Bir derviş düsturu olan “yük olma, yük al” sözünü genelde siyasetçiler özellikle de seçim zamanlarında halka yönelik vaatlerinde, “Biz yük olmaya değil, yük almaya geldik” şeklinde sloganlaştırıyorlar. Bu şekilde halktan oy ve destek istiyorlar. Fakat gerçekte ise çoğu halka yük olmaya devam ediyor.
Bizler toplum olarak başımıza getirdiğimiz yöneticileri seçerken hakikatteki durumlarına bakmalıyız. Bu kişiler topluma yük olup yükünü daha da ağırlaştıracak mı? Yoksa Toplumun yükünü hafifletecek mi? Buna dikkat ederek hak eden kişileri başımıza yönetici yapmalıyız. Testiyi kıran ile suyu taşıyanı ayırmalıyız.
Gerek STK’larda, gerek siyasette, gerekse meslek odaları ve devlet kurumlarında başkan, müdür vb. koltuklarda oturan yöneticilerin durumunu gözden geçirelim. Bu konuda biraz çıtayı yükseltelim ve hassas davranalım. İşin başında olan ve dizginleri elinde tutan kişilerin ne kadar iş yaptıklarına bakalım. Ne kadar verimli ve faydalı olduklarını değerlendirelim. Topluma laf ve bahane mi üretiyorlar? Yoksa iş mi yetiştiriyorlar?
Köşe başlarını tutan kişilerin liyakat, kabiliyet, bilgi, birikim, vizyon, kültür, donanım, dürüstlük, doğruluk, cesaret, göreve sadakat ve hizmet etme misyonuna sahip olup olmadığına bakmalıyız. Bize laf salatası değil, iş yapacak yöneticiler lazım. Bahane üreten değil, elini taşın altına koyacak ve topluma tepeden bakmayan mütevazi kişiler lazım. Hizmet etmek yerine koltuğa yapışan, ehil kişiler almak yerine adam kayırma ve iltimasla görevlendirme yapanlar lazım değil. Böylelerinden uzak durmalıyız.
Bu bakış açısıyla kurumlara, STK’lara ve yöneticilere baktığımızda; işinin hakkını veren, iş bilen becerikli, kendi menfaati yerine halkı önceleyen ve “halka hizmeti Hakka hizmet” olarak gören kaç yöneticimiz var acaba? Bir sorununuz olduğunda sizinle ilgilenen, o sorun ve mesele hakkında yeterli donanıma sahip kaç kişi var? İş bilen ve iş bitiren kaç yöneticimiz ve siyasetçimiz var?
Etkin konumda olan yönetici veya kanaat önderi sayılan birine bir sorununuzu ilettiğinizde, zaten o kişinin konuya yaklaşımından, o işi çözüp çözemeyeceğini anlarsınız. O yetkiliye ilettiğiniz soruna karşın; “hele bir bakayım, sorayım, araştırayım” vs. söylemlerle siz geliyorsa o işi unutun. Sizin söylediğiniz sorunu çözmek yerine, sizin söylediğinizi tekrar size söylüyorsa atın çöpe gitsin. Bu tip kişilerden bir şey çıkmaz ve kimseye de bir faydaları olmaz.
Yönetici ve toplumun önderi dediğin kişiler sorun çözmeli, sorunun neticesini takip etmeli, sözleri havada kalmamamı, iş yapmalı, bahane üretmemeli, eğer yapamıyorsa o makam ve mevkide durmamalıdır. Ne demişler: “İş bilenin kılıç kuşananın”
Memleketimizde siyasi partiler, STK ve meslek odaları ile kurumların yaptığı en önemli hizmet; taziye ziyareti, düğünlere katılım ve karşılıklı ziyaretlerdir. Hizmet olmadığı için basında yer alanlar da, genelde bu şekilde yer alıyor.
Toplumun çekirdeği olan aileden başlayarak hayatın her alanında temiz, samimi, dindar fakat iş ve büyüklük yapabilecek kişilere ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa toplumda veya herhangi bir STK, meslek odası veya kuruma hasbelkader hevesinin esiri, iltimas ve adam kayırma şeklinde gelmiş iş yapmaktan ve çözüm üretmekten uzak kişilere ihtiyacımız yoktur. İçinde bulunduğumuz çağ ve toplumda ehil olanlar yerine tanıdık ve torpilli olanların iş başına getirilmesiyle toplumun yükünü alan değil, topluma yük olan ve yükünü daha da ağırlaştıran ve sorun üreten kurum ve amirlerle imtihan ediliyoruz.
Sadece yöneticiler değil fertler olarak bizler de; hayatın her alanında; ailede, okulda, iş yerinde, arkadaş ve dost çevresinde, vs. her alanda etrafımızdakilere yük olmamaya çalışmalı ve onların dert, sıkıntı ve yüklerini hafifletmeli, onlara yük olmamalıyız. Dert üstüne dert ve dokuzun üzerindeki on olmaktan sakınmalıyız.
Ayrıca aile, iş ve meslek büyüklerimiz ile toplumdaki ehil önderlere fert olarak yardımcı olmalı, onlara daha fazla yük olmak yerine, yardımcı olmalı ve yüklerini hafifletmeliyiz. Bu durumda topluma faydalı olmayı şiar edinmiş büyüklerimiz de daha iyi hizmet verebilirler.
Selam ve dua ile…