Yangın kelimesi çoğu zaman beni çocukluğuma götürür. Daha ortaokul öğrencisi iken sigara içmeye başlamıştım. (Elhamdulillah şimdi içmiyorum). O zamanlar bakkallarda açık sigaralar satılıyordu. Yine o zamanlar bizim Nusaybin’de Arapların sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Ben de Kürtçe bilmeyen Arap bir bakkaldan açık bir sigara istemiştim. O Kürtçe bilmiyordu, ben ise ortaokul öğrencisi olmama rağmen doğru dürüst Türkçe bilmiyordum. Sigaramı bakkaldan almıştım ama çakmağım-kibritim yoktu. Sigaramın yakılması gerekiyordu. Bakkaldan çakmak veya ateş isteyecektim. Sigara içenlerle özdeşleşmiş bir cümle var biliyorsunuz; “Ateşiniz var mı?”…
Ne ettiysem o cümleyi kuramadım. Bakkala ne dedim biliyor musunuz? Abê yangın var mı? Bizim Arap gülerek “Ateş mi?” diyerek düzeltti. Normaldi bizimkisi… Anamız mı Türk’tü? Babamız mı Türk’tü? Dedemiz mi Türk’tü? Bu nedenle gafımız, devrin şartları içerisinde normaldi… O zamanlar bugün gibi değildi. Anadilde eğitim yoktu ama cadde, sokak ve evlere anadilimiz Kürtçe hâkimdi. Ateş var mı? Diyeceğimize yangın var mı? Demiştik. Normaline normaldi de boşluğa iyi düşmüştüm. Lütfen bu kusurumuzu yaymayasınız…
Bu hatıradan sonra hem yangına hem de ateşe dönelim...
Keşke imkânım olsaydı da 16 ilde 16 bin kişiyle yüz yüze bir anket düzenleseydim ve katılımcılara sadece “Bu ateş sizin düşmanınızdır, uyumak istediğinizde onu söndürün” şeklinde bir hadisi şerif duyup duymadıklarını sorsaydım…
İç açıcı bir sonuç çıkmazdı, diyorum. Çünkü bizi saran bir manevi yangın var ve bizden çok şeyi alıp götürmüştür.
Medine’de bir evde yangın çıktığı ve evin küle döndüğü haberi Resulullah aleyhis selama iletildiğinde bize kaide olacak şu sözleri miras bırakır; “Ateş sizin düşmanınızdır uyumak istediğinizde onu söndürün”
Bu hadisin gereği yerine getirilmediği için her yıl çok sayıda kişi sobalardan sızan karbon monoksit gazıyla hayatlarını kaybetmektedir. Fabrikalarda evlerde birçok yangın çıkmaktadır. Daha geçen gün bilgisayarın şarj cihazından kaynaklanan bir yangın haberini duyduk.
Bu hadisi şerif uyarınca evden ayrılacağımız evden çıkacağımız zaman fazla fişleri de yatarken tehlike oluşturmaları muhtemel ocakları, ısıtıcıları da eklemeliyiz. Çünkü elektrik kontakları nedeniyle çıkan yangınların sayısı da az değildir. Projektörümüzü şöyle bir çevirelim;
Kur’an’ı Kerim de şeytanının bizim apaçık düşmanımız olduğunu bildirmektedir. Şeytan ateşten yaratılmış ve bizim düşmanımızdır. Peygamberimiz de ateşin düşmanımız olduğunu beyan eder. Bu döngü içinde şöyle bir sonuca ulaşabiliriz; “Ateş şeytanın işidir. Şeytan düşmanımızdır. Hammaddesi olan ateş de hadisi şerif uyarınca düşmanımızdır. Öyleyse düşmanımıza karşı uyanık olmalıyız”
Nerede olursa olsun ormanlarımızı yakanlar, etrafa zarar verecek şekilde ateş çıkaranlar da aşağıdaki ayeti kerime uyarınca şeytanın çocuklarıdır, taraftarlarıdır.
Yine Kur’an’ı Kerim bizlere şeytanın kabilesinin olduğunu bildirir şöyle ki: “Şeytan ve yandaşları sizi onları görmeyeceğiniz yerden sizi görür” (Araf 27)
Tabi yangınların sebebinin pikniğe gidenlerin arkalarında bıraktıkları, şişe-cam parçalarının ve tam olarak söndürülmemiş ateş olma ihtimalini de göz ardı etmiyoruz.
Bu yangından bahsederken mutfaktaki yangını da göz ardı etmiyoruz. Bu yangının iktidarı yakacağını da söylemeliyim. Her türlü insanla karşılaşıyoruz. Daha önce iktidara destek olanlar da bu yangından şikâyetçi. Bu vesileyle gözlemimi de yetkililere iletmiş olayım…
Allah kimseyi ateşle imtihan etmesin diyeceğim ama kıyamete kadar ateşin kendisi olan şeytan ile imtihan olacağız. Kimimiz bu imtihanı verirken kimimiz sınavda kalacak ve hiç sönmeyecek, sönmesi teklif dahi edilemeyecek bir yangının orta yerinde ilelebet yaşayacağız. Ne’uzubillah. Buna yaşamak denilirse tabi…