Sene 1972-73 tam hatırımda kalmamış. Hafif sararmış bir resim var elimde. Biri hariç diğerlerini duymuşluğum var. Resimdekilerden biri, benim için en değerli olan biri ya da resmi benim için değerli kılan kişiydi. ''Hayatım boyunca kokusunu içine çekip,koklayarak öpemediğim babamdı" diye anlatırken gözleri dalıp gitti.
Belli ki acısı hala yüreğinde tazeydi. Babasızlık hep acıtmıştı yüreğini.Bir gün yine böyle kederle anlattı babasını. Benim babam der de başka bir şey demez. Bir evlat nasıl bu kadar görmediği babasına düşkün ya da aşık olur ? Aklım almıyordu.
Gazetelerin ikinci sayfalarında ne haberler okuyorduk ya da televizyon haberlerinde ne cani evlatlar izliyorduk. Bazen de kapı komşularımızın babalarına yaptığı işkencelere şahitlik ediyorduk da sesimiz çıkmıyordu. Karşımda oturmuş bana iç çekerek anlatmaya devam eden kişi, tam bir baba sevdalısıydı.
"Ne tuhaf mı desem? Ne kadar tesadüf mü desem? Yok yok,bizim dinimizde tesadüflere yer yok ki. ''Kesinlikle bir tevafuk bu."deyip başını sallıyordu.
Öyle bir mutluluk,huzur yaşamış ki, hala gülümsüyor,gözlerinin içi güneşi kıskandıracak bir şekilde parlıyordu. Tanımasa da kendine idol olarak babasını seçmişti. Babası çok genç yaşında hayata gözlerini kapamıştı. Ama aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen,yaşadığı semtte hatta ülkenin bir çok yerinde babası rahmetle anılıyordu. "Babam yine bir haksızlığa dayanamayıp,fakirin elinden malını haince alan birini tehdit etmiş .Ve malı alıp fakire iade etmiş. Kendisi de hapse atılmıştı.
Nasıl adalet bu anlayan anlatsın: ''iyilik yapılınca ceza verilir.'' Neyse ... Babam :''Mahpus arkadaşlığı kutsaldır.''dermiş kader mahkumları. Annemin hatırlayıp anlattığı kadarıyla Yılmaz Güney ile (babam) Sultan Demircan'nın dostluğu oluşmuş mahpus damında. Babam çok sevdiği bu kişi ile dostluğunu bitirmek zorunda kalmış.
Bazı olaylara bakış açısı ve inançları çatışmış. Fakat yine de resmini evine götürüp, eşine bahsedecek kadar çok sevmiş yüreği güzel bu insanı. Yüreği talebeleriyle dolu öğretmenin dertlerine bir nebze yardımcı olabilme adına yardım toplayıp gitmiş. Dede Sultan'ın kızı ...Nereye mi? Babasının Mahpus dostunun doğduğu yere.Gidene kadar hiç bilmemiş ama. Sokakta heykelini görünce anlamış. Dünya hayatı gerçekten şaşırtıyor insanı. Şaşkınlık içinde dinledik hepimiz.
Ve anladık ki yapılan tüm iyilikler dönüp dolaşıp yerine mutlak ulaşıyordu. Son sözlerini gözleri dolu dolu anlattı: "Babamın beni duyduğunu, gördüğünü hissediyorum. Her zaman iyilik ile anılmak ve gelecek nesillere örnek bir yaşanmış hayat bırakmak lazım. İyilik yapmak için tanımak lazım değildi. Beklentisiz riyasız olması yeterliydi.
Yıllar sonra seni görmemiş olan neslin sana hayırla dua edebilmesi, sana verilecek en büyük hayır duası olmalıydı. Seni ardından şükür ile anan bir nesil... Tüm makamlardan üstündür. Bir yere ait olman için orda doğup büyümene gerek olmadığını bir kere daha anlamış olduk anlatılan bu yaşanmış olaylar karşısında.
Bir gün benim oralara gideceğimi sen biliyordun. Beni sen yolladın belki de. İyilikten zarar görülmez kızım diye fısıldadın seni duyan yüreğime. Olsa olsa anlatılacak duygular kalır yüreklerde... Şimdi anlıyorum, sevmek yürek işiymiş. Adını sen ne koyarsan koy.
Ben adını sevda bağı koydum. Nereli olursan ol. Sen benim kardeşimsin.
Hadisler ışığında yazıma noktayı koyalım: ''Allah, insanların ihtiyaçlarını gidermek için bir kısım insanlar yaratmıştır ki, insanlar ihtiyaç duyunca onlara koşarlar işte onlar, Allah'ın azabından güvende olanlardır.'' "Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edene icabet edin, size bir iyilik yapana karşılığını verin.
Eğer onun karşılığını verecek bir şey bulamazsanız, karşılıkta bulunduğunuzu kanaat getirinceye kadar ona dua edin." Hepimiz bir elin parmaklarıyız.