15 Temmuz 2016 da ABD ve İsrail destekli FETÖ eliyle yaptırılan darbe ve işgal girişiminin üzerinden 5 yıl geçti. ALLAH’u Teâla’nın o gece halkımızın kalbine verdiği iman, cesaret ve sêkinet sonucu, halkın tekbir ve salavatlarla ölüme meydan okuması ile tarihte ender rastlanacak kahramanca bir direnişle 251 kişi şehid ve 2 bin 196 kişinin yaralanması pahasına püskürtüldü.
Halk 27 gün boyunca meydanlarda imanından aldığı güçle direnişi devam ettirdi. Halen bu mücadele hukuki ve fikri alanda devam ediyor. Aradan koca bir beş yıl geçti. O meş’um geceyi unutmak tabi ki mümkün değildir. O gece verilen bedel ve direniş sonucu “15 Temmuz ruhu” diye adlandırılan birlik ve dayanışma ruhu geçen 5 yıllık zaman içerisinde epey darbe aldıysa da, geçen yıl Ayasofya Camii’nin açılması ve sonrasında emperyalizmin aile kurumumuzu dinamitlemek üzere kabul ettirdiği, “İstanbul Sözleşmesi”nin kaldırılması ile o ruhun yeniden canlanma ümitlerimizi yeşertti.
Geçen süre içerisinde hükümet FETÖ ve darbeciler ile mücadeleyi iyi yönetemediği kanaati toplumda güç kazandı. Hükümet bu süreçte sadece FETÖ’cülerle değil, darbe heveslisi bütün darbeci kesimlerle de etkin bir şekilde mücadele etmelidir. Yoksa biri biter, diğeri ortaya çıkar.
15 Temmuz darbe girişimin yapıldığı tarihten geçen 5 yıllık süreçte devletin birçok kurumunda operasyonlar ve ihraçlar yapıldı ve bu yönde çalışmalar devam ediyor. Geçen hafta Adalet Bakanlığı Sözcüsü Ertuğrul Çekin basına yaptığı bilgilendirmede, "Hain darbe girişiminin 5. yılında ülkemizin terörle mücadelesi kesintisiz bir kararlılıkla devam etmektedir. 289 fiili darbe davasının 288'i karara bağlanmıştır. Yargılaması devam eden bir dosya bulunmaktadır." dedi. Evet, mücadele devam ediyor. Lakin, devletin içine yerleşmiş ve halkı düşmanlaştırmaktan çekinmeyen “kripto” kadrolaşmayı çözme öyle kolay görünmüyor. Darbeci zihniyet ile etkin bir şekilde mücadele edip sorunun köklerine inmez isek, sürekli bu sorunla uğraşır dururuz. 15 Temmuz öncesi olduğu gibi, 15 Temmuz’dan sonrada “Türkiye’de darbe tehlikesi kalmadı” türü söylemlerin içinin ne kadar boş olduğunu, 3-4 Nisan 2021 Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı 104 emekli amiralin darbe çağrıştıran bildirisi ile gördük. O gün anladık ki, yıllardır söylenen ‘Artık Türkiye’de darbe dönemi açılmamak üzere kapandı’ sözünün pek bir şey ifade etmediği ve darbecilerin farklı maskelerle de olsa boş durmayacakları gerçeğidir.
Darbeci zihniyetle mücadele edilmesinin en önemli ayağının; devlet ve devlet kurumlarının, canı pahasına ülkesini koruyan halka, güven ve değer vermesidir. Yapılan hatalardan dersler çıkararak, 15 Temmuz’da canını hiçe sayan halk kesimleri yeniden kazanılmalıdır. Bu manada belli partiler alınıp, diğerleri yok sayılmamalıdır. Tüm darbecilere karşı (hangi maskeyi kullansalar kullansınlar) aynı cesur tavır ortaya konulmalıdır. Daha öncede yazdığım gibi; 15 Temmuz bir milat olarak kabul edilmeli ve devletin halkını düşman gören geçmiş paradigması terk edilerek, eski Türkiye’nin derin yapılarının hazırladığı “devlet hafızası” yeni konsepte uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Gerek FETÖ, gerekse Kemalist ve Ergenekoncu darbeci hainlerin hazırladığı sözde “istihbari bilgiler”den oluşan “devlet hafızası” ile halk düşman olarak görülmekten vazgeçilmelidir.
Halkına güven duyan ve halkı kazanan bir devleti, 15 Temmuz’da olduğu gibi hiçbir beşeri gücün yıkamayacağını görelim.
Selam ve dua ile…