24 Temmuz sansürün kaldırılması günü olan ‘24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı’nı geçen hafta kutladık. Lakin aslında sansür hiçbir zaman kaldırılmadı. İttihad ve Terakki döneminde, tek parti cuntası döneminde, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1996 Postmodern darbesi ve diğer darbe dönemlerinde sansür en ağır şekilde uygulandı. Konjüktüre göre bazen "ALLAH" demenin bile yasaklandığı, bazen de "Kürt" kelimesini kullanmanın yasaklandığı günleri bu ülke gördü.
Her dönemde farklı şekillerde bile olsa sansür devam etti. Ama bizler yapılan algıya kanarak, sanki gerçekten 1908 yılında sansür kaldırılmış gibi her yıl basın kuruluşları olarak açıklama yapıp bu günü kutlarız. Gerçekte ise sansür vb. uygulamalar hiçbir zaman kalkmadı ve insanlık var oldukça da farklı saik ve yöntemlerle de devam edecektir. Kimse kendini kandırmasın.
Batman Basın Konseyi olarak yaptığımız 24 Temmuz açıklamasında değindiğimiz gibi, Hükümetin yayınladığı ve yerel basını olumsuz etkileyen "Tasarruf Tedbirleri" sansürün farklı bir şekli olarak tarihe geçecektir. Hükümete bu konuda kim akıl verdi bilmiyorum, lakin hükümet bu kararı alırken yerel basının içinde bulunduğu durumu dikkate alarak hariç tutmalıydı. Bu kararla hükümet kendi ayağına sıktığının farkında değil.
FONDAŞ MEDYA
Geçen hafta ABD’de sözde bir vakfın Türkiye de fonladığı sözde medya kuruluşları ve STK'ların listesini yayınladı. Bu haber gündeme bomba gibi düştü. Ardından Norveç ten de aynı şekilde fonlama olduğu ortaya çıktı. Bu durum başta cinsel sapkınlar olmak üzere toplumun dini değerleri, tarih ve örfüne düşmanlık eden ne kadar basın kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, sanat ve kültürel faaliyet adı altında faaliyette bulunan kesimler varsa batı kaynaklı fonlar ile beslenip toplumu ve neslimizi zehirlemek adına yozlaştırma ve İslam’dan uzaklaştırma amaçlı faaliyetlerde bulunuyorlar. Bu kesimler bu paraları nereden buluyordular? Bu kaynakların değirmenin suyu nereden geliyor? Batı kaynaklı bu karanlık ve kirli fonlar; ABD, CIA ve Pentagon ile emperyalist egemen güçlerin güdümü ve kontrolünde gerçekleştiğinden şüphemiz yoktur. Bu kirli kaynaklar boşuna aktarılmıyordur. Başta kaldırılan “İstanbul Sözleşmesi” gibi sapkın projelerin etkinleşmesi için kara propaganda ile emperyalist batının çıkarları perspektifinden bakılarak, ülke ve toplumun yararına olan her konu, proje ve yatırımın karşısına dikiliyorlar. Batının çıkarlarını esas alan, iç ve dış siyasette yapılanlara köstek olma amaçlı algı operasyonu ile toplum yönlendirilmeye çalışılıyor. Toplumda saf saf bunları “muhalif” zannediyor.
Besleme basın ve STK'ların lobi faaliyetleri ve "etki ajanlığı" yaptıkları zaten herkes tarafından biliniyordu. İşin garibi bu kesimlerin kendilerini ‘bağımsız basın’ olarak göstermeleridir. Birde bu durumu ve faaliyetleri herkesin bilmesine rağmen, devletin bilmiyor gibi davranması ve gerekli adımları atmamasıdır. Bunun sorgulanması ve irdelenmesi gerekir.
Yazımı Doğruhaber Gazetesi Yazarı Mehmed Göktaş hocamızın “Döviz Getiren Gazetecilerimiz” başlıklı yazısından bir bölümle tamamlıyorum:
“…Müslümanlar şunu asla unutmamalıdır; her ne kadar söz konusu fonların hedefinde Türkiye’deki bugünkü iktidar varsa da değişmeyen asıl hedef İslam’dır. Hem sadece Türkiye’de değil söz konusu fonlarla dünya genelinde İslam’a karşı bir savaş yürütülmektedir. Edebe, namusa, hayaya, temiz aile yuvasına karşı bu fonlarla, bu fonlarla beslenen köpekler vasıtasıyla bir savaş yürütülmektedir. Ve biz bu savaşın muhatabıyız, biz bu savaşın tarafıyız.”
Selam ve dua ile…
Not: ‘FONDAŞ Medya’ tabirini ilk kullanan ve yaygınlaşmasını sağlayan Rehber TV’yi kutlarım.