Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partilere şöyle bir çağrısı olmuştu: “Gelin yeni anayasa tekliflerimizi yıl içinde hazırlamaya başlayalım ve tartışalım”.
Tam da herkesin zamları, hayat pahalılığını, PTT tarihinde bir ilkin yaşandığı yağın PTT’de satılacağının konuşulduğu, PTT camına “Köy yumurtası gelmiştir” kâğıdının yapıştırılarak durumun karikatürize edildiği bir zamanda yaptı bu açıklamayı.
Erdoğan’ın gündemin ayarlarıyla oynama konusunda becerikli olduğunu siyaseti takip eden herkes bilir. Bunu bilen muhalefet çevreleri kendilerince Erdoğan’ın oyununa gelmemek adına bu açıklamasının bir gündem saptırması olduğunu, yeni bir aldatmaca olduğunu, Erdoğan’ın mevcut anayasanın ayarlarıyla oynayıp kendisine göre ayarlama düşüncesinde olduğunu belirterek Erdoğan’ın oyununa gelmeyeceklerini söylediler.
Şu var ki; farkında olmadan bunları dile getirmekle de Erdoğan’ın “Gündem Değiştirme Değirmeni”ne su taşımış oldular. Aslında biz de bu yazıyı yazmakla o değirmeni döndürmüş oluyoruz…
Ayasofya Camii imamı konuyla alakalı “1921 ve 1924 anayasalarında devletin dini İslam’dı. Laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” deyince tartışmalardan uzak kalmaya çalışan çevreler küplere binip çifte attılar. “Yeni anayasa ile laik cumhuriyetin ideolojisini ortadan kaldırmak istiyorlar” dediler. CHP Eski Milletvekili Şanal Sarıhan ve gazeteci Fikret Bila yorumlarında ölçüyü kaçırarak; “Bunlar İslam esaslarına dayalı bir devletin özlemini çekiyorlar. Yeni anayasa ile yasal yollarla bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni son bir hamleyle tamamen tarihe gömüp, Türkiye'yi bir İslam devleti olarak yeniden istiyorlar” dediler.
Yeni anayasa tartışmalarından uzak kalmaya çalışan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da Ayasofya Camii İmamının açıklamasından sonra zıpladı, topa girdi ve: “Senin laiklikle ne derdin var?” diye sordu. Sorarken farkında olmadan Erdoğan’ın dümen suyundan gitti, anayasa tartışmalarının bir parçası oldu.
Anayasa tartışmalarına hayatın içinden bir olay ile biz de girelim de Cumhurbaşkanı Erdoğan meselenin vahametini görsün; Bir genç annesine evlenmek istediğini söyler. Annesi sevinir ve: “Tamam oğlum, babana söylerim” der…
Oğullarının evlenme isteğini babaya ileten anne, babadan şöyle bir cevap alır; “Çok iyi hele bir üniversiteyi bitirsin. Çünkü her şeyin bir zamanı, günü, saati hatta anı vardır”…
Oğul, üniversiteyi bitirdiğini belirterek annesinden evlenme isteğini bir daha babasına iletmesini ister…
Anne, oğullarının talebini yine babaya iletir. Baba: “Çok güzel. Hele bir askere de gidip gelsin. Çünkü her şeyin bir zamanı, günü, saati hatta anı vardır” der.
Oğulları askere gidip gelir. Askerden de döndüğünü belirterek, evlenme isteğini tekrar babasına hatırlatmasını ister. Anne bu sefer de babasından şu mesajla gelir: “Çok iyi. Hele bir işini de kursun. Çünkü her şeyin bir zamanı, günü, saati hatta anı vardır”…
Oğulları bir “La hawle…” çekerek işini kurmanın yolunu arar. Derken kendisine bir iş de kurar ve annesine gelir; “Anne! Artık işim de var. Lütfen evlilik meselemi bir kez daha babama iletir misin?” diye ricada bulunur. Anne, oğullarının evlenme isteğini bir kez daha babaya iletir. Ve şu mesajla oğluna döner: “Demek kerata kendisine bir iş de kurdu ha! Çok güzel. Ona söyle kendisine bir sermaye de biriktirsin. Çünkü her şeyin bir zamanı, günü, saati hatta anı vardır”…
Bu mesajı alan oğul, babasına gelerek güçlü elleriyle babasının boğazını sıkar, dişlerini de gıcırdatarak; “Bana bak baba! Yıllar önce annem aracılığıyla evlenme isteğimi sana iletmiştim. Sen okulu bitirsin, askere gitsin, iş kursun diyor ve her şeyin bir zamanı, günü, saati hatta anı vardır, diye de ekliyordun ya...”
Babası yutkunarak: “Oğlum an gelmiştir”…
Yıllardır tartışılan sivil anayasa için Cumhurbaşkanı “Gelin yeni anayasa tekliflerimizi yıl içinde hazırlamaya başlayalım ve tartışalım” deyince aklıma bu mesele geldi.