Hak-hukuk meselesinin daha iyi anlaşılması için bir hukuk fakültesine, bir birinci sınıfa ve bir birinci derse gidelim. İlk kez derse giren hoca gözüne kestirdiği bir öğrencisine: “Hey sen! Çabuk çık dışarı, çık çık çık! Seni bir daha dersimde görmeyeyim” diyerek bir öğrencisini sınıftan çıkarır. Daha doğrusu kovar.
Sınıf buz keser. Bu hareket karşısında her öğrenci bir kez yutkunur. Öğrenciler böylesi sıra dışı bir hoca ile ilk kez karşılaşmışlardır. Hoca acaba bize sert yüzünü mü göstermek istedi? Hoca normal mi? Bu psikiyatrik bir vaka mı? Gibi sorular öğrencilerin kafasına hücum etti.
Öğrencilerini şöyle bir süzen hoca da dersine bir soruyla başlar; “Kanunlar nedir ve niçin vardır?”…
Bu sorunun cevabı için hukukçu olmaya gerek yoktu. Öğrencilerden biri gergin havayı dağıtmak için esprili bir cevap verdi. “Hocam kanunlar çiğnenmek için vardır”. Bu cevabın gerilmiş havaya hiçbir etkisi olmadı. Kimsenin güleceği yoktu.
Arkadaşları ise temelde aynı olan farklı cevaplar verdiler. “Hocam kanunlar toplumun ayarlarını sağlayan düğmelerdir” “Başıboşluğun (herkes ji xwe re) olmaması içindir” “Kanunlar suçlular için vardır” “Hayatımızı kolaylaştırmak için vardır” “Haksızlık yapanın yanına kâr kalmaması için satırlanmış kalkandırlar”
Farklı cevaplar da yok değildi; “Güçlünün haklılığını belgelemesi için vardır” gibi…
Hocanın aradığı cevap son öğrenciden geldi: “Hocam kanunlar adaleti sağlamak için vardır” dedi. Hoca bu sefer öğrencilerine ilintili başka bir soru sordu; “Peki, az önce arkadaşınıza adaletsiz mi davrandım?”…
Öğrenciler bir ağızdan “Evet” dediler. Hoca dışarıdaki öğrenciyi tekrar sınıfa alır ve öğrencilerine bu sefer de can alıcı bir sorular sorar; “Madem arkadaşınıza adaletsiz davrandım, neden hiçbiriniz sesini etmedi? Neden hiçbiriniz bu adaletsizliğe tepki koymadı? Neden arkadaşınızı savunmadınız?
Bu sorular öğrencilerin yüzlerinde patlayan tokatlar gibi oldu. Kimsenin vereceği bir cevap yoktu. Hocalarına öylece bakakaldılar. Hoca oynattığı filmin devamını getirdi; “Bakın arkadaşlar sizlere bir ders vermek istedim. Ve bu ilk dersi asla unutamayacaksınız. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın düşüncesinde olmayın! Ve biliniz ki dokunmadığınız her yılan aynı zamanda yaşattığınız yılanlardır. Bir gün sizinle karşılaşması ve sizi sokması ihtimal dâhilindedir. Geleceğinizi tehlikeye atmanız demektir. Haksızlık karşısında susmayın”
Sonuç
1-Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, zihniyetinde olanlar dayanışma ruhlarını kaybederler. Yılan onları soktuğunda bir başlarına kalırlar.
2-Atasözlerinin bir özellikleri de kimin tarafından söylendiği bilinmemeleridir. Yine biliniz ki aramızda atasözü olarak dolaşan ama gerçekte şeytansözü olan, atasözü kılıklı sözler de vardır. Bu da onlardan biridir.
3-Haksızlık yani adaletsizlik karşısında susanlar haysiyetlerini kaybederler.
4-Bana dokunmayan yılan bir yıl yaşasın sözü, ruha zerk edilen fedakârlığa savaş açan zehirli bir bencillik aşısıdır.
5--Dünyada kıyametin alametlerinden birisi de birçok işlerin ters yüz olmasıdır. Eskiden büyüklerimiz haksızlık karşısında susmayın, mazluma sahip çıkın, derlerdi. Şimdi ise yeni trend; oğlum sana ne! Başını belaya sokma!
6-Bu söz İslam ahlâkına atılmış bir oktur. Bu düşüncede olanlar bilsinler ki oklanmışlar, oksitlenmişlerdir.
Ve asırlar öncesinden en iyi öğretmenin verdiği ders... Medeniyetimizin temel prensiplerinden iki prensib;
1-“İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona karşı kin ve nefret beslesin. Bu ise imanın asgari gereğidir”
2-“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”