Sürekli darbeler ve ekonomik krizlerle boğuşan Türkiye bir türlü ekonomik istikrarı yakalayamıyor.
En son 2013 yılında ekonomide güzel bir zirve yakalandı. Milli geliri 951 milyar dolara, fert başına milli geliri de 12.594 dolara çıkardı. Zenginlikte hissedilir bir iyileşme yaşandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kapitalist ekonominin bilim kurallarına uymayan “ faiz sebep, enflasyon neticedir” kuralını ortaya attı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak döneminde uygulanan bu yanlış para ve ekonomik politikalar yüzünden döviz baskı altında tutuldu.
Dizginlenemeyen dövizi baskı altında tutmak, dolayısıyla enflasyonu dizginlemek için hazinenin 128 milyar doları ucuz fiyattan satılarak israf edildi.
Uygulanan bu yanlış para ve ekonomik politikalar yüzünden piyasalar allak bullak oldu.
Merkez Bankasının 2020 yılı sonunda net rezervler eksi 41,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş oldu.
Yanlış uygulamalarından dolayı, çok eleştiriler alan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sonunda koltuğu bırakmak zorunda kaldı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Lütfü Elvan, Merkez Bankası Başkanlığı’na da Naci Ağbal getirildi.
Merkez Bankası Başkanlığına atanan Naci Ağbal faizleri aşırı bir şekilde yükselterek, 6 Kasım 2020 tarihinde 8.58 tl ye çıkan dolar ve 10.05 yükselen euro hızla düşmeye başladı. Dolar 7.00 nin, euro 8.50 nin altına kadar geriledi.
Bir defa döviz kurlarının çok hızlı çıkıp çok hızlı inmesi ekonomimizin istikrarsızlığın ve çarpıklığının bir göstergesidir.
Peki, yüksek faiz düşük kur doğru bir uygulama mıdır? Esas cevaplanması gereken soru bu.
Biz biliriz ki, serbest ekonomilerde ekonomi ehil insanların eline geçti mi, sağlıklı ekonomiler oluştukça faizler zaten kendiliğinden düşer.
Dövizin bu kadar hızlı indirilmesi gerçekçi değil zorlama bir uygulamadır. Bir türlü istikrarlı bir döviz politikası uygulayamıyoruz. Yüksek kur önce ithalatçıları vurdu. Düşük kurda ihracatçıları vuruyor. Değerinden düşük kur ekonominin makro dengelerini bozar. Cari açığı büyütür. Ülkeyi ithalat cennetine dönüştürür. Hükümetin hiç ağzından düşürmediği ve sanal bir şekilde sürekli şaha kaldırdığı, rekorlar kırdırdığı ama bir türlü beklenen ivmeyi gerçekleştiremediği ihracatı da olumsuz etkiler. Ekonomimizin sorunları daha da derinleşecektir.
Önceki Merkez Bankası yönetimi döviz satarak, şimdiki yönetim de faizle dövizi baskı altına almaya çalışıyor. Bu da, döviz fırsatını bulduğunda tekrar yükselecek demektir. Her şey kendi gerçek değerinde olmalıdır.
Döviz mevduatları toplam mevduatların %58’ine tekabül ediyor. Burada dövizlerde beklenen önemli bir çözülme yok. Vatandaş yüksek kurdan aldığı dövizi bozar mı?
Yüksek faizin ve düşük kurun bizi nereye götüreceği iyi hesap edilmelidir.
Dünyada faizlerin negatif olduğu bir yerde biz de faizlerin aşırı yüksek olması kimlerin işine yarar? Maalesef tefecilerin işine yarıyor. Onların dediğini yapmak zorunda kalıyoruz. Bunlar Londra bankerleri denilen taife. Yüksek faize kısa sürede 15-20 milyar dolar getirerek devlet tahvillerine ve borsaya gittiler. Bunun adı sıcak para. Sıcak para maalesef yatırımlara değil, yüksek faize geliyor. Her an geldiği yere gidebilirler. Bu tefeci gruplar çıkarken de düşük kurla gideceklerdir. Yani çifte kazanacaklar, olan yine bize olacaktır.
Ticari kredi faiz oranları % 20, tüketici faiz oranları %22 civarında. Reel sektör için bugünkü faizler çok yüksek. Bu oranlarla kimse yatırıma ve üretime yönelmez.
2018 yılından beri yüksek faiz ödüyoruz. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar tarafından, gırtlağımıza kadar borca ve faize batırıldık. Toplanan vergilerin %20’si faize gidiyor. Yazık. 2021 yılında 180 milyar tl faiz ödemesi öngörülüyor ama böyle giderse 220 milyar tl olması hiç de sürpriz olmayacak.
Bu sefer yeni hikâyeler yazmak zorunda kalırız.
Bir taraftan kurlar sürekli düşerken diğer taraftan, kamuda zamlar ve serbest piyasada fiyatlar sürekli yükseliyor. Döviz fiyatları sürekli düşerken, fiyatların da düşmesi gerekmez mi? Ama öyle olmuyor. TUİK verilerine göre, TÜFE %15, ÜFE %25 bu da maliyetlerin yüksek olduğunu göstermektedir. Zamanla tüketici fiyatlarına yansıyacaktır. Yani zamlar devam edecek demektir. Üreticinin girdilerinin fiyatları dövize bağlı olarak düşse bile her an yükselme riskini ihtimal dâhilinde gördüğü için kendisini korumaya alacak ve fiyatlarını çoğu düşürmeyecektir.
Ekonomide, başarının temelinde güven vardır. Şeffaflık, güvenilirlik ve hesap verebilirlik çok önemlidir. Bunlar olmaz ise bundan sonraki maddelerin hiçbir ehemmiyeti olmaz.
Bir defa, devletin kurumları vatandaşı hafife almayacak. Ismarlama, gerçekçi olmayan bilgiler vermeyecek. Rakamlarla vatandaşa güven verecek. Yetkililer, işi ehline verecek. Söz verince sözleri yerine getirilecek. Hukuka önem verilecek. Bölgecilik, akraba ve adam kayırma yapılmayacak. Kışkırtıcı bir dil kullanılmayacak.
Devletin kurumu TUİK açıklama yapıyor. Diyor ki; 2020 yılında enflasyon %14,6. Fakat vatandaş çarşı pazarın içerisinde o enflasyonu her an yaşıyor. Enflasyonun %35-40 olduğuna inanıyor. Böylece vatandaşın nezdinde güven kaybediyor.
TUİK inandırıcılığı olmayan bilgileri tekrarlıyor. 2021 enflasyon hedefini %9,4, 2023 yılında ki enflasyon hedefini de %5 olarak açıklıyor. Kasım 2020 işsizlik oranını % 12,9 olarak veriyor. Oysa bağımsız kurumlar işsizliği % 30 diyor.
İçeride güven vermeyen yanlış uygulamalar, yanlış yatırımlar, israf, yıpranmış hukuk.
Dışarıda farklı riskler. ABD’de yeni yönetimin gündeme getirdiği S-400, Ortadoğu, Osman Kavala, HB, Libya ve Akdeniz sorunları almış başını gidiyor.
Allah yardımcımız olsun...