İhsan PINAR
Cuma sohbeti: BEHLÜL DANA
21 Mayıs 2015, 20:13 - Okunma: 3141
Behlül Dana, bir gün Halife Harun Reşit’in huzuruna çıkarak kendisinden iş istemiş. Harun Reşit: — Behlül, ne işi yapacaksın? Ne ihtiyacın varsa görelim, hazineden sana maaş bağlayalım, demiş. Ama Behlül ısrarla iş istemiş. Harun Reşit’te: - Git, o zaman çarşı pazarın ağalığını- zabıtalığını yap, demiş. Çarşı- Pazar ağalığını alan Behlül, yanına kâğıt- kalemini alarak esnafı dolaşmaya çıkmış. Önce fırıncılardan başlamış. Fırından aldığı birkaç ekmeği tartmış. Bazı fırınların ekmeği eksik, bazılarının da olması gerekenden biraz daha ağır gelmiş. Ekmek gramajı eksik ve fazla gelen fırınları ayrı ayrı listeledikten sonra fırıncıları ziyarete gitmiş. Önce ekmekleri eksik veren fırınlara uğramış. Selamdan sonra hal hatır sormuş. — Nasıl işinizden memnun musunuz? Diye sorduğunda, fırıncı: — Bu da sorulur mu, daha dünyadayken yandığımızı görmüyor musun? Behlül: — İşinizin zorluğu karşısında İnşallah geliriniz iyidir, deyince; Fırıncı: — Ne iyisi kardeşim, bir türlü iki yakamızı bir araya getiremiyoruz. Borçla, zar zor geçiniyoruz, der. Behlül: — İşiniz zor, geliriniz az. İnşallah evde huzurunuz vardır, der. Fırıncı: — Olmaz olsun. Bu yorgunluk, bu zorluk bize yetmezmiş gibi eve gidince de kadından fırça yiyoruz. Sanki onlar için çalışmıyoruz gibi “ Bıktık sizden ve her gün elbiselerinizi yıkamaktan. Başka iş mi yok. Her gün ter içinde kokmuş bir vaziyette eve geliyorsunuz…” diyerek, bizi eve gittiğimize pişman ediyorlar, diye cevaplamış. Eksik ekmek veren fırıncılardan sonra, ekmeği ağır gelen fırıncılara uğramış. Selam ve hal hatır sorduktan sonra aynı soruları bunlara da sormuş. Ve aldığı bütün cevaplar olumlu olmuş. Helal kazanç sahipleri işlerinden memnun, kazançlarından memnun ve aile hayatlarından memnun olarak çok huzurluymuşlar. Behlül Dana, Harun Reşit’in huzuruna çıkarak, yeni bir iş istemiş. Harun Reşit: — Behlül, daha bu sabah sana iş verdik, ne çabuk sıkıldın, diye sorar. Behlül: — Efendim! Sıkılmadım ama çarşı- pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış ve buna göre herkesin hesabını ödemiş. Bana ihtiyaç kalmamış, diye cevap vermiş. Evet, imtihan dünyasındayız. Kur’ani ifadeyle “ Dünyada yaptığımız zerre kadar iyilik ve zerre kadar kötülüğün karşılığını mutlaka göreceğiz.” Ama bazı iyilik ve kötülüklerin karşılığını daha bu dünyada iken görebiliyoruz. Şöyle etrafınıza bir bakın! Mal, makam ve şöhret olarak zirvelerde olan kaç insan hayatından memnun ve huzurludur. Özellikle helal sınırlarını yıkarak harama bulaşanların, başkalarının hakkını yiyenlerin ne kadar hırslı ve doyumsuz olduklarını göreceksiniz. Oysa her şey şahsiyet ve huzur için değil miydi? Oysa bunlardaki hırs, bunları hem harama bulaştırmış, iman ve şahsiyetlerinden uzaklaştırmış, hem de doyumsuz ve huzursuzdurlar. Kimselere güvenleri yok, aile huzurları yok… Bunca maddi imkânlara rağmen huzur yok, güven yok. Bilakis maddeye yönelen insanoğlu birbirinin kurdu olmuş. Dünyadaki bütün kavga ve savaşların temelinde çıkar kavgası yatmaktadır. Ama bu kavga ve savaşlar, yoksul ve fakir insanların karın doyurma savaşları değildir. Bu kavgaların sebebi helal sınırlarını yıkan aç gözlü kapitalist zihniyetin daha çok elde etme hırsıdır. Oysa biz iman sahipleri helal ve harama dikkat etmek zorundayız. Sahip olduğumuz her şeyi: nasıl kazanıp, nerelerde harcadığımızdan sorulacağımızı unutmamız gerekir. Çıplak olarak dünyaya gelen ve kısa bir ömürden sonra yine çıplak olarak bu dünyayı terk edecek insanın, bu birkaç günlük dünya için ve belki de kullanamayacağı bir servet için şahsiyetini, imanını, kalp huzurunu ve ebedi hayatını kurban etmesi delilik değil midir? Helal kazanan, helal yiyen ve hayırlı yerlere harcayanlardan olmak dileğiyle Cumanız mübarek olsun…