Bölgemiz maalesef kaç nesil boyunca şiddet ortamından kurtulamadı. 50 yaşındaki insanların hayatları şiddet ortamında geçti. Kaç nesil geçti, devran döndü, nice değişimler yaşandı ancak değişmeyen tek şey bölgemizdeki şiddet sarmalının hakimiyeti oldu.
Çözüm süreci boyunca nispi olarak bir rahatlama yaşandıysa da aslında söylendiği gibi bir rahatlığın yaşanmadığını 6-8 Ekim vahşeti ile herkes ayn'el yakin olarak gördü.
Bu süreçte adam kaçırma, 6-8 Ekim saldırıları, esnaf ve işadamlarının haraca bağlanması, suikastlar gibi sayısız olay oldu. Temmuz ayından bu yana yaşanan çatışma süreci, PKK’nin çatışmaları şehir merkezlerine taşıması ve birçok yerde hendek kazılıp sözde ‘özerklik’ ilan edilmesi ile şehir merkezlerinde hayat adeta zindana döndü. Bölgede yaşam çekilmez bir hale geldi. Bu süreçte en büyük mağdur tabii ki halkımız oldu. Aslında yıllardır devam eden bu sıkıntıları devlet çözmek istemedi ve halkın PKK’nin baskılarından bıkarak PKK’ye karşı tavır almasını bekledi. Halkta devletin özellikle çözüm sürecinde bölgeyi PKK’ye teslim ettiğini düşündü. Bu şekilde devletin ve halkın seyrettiği olaylar sonrası 20 Temmuz Suruç patlaması ve ardından yaşananlar ile çatışma süreci başladı.
Ancak ortada ciddi bir sorun vardı. Sözde çözüm sürecinde yeraltını patlayıcılarla döşendiği ve ciddi bir hazırlık yapıldığı ortaya çıktı. Bu yetmezmiş gibi, PKK çatışmaları şehir merkezlerine taşıyarak hendekler kazıp sözde ‘özerklik ve öz yönetimler’ ilan etti. PKK bunu yapınca devletin buna izin vermeyeceğini bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu. Bu projeyi hayata geçirince hiçbir zaman görüşünü almadığı halkın kendine destek vereceğini zannetti. Ancak devletin yaptığı yanlış hesabın aynısını onlarda yaptı. Halk rahatının bozulmasını ve çatışmaların evine kadar gelmesine neden destek versin ki? Vermedi tabi. Bu defa da anlaşılmayan bir şekilde halka veryansın eden PKK ve türevleri tüm kesimlerin kendilerine sahip çıkmasını istiyor.
Sen gerçekten ne yaptığından haberdar değil misin arkadaş? Yoksa başka galakside mi yaşıyorsun? Halkı hendekler kazarak ne hale getirdiğinin farkında değil misin? Evlerinin önüne hendekler kazarak ve sokağa çıkma yasağı ve operasyonlara zemin hazırlayarak hayatlarını zindana çevirip, çekilmez bir hale getirdiğinin farkında değil misin? Hendek olan bölgelerdeki halkın gözlerine bir bakında, ne halde olduklarını anlarsınız. Halk bir çok ilçede perişan bir halde evini barkını bırakarak göç ediyor. Sen hâla ‘Türk Solu’nun ve ‘Nişantaşı ile Cihangir lümpenlerinin’ peşine takılmakla meşgulsün. Sizin baskılarınız ve tehditleriniz yetmezmiş gibi bir çok yerde devlet güçlerinin baskısını halka musallat ettirdiniz. Bu yaptıklarınıza rağmen halkın kendini ateşe atmasını bekliyorsunuz? Çok beklersiniz. Gördüğünüz halüsinasyonlardan ve romantik devrim rüyalarından uyanında halkı ne duruma getirdiğinizi fark edin artık.
Birde milletvekilleri ve yandaş STK’lar çıkıp, yok Silvan’da şu oldu, yok bu oldu. Halk zor durumda diye açıklamalar yapıyorlar. İyide kardeşim adama sormazlar mı? Bunu yapan sizlersiniz. Halkı bu duruma siz koydunuz. Kimi suçluyorsunuz. Nasıl bir ruh haline sahipsiniz. Hendekler ve mayınlar yerleştireceğinize halkınızı düşünüyor iseniz halka faydalı adımlar atın. Ama nerde? Sol refleksle hayırlı her şeye karşı çıkarak ancak zarar verecek adımlar atmaya devam edersiniz. Bir defada çıkın, 'şu yanlıştır' deyin. PKK ve türevlerinin hatalarını söyleyin. Yanlışı savunmaya devam ettiğiniz için hiçbir inandırıcılığız toplumda kalmadı. Olaylara hep tek taraflı baktığınız için peşinizden de kimse gelmez oldu. Halk kendisine zarar verene destek vermez. Halkın huzur ve yaşamını sabote eden faaliyetlerden, gençleri ölüme mahkum etmekten ve hendek siyasetinden vazgeçin.
Bu tavır yetmezmiş gibi geçen hafta Med Nuçe'de Zana Azadi diye biri, “Kürdistan'da direnişe (PKK) karşı tek laf söyleyenin yaşama hakkı yoktur.” gibi akla ziyan ve faşist zihin kodlarına sahip bir ideolojinin ipuçlarını veriyor. Tıpkı 90’lı yıllarda, “Ya sev ya terk et” diyenler gibi…
Darb-ı mesel yerine geçen yaşanmış bir hadise ile konuyu toparlayalım:
Adamın biri, bir kadına laf atmış. Bunu gören koca, “Vay namussuz seni!” diyerek adama doğru seğirtmiş. Adamda var gücüyle kaçmaya başlamış.
Mercimek tarlasında bir kovalamaca başlamış. Öndeki uyanık bir ara eğilip bir tutam mercimek koparmış ve kaçmaya devam etmiş.
Etraf tarlalarda çalışanlar bu kovalamacayı görünce şaşırmışlar ve bir mana verememişler. Çünkü elinde bir tutam mercimek olan kaçıyor, diğeri de onu kovalıyor. Zannetmişler ki, öndeki adam bir tutam mercimek yolmuş, diğeri de bir tutam mercimek için onu yakalayıp dövmeye çalışıyor.
Hepsi bir taraftan, “Tutun aman komşular şunu. Bir tutam mercimek için adam mı vurulur?” diyerek, adamı tutmuşlar. Diğer adam da tabii kaçıp gitmiş.
Kadının kocasına; “Bir tutam mercimek için değer mi?” diyorlar.
Karısına laf atıldığını söylemeyi kendine yediremeyen adam, yanlış anlaşılma ve adamı elinden kaçırmanın kahrıyla demiş ki; “Ah ah! Meseleyi bilen zaten bilir; bilmeyende bir tutam mercimek zanneder.”
(Anlamayanlar için söyleyeyim: bölgede yaşanan olayları bilmeyen, söylenen çözüm ve barış masallarına inanmamızı bekliyor.) Wesselam...