Bu haftaki yazımda özellikle siyaset yazmayacağım. Çünkü genel itibariyle tüm halk olarak televizyonları izlerken, gazeteleri okurken, radyo dinlerken, komşuya giderken, misafirler gelirken tamamen siyaset konuştuk seçim zamanı içerisinde. Kanaatimce (ya da ben bıktığım için) vatandaş olarak bu siyasetten bıktık. Her yerde konuşulmasından, dillendirilmesinden hatta ve hatta ima edilmesinden dahi bıktık.
Onun için konumu belirleme noktasında siyaset olmasında ne oluyorsa olsun düşüncesine girdim. Kitaplarımı karıştırırken Hz.Ömer (r.a.)’in şahadet yıl dönümü olması hasebiyle, Hz.Ömer (r.a.)’in birkaç veciz sözlerini sizlerle paylaşmak istedim.
Sözlerini paylaşmadan önce Hz.Ömer (r.a.)’i birkaç satır ile (sayfalarla da anlatabilmek mümkün değil ama) tanımaya çalışalım…
Hz.Ömer (r.a.); Fil vakasından 13 sene sonra Mekke’de doğmuştur. Ortalama olarak Resul-i Ekrem Efendimizden (s.a.v.) 10 küsur yaş küçüktür. Cahiliye döneminde, şehrin eşrafı arasında yer alır, Mekke şehir devletinin elçilik vazifesini yapardı. Genel manada bir savaş hali görüldüğünde, Hz. Ömer(r.a.) gönderilir, geldikten sonra da verdiği bilgiler doğrultusunda hareket edilirdi. Aynı zamanda kabileler arasında çıkan ihtilafların çözümünde rol alır verdiği kararlara saygı duyulurdu.
Hz.Ömer (r.a.) Müslüman olduktan sonra da sözleri dinlenilen, isabetli kararlar veren şahsiyetini korumuş cahiliye pisliklerini üzerinden attığı için de bambaşka bir micaza sahip olmuştu. Hz.Ömer’e hak ile batıklı birbirinden ayırt edici anlamına gelen El-Faruk lakabını bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vermiştir.
Hz.Ömer, toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman Müslümanların görüşüne başvurur, onlarla istişare ederdi. O istişare etmeden uygulamaya koyulan işler başarısızlığa mahkûmdur demekteydi. İdarede görevlendirdiği memurlarına karşı oldukça sert davranır, onların bir haksızlıkta bulunmalarına asla göz yummazdı. Halka karşı ise son derece şefkatle yaklaşır, onların varsa problemlerini öğrenip çözümlemek için gece-gündüz çalışırdı. O bu hassasiyetini: “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den sorar diye korkarım” sözü ile ortaya koymaktadır.
Hz.Ömer (r.a.)’ın en meşhur hadiselerinin belki en başından şu itirafı gelir. “Ben geçmişi tefekkür ettiğimde, bir şeye çok güler, bir şey de aklıma gelince çok ağlarım diyerek cahiliye dönemini gözler önüne seren anısını şöyle anlatır. “Biz kızlarımızı diri diri toprağa gömerdik. Ben de annesinin giydirdiği yeni elbiselerle kızımı gömmek için kazdığım kuyunun yanına götürdüm. Ben kızımı kuyunun içine koyarken, kızım benim elbiselerimin üzerindeki toprağı temizliyordu. Ve ben ona acımadan diri diri toprağa gömdüm. Bu olayı hatırladıkça kahrolup çokça ağlıyorum. Çokça güldüğüm meseleye gelince de şöyle anlatıyor. Bizler uzun seferlere çıkardık. Her çıkışımızda da bizleri korusun diye ibadet ettiğimiz putlarımızı helvadan yapardık. Yolda azığımız bittikten sonra acıktığımızda da ibadet etmek için yanımızda götürdüğümüz putlarımızı yerdik.” Müthiş feraset sahibi heybetli sahabe bizlere akletmemiz için tecrübesini şöyle aktarıyor: “Bütün dostları gezdim, gördüm; Dili muhafaza etmekten daha iyi dost göremedim. Bütün elbiseleri gördüm; İffet ve sakınmaktan daha iyi elbise görmedim. Bütün malları gördüm; kanaatten daha iyi mal görmedim. Bütün iyilikleri gördüm; nasihatten daha iyisini görmedim. Bütün yemekleri görüp tattım; sabırdan lezzetlisini görmedim.” diyerek, “Olmamış şeyleri soracağına, olmuşlardan ibret almaya çalış!” dusturunca ahirete daha az kayıpla gidebileceğimizi beyan ediyor. Öteki âlem “ahretin de dünyaya mesafesi nedir ki! Ancak tavşanın bir defa sıçraması misali bir şeydir.” Sözü ile de ölümün çok bizden çok uzak olmadığını hatırlatma ihtiyacı hissediyor. Ölümün en zor yanı, yani sekerat halinin eziyetsiz olmasını istiyorsanız “Günahlarınızı azaltın! Ölümün şiddeti size kolay gelir.” ihtarına da kulak kabartmamız lazım.
“Çok konuşan çok yanılır. Çok yanılanının hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azalanın, günaha ve harama düşme endişesiyle şüphelilerden sakınma titizliği kaybolur. Şüphelilerden sakınma titizliği kaybolanın kalbi ölür.” Bunların olmaması için de “10 şey, 10 şeysiz düzelmez: akıl, iffetsiz; fazilet, ilimsiz; kurtuluş, korkusuz; sultan, adaletsiz; adalet ve şeref, edepsiz; ferah, emniyetsiz; zenginlik, sehavetsiz; fakirlik, kanaatsiz; yücelik, tevazusuz; cihat, Tevfiksiz; iyileşip düzelmez.” “Kibir ve gururlukla haddini aşanı, Cenab-ı Hak yerden yere çarpar.” Başkasından görüp hoşlanmadığın ayıbın kendinde olduğunu görmemekten büyük ayıp olamaz. Diyerek hataları düzeltmeye herkesten önce önceliğin bizde olduğunu deklare ediyor.
Bir dünya bedel olan şu birkaç sözle de Hz.Ömer’den vecizeleri noktalayalım:
— İnsanlarla güzel dostluk kurmak, aklın yarısıdır. Yerinde sual sormak, ilmin yarısıdır. İyi tedbir almak da yaşamanın yarısıdır.
— Halka karşı insaflı davranan, işinde muvaffakiyete erişir.
—Amirin en kötüsü, halkı kötü yola sevk edendir.
—Allah’ı anın, onu anmak şifadır. Hz.Ömer gibi seçkin kişilerin yolundan gidip Allah’ı çokça anmak dileğiyle kalın sağlıcakla…