6 Şubat ve 20 Şubat’ta yaşanan üç büyük deprem ve binlerce artçı sarsıntı ve farklı illerde yaşanan büyük depremler ile ülke olarak adeta tam bir deprem fırtınasına tutulduk ve bu deprem sağanağından kurtulamıyoruz. ALLAH(CC) yardımcımız olsun ve bir an evvel bu imtihan ve musibetten başarıyla kurtulmamızı ve ülke olarak ayağa kalkmamızı ve toparlanmamızı nasip etsin inşallah.
Günlerdir TV ekranlarında deprem ile ilgili tartışma ve dezenformasyonlara şahid oluyoruz. Günlerdir taş üstüne taş koymayan, yapılan çalışmaları da engellemeye çalışan bir güruhun insanların enkaz altına ölmesine aldırmadan yaptıkları tezviratlara karşı; İletişim Başkanlığı, sık sık “Deprem Dezenformasyon Bülteni” adıyla bu yalan ve saptırma amaçlı 5. Kol faaliyetlerine cevap veriyor. Şeytanın insi şubesi mensuplarının bu yalan-dolan ve planları karşısında basın mensubu olarak bunları takip etmekten yorulduk. Bunlara verilecek en güzel cevap Seyit Rıza’nın sözleri ile olacaktır: “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde boyun eğmedim, bu da size dert olsun”
Gelelim TV programlarındaki tartışmalara…
Bazı uzman ve ‘Prof’ etiketli kişiler TV’lere çıkıp “Darwinci kafa” ile her şeyi doğaya bağlayıp olayları anlatmaya çalışıyor. Yok fay hatları şöyle, yok şurada kırılma oldu olacak, yok Anadolu levhası, Arap levhası vs. diyerek akıllarınca konuyu izah edip “Yaratıcısız bir dünya” vehmiyle ilimlerini ideoloji bataklığına esir ederek at gözlüğüyle konuyu saptırmaya çalışıyorlar. Madem o kadar biliyordunuz neden depremden önce halkı ve devleti uyarmadınız? Tabi araba devrilince akıl veren çok olur.
Tabi ki ALLAH’u Teala kâinatı yaratırken bir denge üzerine yaratmış ve belli sebeplere bağlamıştır. İyi niyetli uzman ve bilim adamlarının anlattıkları ilmi gerçekler ve sebepleri yaratanda, o sebeplerin müsebbibi de ALLAH’tır. Biz inanıyoruz ki, ALLAH’ın ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.
Zilzal Suresi ve başka ayetlerde ALLAH’u Teala bizleri deprem gerçeğine karşı uyarmıştır. Tarihte şirk, küfür ve günah bataklığına saplanmış ve uslanmayan birçok kavim helak olmuştur. Bunun dışında El Bakara 155’te: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” buyurduğu gibi imtihan gereği çeşitli musibetlere maruz kalabiliriz. Bize düşen sabretmektir.
Başa gelen bela ve musibetlerde sadece kaderi suçlamak kolaycılıktır. Toplum olarak, halk olarak, devlet olarak her şeyi mükemmel yaptık ta, buna rağmen mi çeşitli musibetlere maruz kaldık? Hayır, toplumda günah ve isyan aleni bir şekilde yapılıp yaygınlaştırılmaya çalışanlar var. İslam’a açıktan hakaret ediyorlar ve İslam’ı savunanları aşağılıyorlar. Bütün bu zulüm ve isyanlar zaten ALLAH’ın gazabını çekiyor. Bu işin manevi boyutu. Ama bir de işin maddi ve içtimai boyutu var:
Rum Suresi: 41: “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.”
Nisa 79: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir…”
Rum Suresi 36: “İnsanlara bir nimet tattırdığımızda buna sevinirler; fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir belâ gelse hemen ümitsizliğe düşerler.”
Yukarıdaki ayetler zaten durumumuzu açıklıyor. Bizler kalkıp şehirlerimizi kayalık ve sağlam zeminlere değil de sulak ve tarım arazisi olan çürük zeminlere yapıyoruz. Hükümetler ve belediyeler buna izin veriyor. Bina yapılınca zemin etüdü hakkıyla yapılmıyor ve para hırsından dolayı eksik malzeme kullanılıyor ve yeterli denetim yapılmıyor. Bütün bunların yanında fahiş zam ve fırsatçılık hastalığı ortadayken bunları görmeden kendimizi temize çıkarmaya çalışıyoruz.
Bizler maddi olarak her türlü tedbirimizi almak zorundayız. Bütün tedbirleri uyguladıktan sonra başımıza musibet gelirse o zaman bunun imtihanın gereği olduğunu anlarız. Bize düşen maddi tedbirler yanında manevi olarak kendimizi sorgulamak ve yaşantımıza çekidüzen vermektir. Bu tür musibetlerden ders ve ibretler çıkarmalı, hata ve günahlardan tevbe ve istiğfar ederek, ALLAH’a yönelmeliyiz.
Deprem bölgesinde yaşanan acıların hafiflemesi ve bu afetin kalkması amacıyla İTTİHADUL ULEMA ve Peygamber Sevdalıları Vakfı öncülüğünde 17 il ve bir ilçede "Dua, istiğfar ve gıyabi cenaze namazı" etkinliği düzenlendi ve halktan geniş katılım oldu. Vefat eden depremzedeler için cenaze namazı kılınıp onlara ve ülke olarak yaraların sarılması ve bu musibetten çıkılması için dualar edildi. Konuşmalarda musibetlerin kalkması ve yeryüzüne bereket yağmasını istiyorsak Allah'tan af dileyip O’na yönelmemiz gerektiği ve yardımlara devam edilmesi gerektiği ifade edildi.
Sonuç olarak: Biz “deprem ruhu” şeklinde tecessüm eden kardeşliği devam ettirip toplum, halk ve ümmet olarak birbirimize merhametle yaklaşırsak, aramızda ülfet, kardeşlik ve dayanışmayı devam ettirirsek; Rauf ve Rahman olan Rabbimizin rahmetine mazhar oluruz inşallah.
Selam ve dua ile…