Bazı mutluluklar kelime ile ifade edilemez. Yorgunluğun eğer mutluluktan ise hoşlanırsınız.
Hani denir ya tatlı yorgunluk.
Başındaki tatlı var ya işte odur Unutturan. Sohbet esnasında anlatmıştı sıkıntılarını. Öylesine, bir nebze rahatlamak içindi aslında. Kendi elinden gelenler sınırlı olunca sadece üzülüyordu.
Bir abla gibi gördüğü uzaklardaki ablasına içini döküyordu. Oysa öyle sanıyordu. Hayatta tesadüflere yer yoktur. Yaradan sebep eder birini birine,yardımcı kılar. Kullarına gizli görevler yüklemiştir. Lakin kullar bilemez. Derman nereden,nasıl gelir bilinir mi? Kul sıkışmayınca, Hızır(a.s) yetişmez. Hep öyle bilinir halk arasında. Yunus öğretmenin de yüreği sıkışmıştı.
Sanki cendereler arasında kalmıştı. Elinden gelse neler neler yapmazdı ki? Hayallerinde neler vardı. Uzaklardaki manevi ablası ile Yunus'un dertleri aynı idi. İnsanlara bir şekilde az da olsa yardımcı olmak. Yüzlerine gülümseme koyabilme adına vesile olmak. Kaç zengin düşünürdü acaba.? İmkanları sınırlı olmayan kaç kul? Şu hayatta neler görmedik.
Nelere şahit kılınmadık ki... Berlin'den Urfa-Siverek'e uzanan yolun hikayesi böyle başlar. İki gönlü deli kulun yardım sever yürekleri buluşturmasıyla ... Şimdi yolculuk Siverek'e. Yıllardır görmedikleri ailelerine kavuşma hissiyatını yaşıyorlardı. Oysa ilk defa görmüşlerdi.
Tülay ablaları ve Fatih abileri, Yunus hoca ve arkadaşlarını. Okulda tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Sanki bir düğün havası hakimdi.Okuldaki öğrenciler uzaklardan gelen abla ve abilerini öyle bir coşku ile karşılamışlardı ki! Gözleri dolmuştu, gelen iki misafirin. Üç gün boyunca Siverek'teki Türk Telekom Anadolu Lisesi, Bakmaç Ortaokulu ve çevrede yaşayan yetim ailelere yardımlar yapılmıştı. Her şey sevgi seliyle akıyordu. Mutluluklar kelimeler ile ifade edilemez olmuştu.
Ne denilebilirdi ki? Doğumuzun insanı gerçekten farklı bir yapıya sahip. Mert , dürüst, edepli ve hayalı. Bir yüreğin sesi ile gidilen şehirde, kaç yüreğe misafir olunmuştu. Misafir kelimesini kullanmak sanırım yanlış olacaktı. Çünkü herkes candan sevgi ile konuşup sarılıyordu: "Adım Ebru, ablacım seni ölebilir miyim.? Bizlere neşe getirdin, çok teşekkür ederim. İyi ki geldiniz." derken gözlerinin içindeki gülümseme yüreğinden geliyordu. Bu zamana kadar böylesine tanık olmamıştılar,sevginin en içtenliğine.
Uzaklardan yardım için gelen ablaları ve abileri: "Teşekkür kelimesi yerine yine geleceğiz ;çünkü bizim ailelerimiz artık burada da var. Bize yaptıklarınızı unutmak mümkün değil.
Hepinizi yüreklerinizden öpüyoruz." demeyi tercih ettiler. Çünkü teşekkür kelimesi bu yoğun sevginin karşılığı olarak kifayetsiz kalıyordu. Gönüllere girerken bir gelin heyecanı sardı ruhumu. Sanki beyazlar içinde sevdama kavuşma sevinciyle. Yanaklarım al al oldu.
Bilinmeyen bir yere varmak, yüreklere misafir olmak , kaç dudakta tebessüm yaşatmak. Beyaz gelinliği yüreğine giydirmek... Evet gelin olmak... Yüreklere sevda olmak... Bembeyaz bulutlar üstünde Uçmak... Tüm sıkıntıları, dertleri; hatta ciğer parelerini bırakıp, yüreklere sevda olmaya yol almak... Allah için sevmek ve sevilmek. İşte aşk budur. Menfaatsiz sevilebilmek.
Sizleri menfaatsiz seviyorum tüm okurlarım...