Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerle hasbihal etme fırsatı veren batmanbasin.com yetkililerine sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İşgal ettiğimiz bu yerin hakkını vermek için mücadele edeceğiz. Mücadeleyi kazanmak için Rab Teala’ya niyazlarda bulunuyorum.
Aradan geçen bunca zamana nispeten yazıma sorularla başlamak istiyorum. Soru dediğimiz meşguliyetler, zihnimizi geliştirmeye ciddi etki ettiği gibi beyin jimnastiğine de verdiği tesir maazzamdır. Bu da hem kendim hem de siz değerli okuyucular için iyi olacağını düşünüyorum.
Soruların içeriğini de kopya verecek değilim herhalde, bi zahmet biraz daha okuyup sorulara kendiniz ulaşın. Kendi becerilerimiz ile ulaştığımız soru ve sorunlarımıza daha pratik çözümler bulacağımıza inanıyorum.
Bu soruları kalu bela’dan günümüze getirmeye gerek olmadığı gibi çok edebi sözcüklerle de lafı eveleyip gevelemeye gerek yoktur. Çok sade ve anlaşılır olmalı ki, ait olduğu yere gelebilsin.
Buyurun başlayalım…
“Ben Kimim? Amacım nedir? Neyin olması ve oluşması adına gayret gösterir, hangi amaç ve gaye için çalışır ter dökerim?
Ben; kimi, neyi, niye ve neden savunma ya da sahiplenme ihtiyacı duyarım? Ben; kimde, kendi benliğimi bulur başka yerde arama ihtiyacı hissetmem? Beni; kimin yaşantısı, kimin bakış açısı, kimin fikir ve düşüncesi ilgilendirir?
Ben; bendeki beni, gözaydınlığım-geleceğim olan çocuklarımı, ailemi, gençliğimi, memleketimi, hemşerilerimi, yarının yöneticileri olacak gençleri, çocukları hatta ve hatta yetişkinleri bile bu kötü devirde kime teslim edebilirim, edebiliriz?”
Bu yazılanlar sana yabancı değilse farkındasın/farkındayız demektir. İnancıma, ahlakıma, yaşantıma ve tarzıma zıt olan bir şeyi hiç kimse zorla dayatamaz. Buna fırsat veremem, vermeyelim, vermemeliyiz. Bu istisnasız herkesin değişmez kuralıdır diye düşünüyorum. Bizler; zamanın kötü olduğunun farkındayız. Ama zamanın kötü olması bizlerin de kötü olması ya da kötülüğe göz/kulak kapatma gereksinimini gerektirmiyor.
Tüm bunlara bakıldığında ve bir elekten geçirme ihtiyacı olduğunda, sanki bir yerlerde büyük bir sıkıntı var gibime geliyor. Bu sıkıntı da milletin içinde kalmış kokuşmuş vaziyette büyüyor.
Sebebi de tüm bu soruların cevapları müspet yönde olduğu halde icraat kısmı menfi olup süreci tıkamaktadır. Burda yaptığımız, binbir zorlukla dereyi geçip bir avuç suda kendimizi zorla boğdurmaya çalışıyoruz.
Aslında, biz kendimize dünyayı zindan ediyoruz. Korkmamamız gereken kişilerden korkuyor, güvenmememiz gerekenlere güveniyor, adam olmayanlara adam muamelesi yapıyoruz. Diğer taraftan da; hizmet edenlere, Allah'tan korkanlara, zalime diz çöktürüp, mazlumun gözündeki yaşı silenlere, saygıyı hak edenlere gereken hak ve saygıyı göster(e)miyoruz. Bu da Rab Teâlâ'nın, kulları üzerindeki müjdeyi geçiştiriyor. Yani ne yapıyorsak bizler kendimize yapıyoruz. Kim hakediyorsa ona hak vereceğiz. Saygımıza, methimize layık değil ve hak etmiyorsa (velev ki kardeşimiz de olsa) o saygı ve değeri vermeyeceğiz. Bu şekilde hem kendimize hem de karşıdakine iyilik etmiş oluruz. Biz bunların bilincinde olursak, hakkaniyeti arayan birer haklı isek çok uyanık olmamız şart.
Bizler uyanık olduğumuzda yöneticilerimiz de kendilerini silkeler, kendilerine gelirler. Bizler ne isek bizleri temsil edecek olanlar da bizden olmak zorundadırlar.
Bizler dirayetli bir duruş sergilediğimizde yöneticilerimiz de o duruşa saygı göstermek zorunda olacaklar. Şundan emin olabiliriz ki, hiç kimse halkı karşısına alıp başarılı olamamıştır. Halk; kim olduğunu, amacını, imanını kısacası halk tabiriyle kırmızı çizgisini bilirse onu kimsenin geç(e)meyeceğinden emin olabilirsin.
Dik duruşlulara selam olsun...