Günümüzde teknolojinin gelişmesi; dijital ve mobil iletişimin yaygınlaşmasıyla yeni bir “bağımlılık” türü ortaya çıktı. “Sanal bağımlılık” veya “Teknoloji bağımlılığı” olarak adlandırılan zamane salgını; toplum, aile ve fertlerin sosyal hayatını sekteye uğratıyor ve toplumda önemli sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor.
Uzmanlar, Teknoloji bağımlılığını: “Bilgisayar, internet, video oyunları ve mobil cihazların aşırı kullanımı sonucunda kişinin, teknolojinin zararlı etkileriyle karşılaştığı bir çeşit dürtü kontrol bozukluğudur.” Şeklinde tarif ediyorlar.
Gerek geleneksel medya araçları, gerekse dijital medya ve mobil iletişim araçları kullanılarak bilinçli ve planlı bir şekilde toplum ve özellikle de gençlik yönlendiriliyor. TV’lerde yayınlanan dizi ve programlar marifetiyle olsun, yeni medya araçlarıyla olsun sürekli olarak sanal tipler, karakterler ve olaylar gençlerimize ve toplumumuza sanal olarak örnek ve “rol model” olarak sunuluyor. Sanal hayatın ve sanal tiplerin gerçek hayatta da aynı olduğunu zanneden gençlerimiz, ancak acı bir tecrübeyle bu hakikati görebiliyorlar.
Bu anlamda bir dönem çok izlenen TV dizileri ve karakterleri örnek alan gençler, yanlış yollara girip yanlış işler yapabiliyorlar. Öyle ya, seyrettikleri mafya ve “derin devlet” maceralarını anlatan dizilerde; adam vuruyorlar, kaçırıyorlar, asıyorlar, kesiyorlar ve onlara hiçbir şey olmuyor. Ne devlet var ne polis ne asker ne karakol ne savcı ne hâkim ne mahkeme ne de cezaevi var.
“Kurtlar Vadisi kültürü” olarak sembolize edilen bu kültürle yetişen gençler de gerçek hayatın da böyle olduğunu zannediyorlar. En ufak bir tartışmada silaha sarılıyorlar ve iki taraf için de sonu hüsran olarak bitiyor. Bu kültürün etkisinde kalan gençler, aileleriyle yaşanan en ufak tartışmada intihara yönelebiliyorlar.
Bu vahim durumdan toplum olarak kurtulmamız elzemdir. Bunun için bizler de gençlerimiz de sanal âlemden kurtulup gerçek hayata dönmeliyiz.
Bakınız bu konuyla ilgili olarak Dr. İbrahim İpek, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi’nde şöyle yazmış:
“Dizinin toplumda üzerindeki etkisi yarattığı fenomen karaktere gösterilen saygı ve sahiplenme izleyicilerde rol modele bürünebilmektedir. Gayrimenkul firmalarına, trafikteki araçların arkasında, kentlerdeki billboardlara kadar toplumda herkesin her zaman görebileceği yerlerde dizinin kahramanlarına ya da söylemlerine rastlamak mümkündür. Toplumdaki kabul ve içselleştirmenin bir göstergesi niteliğindeki bu durum dizideki şiddeti meşrulaştırırcasına her yaş grubunun ulaşabileceği noktada durmaktadır. Diziden etkilendiğini iddia ederek şiddete ve suça yönelen bireylerin gazete ve internet haberlerine bakıldığında dizinin toplumda olumsuz etki yarattığı görülmektedir. Toplumdaki şiddet ve suç eğilimlerini azaltma konusunda yapılacak çalışmalarda ailelere görev düştüğü kadar devlet yetkililerinin de şiddet içerikli bu yayınların durdurulması konusunda çalışma yapması gereklidir.”
Aynı şekilde 1990’lı yıllarda TV’lerde bir “Televole kültürü” bilinçli olarak yaygınlaştırılıp topluma hayali bir hayat gerçekmiş gibi sunulup toplum ve gençlerimiz bunalıma sürükleniyordu. Fakirlik ve ekonomik zorluklardan beli bükülen halkın durumunun sosyal bir patlamaya yol açacağı endişesiyle Kasım 2000’de dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, bazı gazetelerin Ankara temsilcilerini toplamıştı. “Televole adamı komünist yapar” sözüyle Türkiye'de çok geniş bir kesiminde rahatsızlık yaratan bu yayınların, büyük sorunlara yol açmak üzere olduğu ve doğuracağı sosyal tepkiler ve tehlikesi konusunda uyarıda bulunmuştu.
Sanal bağımlılık uyarısı ile ilgili olarak Rehber TV’de yayınlanan “Memleket Gezgini” programında, Malatya’da tarihi ve turistik bir mekândaki “İşletmemizde WİFİ yoktur, onun yerine karşınızdaki kişi ile konuşun” şeklindeki uyarı yazısını hatırlamakta fayda var.
Evet, bizler de sanala “…ile bağlan hayata” takılmak yerine gerçek hayata, aile ve gerçek dostlarımıza bağlanmalıyız. Dünya ve ahiret saadeti için kendimizi, ailemizi ve toplumuzu bu tehlikeden ve kötü akıbetten koruyalım.
Selam ve dua ile…