Altılı Masa müdavimlerinden Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta yaptığı açıklamadan sonra Altılı Masa’nın bilye dağıttığını söyleyebiliriz; "Altı partinin lideri cumhurbaşkanı gibi cumhurbaşkanı kadar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak. Cumhurbaşkanı bizim imzamız olmadan karar alamayacak. Diyelim ki cumhurbaşkanı önemli bir kuruma tek başına atama yapacak. Diyeceğiz ki dur bir dakika. Yetkin olabilir ama bizim kurallarımız bu. Kendi düşüncesini bizim onayımız olmadan uygulayamayacak." Fıkra bu kadar mı diyelim yoksa devam mı edelim? Bu açıklamasıyla millet ittifakı cephesinin nefesini kesti. Umutlarının köküne kibrit suyu döktü. Gün boyu kendisinden “Sözlerim yanlış anlaşıldı. Sözlerim bağlamından koparıldı. Bunu espri niyetine anlattım” diye açıklama yapmasını bekledik. Espri değilmiş, Ali Babacan da armoniyi bozmadı; “Cumhurbaşkanı 6 partinin rızasını aldıktan sonra kendi yetkisini kullanacak" dedi.
Temel Karamollaoğlu da “Eş güdüm ile karar alacak” diyerek akorda dokunmamıştı. Saz arkadaşları Meral Akşener ise virdi zebanı olan “Başbakan olacağım” sözüyle akordu bozmuş ve bize; “Akordu bozuk sazdan, ağzı bozuk kızdan, menfaati için seni silen dosttan hayır gelmez” diyen Neşet Ertaş’ı hatırlatmıştı.
Kılıçdaroğlu meydanlarda partili cumhurbaşkanı olmasın diye bas bas bağırıyordu. Şimdi ise altı partinin genel başkanının elleri partili cumhurbaşkanının boğazında olacak diyorlar.
Bir arabada direksiyon başında altı yedi şoför olduğunu düşünün. Şoförün yanında şoföre müdahale eden tiplere mutlaka rastlamışsınızdır. Bir de müdahale eden altı kişiyi düşünün. Nasıl yol alabilirsiniz?
Osmanlı döneminde bir paşa bir yakınını işe almaları için bir vakfa göndermiş. Verilecek iş yok ama paşa referansıyla gelen bu vatandaşı geri göndermek de olmazdı. Bir vakıf yöneticisi; “Onu camide ibrikleri doldurmakla görevlendirelim. İbrikçibaşı yapalım” demiş.
İbrikçibaşı ibriklerini doldurarak göreve başlamış. Abdest almaya gelip ibriklere el uzatan herkese müdahale etmeye başlamış; “Sarı ibriği alma! Kırmızıyı al! Yeşili alma, beyaz ibriği al!” Bu minvalde herkese müdahale etmeye başlamış. İşin ilginç tarafı da herkes komutlara uyuyormuş.
Bir gün birisi dayanamamış sormuş; “Bu ibrikler arasında ne fark var? Ha sarısını aldım ha kırmızısını?”
İbrikçibaşı izah etmiş; “Arkadaş! Ben burada eşekbaşı mıyım, ben ibrikçibaşıyım” diye cevap vermiş.
Adam hak vermiş; “Haklısınız. Sizin de bir yetkiniz olsun yani” demiş.
Altı genel başkanın imzası olmadan Cumhurbaşkanı karar alamayacak ise ibrikçibaşı kadar yetkisi olmayacak demektir. Bindelik dilimde oy alan birisinin eli % 51 oy alan Cumhurbaşkanının boğazında olacak. Görünen o ki bu şartlarda seçilecek Cumhurbaşkanına “Ben eşekbaşı mıyım? Bostan korkuluğu muyum?” dedirtecekler.
Eğer cumhurbaşkanı böyle bir pozisyonda olacaksa ha Ali cumhurbaşkanı olmuş ha Veli olmuş pek bir anlamı kalmaz. Çünkü Cumhurbaşkanı kim olursa olsun altı kollu ahtapotun elinde esir olacak. Altı imza gelene kadar zincirleri çözülmeyecek. Kimileri eş başkanlık modelini şeş Cumhurbaşkanında uygulayacaklar diye yorumlar yapıyorlar ve yeni sistemde Cumhurbaşkanını yönetecekler diyorlar.
Altı imza konusuna nereden bakarsanız bakın bu durum, karşılıklı bir güvensizliğin de işaretidir.
Yıllar önce bir öğrenci evine gitmiştim. Öğrenciler aralarında karar almışlardı: “Aramızda her kararı ortaklaşa alacağız. Eğer bir kişi dahi onaylamazsa karar uygulanmayacak” diye. Domates alacaklardı, hepsi “Alalım” demiş bir kişi ise “Mevsimi değil almayacağız” dediği için domates alınmamıştı. Birçoğunun canı çektiği soğan almak istemişler. Bir kişi kokusundan rahatsız olduğu için soğan, öğrenci meclisinden geçmemişti. Ve daha neler…
Bir süredir Erdoğan’dan uzaklaşan şans sanki yavaş yavaş yeniden Erdoğan’ın yanında yerini alıyor. Unutulmamalıdır ki, Erdoğan çok zor bir dönemeçte. Siyasi hayatının hata kabul etmeyecek olan, telafisi olmayan en zorlu seçimine girerken mukozalarını da açtırıp Anadolu’nun her yerindeki siyasi havayı iyi koklamadan başarı şansı yoktur.