Ben Kimim, amacım nedir, neler için gayret gösterir, hangi amaç ve gaye için çalışır ter dökerim? Ben; kimi, neyi, niye ve neden savunma sahiplenme ihtiyacı duyarım? Ben kimde kendi benliğimi bulur arama ihtiyacı hissetmem. Beni; kimin yaşantısı, kimin bakış açısı, kimin fikir ve düşüncesi ilgilendirir. Ben; bendeki beni, gözaydınlığım-geleceğim olan çocuklarımı, ailemi, gençliğimi, memleketimi, hemşehrilerimi, yarının yöneticileri olacak gençleri, çocukları hatta ve hatta yetişkinleri bile bu kötü devirde kime teslim edebilirim, edebiliriz...Bunları bilen ben isem farkındayım demektir. İnancıma, ahlakıma, yaşantıma ve tarzıma zıt olan bir şeyi hiç kimse zorla dayatamaz. Buna fırsat veremem, vermeyelim, vermemeliyiz. Bu istisnasız herkesin değişmez kuralıdır diye düşünüyorum. Ama sanki bir yerlerde büyük bir sıkıntı var gibime geliyor. Bu sıkıntı da milletin içinde kalmış kokuşmuş vaziyette büyüyor. Aslında, biz kendimize dünyayı zindan ediyoruz. Korkmanamız gereken kişilerden korkuyor, güvenmememiz gerekenlere güveniyor, adam olmayanlara adam muamelesi yapıyoruz. Diğer taraftan da; hizmet edenlere, Allah'tan korkanlara, zalime diz çöktürüp, mazlumün gözündeki yaşı silenlere, saygıyı hak edenlere gereken hak ve saygıyı göster(e)miyoruz. Bu da Rab Teâlâ'nın, kulları üzerindeki müjdeyi geçiştiriyor. Yani ne yapıyorsak bizler kendimize yapıyoruz. Kim hakediyorsa ona hak vereceğiz. Saygımıza, methimize layık değil ve hak etmiyorsa (velev ki kardeşimiz de olsa) o saygı ve değeri vermeyeceğiz. Bu şekilde hem kendimize hem de karşıdakine (kendisine çeki düzen vermesi, her ne yaparsam bunlar bana saygı sevgi besler düşüncekerinden vazgeçmesi gibi) iyilik etmiş oluruz. Biz bunların bilincinde isek, haklarını arayan birer haklı isek çok uyanık olmamız şart. Bizler uyanık olduğumuzda yöneticilerimiz de kendilerini silkeler, kendilerine gelirler. Bizler ne isek bizleri temsil edecek olanlar da bizden olmak zorundadırlar. Bunu herkes bilmeli ki, müslüman kürt halkı artık uyandı. Kimin dost, kimin düşman olduğunu görüyor. Ne hırsıza, ne çulsuza, ne densize, nede dinsize oy çıkmaz bu milletten. Bazıları da iyi bir halt yapıyormuş gibi zorla güzelliğin sevgiye dönüşeceğini düşünerekten, tehdit üstüne tehdit savuruyorlar. Sonrasında da, demokrasiden dem vuruyorlar. Neymiş efendim demokrasi, yesinler senin demokrasini... Böyle demokrasi, böyle insan hakları, böyle dayatmalarınız olmaz olsun. Alın demokrasinizi, alın insan hakları(!)nızı, erkeklerle evlenen erkek(!)lerinizi, kadınlarla izdivacını gerçekleştirmek isteyen kadın(!)larınızı götürün buralardan. Götürün; Said'lerin, Huseyn'lerin, Selahaddin'lerin torunlarının topraklarından. Kendileriyle beraber sarmaş dolaş olduğunuz kemalistlerin yaşadığı yerlere götürün. Artık buralarda demokrasi naralarınız tutmaz. Biliniz ki; millet, feraset sahibi oldu, gözünü açıp silkelendi göreceğini gördü farkına vardı. İki yüzlüleri- yüzsüzleri tanıdı ve artık fırsat vermeyecektir.Seçim az kaldı. Seçimimiz Rab Teâlâ'yı kızdırmayacak hiddetlendirmeyecek şekilde olsun. Öyle bir vekil adayına destek verelim ki, dört yıllık vekillik döneminde günahlara bulaşmadan mazlumlara, memleketine, hemşehrilerine ve insanlığa katkılarıyla yâd edilsin. Oyları mazlumdan yana zalime karşı kullanalım. Gönlümüz mutmain olduktan sonra da diyelim ki; "Ey canımın sahibi Yar! Sen benimle olduktan sonra kaybettiklerimin ne önemi var. (Mevlana)Seçimden sonra içimiz rahat Gönlümüz ferah GÖKyüzümüz AYDIN olsun. Kalın sağlıcakla...