize çeki-düzen vermeliyiz yada bu ağır günahlarla Rabbımızın huzuruna varmamak için bu mevkilerden çekilmeliyiz.