Son yüzyıllarda İslam Coğrafyası ve halkları maalesef bir atalet, tembellik, kendini geliştirmeme, ilerlememe hastalığına yakalanmış gidiyor. Teknolojinin geniş imkanlar vermesi ile övünen toplumlar sadece kendi rahatlarına önem verme hastalığına yakalandı.
İlk başta kendimizden başlayarak bizler, ilmi yönden, ameli yönden, ahlaki yönden,ticari ve iktisadi yönden, kariyer ve mesleki yönden vs. kendimizi ne kadar yetiştirdik ve geliştirmek için ne kadar çaba harcadık, harcıyoruz? Bütün bunlara baktığımızda cevabımız ne olacak acaba?
Bizler şahıs olarak, mensubu bulunduğumuz meslek odaları, STK'lar, siyasi partiler ve kurumlar kendi alanlarında hizmet yapabilmek veya daha iyi hizmet verebilmek amacıyla sektörlerindeki gelişmeleri günün ilmi yayın ve icatlarını ne kadar takip ediyorlar acaba?
İlk olarak özeleştiriye kendi mesleğimizden başlayalım. Gazeteciler ve muhabirler kendilerini yenileme, geliştirme ve meslekte ilerleme adına ne yapıyorlar? Sadece 'alaylı' olarak öğrendikleri mesleklerini, okuyarak ve meslekle ilgili uzmanların yayın ve tecrübeleri ile ilgileniyorlar mı?
Birde Batman'daki gazeteler kendi yayınlarına bakarak atılım adına ne yapıyorlar? Kendi elemanlarını yetiştirmek için bir projeleri var mı? Gazeteci cemiyet ve dernekleri meslektaşlarını eğitmek ve yetiştirmek amacıyla kaç program düzenledi sormak lazım.
Bu soruları bütün meslek grupları için çoğaltabiliriz. Maalesef toplum olarak hayat felsefemiz askerde öğrendiğimiz, "yerinde say" komutundan ibaret olduğundan her konuda yerimizde sayıyoruz. Oysa her meslek grubu ve kurumlar, yaptıkları hizmet kalitesine bakarak ilerlemek için neler yapmalıyız diye düşünmeli ve projeler geliştirmelidirler.
Birde meslek örgütleri ve STK'ların çoğu nedense kendi alanları ile ilgili çalışma yapmak yerine, başka işlerle uğraştıklarını görüyoruz. Batman'da gerçekten sivil ve özgür olan kaç tane STK var ve bunlar kendi alanları ile kaç projeye imza attı. Bilen varsa bana söylesin.
Siyasi partilerde durum çok farklı değil. Kaç parti toplumu ilgilendiren konularda proje geliştirerek sorunların çözümü noktasında adım atıyor. Siyaset 'insanları yönetme sanatı' olduğuna göre insanlarımızın tüm sorunları ile ilgilenmek gerekmez mi?
Birde okuyan ve topluma önderlik eden kesimlerimize bakalım. Çocuğumuzu okula gönderirken yeni öğretmenleri değil de, tecrübeli öğretmenin çocuğumuzu okutmasını istiyoruz. Ancak tecrübeli hocalar acaba meslekleri ile ilgili heyecan ve azimlerini koruyorlar mı diye bakmamız gerekmez mi? Kaç öğretmen alanları ile ilgili ilmi yayınları takip ediyor?
Aynı şekilde doktorlarımız da kendilerini geliştirme adına ilmi çalışmaları ve yayınları ne kadar takip ediyorlar? İlmi ve gelişen teknolojiyi takip etmeyenler kendilerini geliştiremezler.
Ya imamlarımız ne durumda? Medrese okuduktan sonra icazet alan kaç imam, ilmine devam ederek kendini geliştiriyor. Yoksa sadece günlük meselelerle mi uğraşıyorlar?
İcazet aldıktan sonra icazetin hakkını vererek Şer'i ilimlerde ve topluma faydalı müsbet ilimlerde uzmanlaşma ile icazet silsilesinin hakkını vermeleri gerekir. İHL mezunu olup da kadro alanlarda, 'vaziyeti kurtardık' hesabındalar mı? Merak ediyorum.
Toplum ve halklar olarak bulunduğumuz durum ve konumdan memnun olarak yerimizde saymaya devam ediyoruz. Böyle olunca da toplum ve halklar olarak ilerlemek bir yana geriliyoruz. Sadece teknolojinin işimize gelen hayatımızı rahatlatan imkanlarından faydalanıyoruz o kadar.
Oysa İki cihan rehberimiz ve tek önderimiz olan Peygamber Efendimiz, "İki günü birbirine eşit olan zarardadır" diye buyurmuştur.
Din işlerinde olduğu gibi, dünya işlerinde de ilerlemek gerekir. Zarar ziyandan kurtulmamız için bugünün dünden daha iyi, daha hayırlı, daha bereketli geçirmeye gayret etmeliyiz. Hadise göre yerinde saymak yok, geçen günün hayırları muhafaza edilecek, ama bununla kalınmayacak üzerine yeni şeyler konacaktır.
Bizler, iman, ilim, ahlak, insanlar arası ilişkilerde ve mesleki kariyerimiz bakımından yerimizde saymadan ilerleme ve gelişme konusunda gayret etmeliyiz.
Bugün birçok insan “benden bu kadar veya ben böyle anlıyorum, elimden gelen bu” gibi ifadelerle kendini yenilemek yerine önünü kapatma yolunu seçiyor. Halbuki Allah Resulu 40 yaşında risalet vazifesine başladığında, yaş ve sıhhat farkı gözetmeden tüm sahabesini vazifelendirilmiş ve bu davada koşturmuştur.
Öyleyse bizlerde maddi ve manevi yönden kendimizi yeterli görmemeli ve yetişmemizle alakalı bütün adımları atmalıyız.
Unutmayalım ki, işlemeyen demir paslanır, duran bal şekerlenir anlayışıyla her daim çalışarak kendimizi geliştirmeliyiz...
Selam ve dua ile...